En Sıcak Konular

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta



Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
1 Ekim 2012

Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti



Prof. Dr. Ayşegül Özdemir’ in yazısı:


Her önüne gelenin “ücretsiz mamografi yapıyorum” iddiasıyla ortaya çıkmasını ben de çok sakıncalı buluyorum.

Dikkatinizi çekmiştir. Bu tür ilanlar halkı hep en zayıf iki noktasından yakalar:

1. “Ücretsiz olması“,

2. “Amerika’dan en son teknoloji cihaz” getirtilmiş olması. O her ne demek oluyorsa…

Bir tıbbi hizmeti sadece ücretiyle değerlendiren halkımız, sokakta bedava dağıtılan ete ya da ücretsiz saç boyatmaya ne kadar güvenle yaklaşır dersiniz?

“Bedava ama ne kadar kaliteli? ” diye sorgulayanlar için aşağıdaki notlarım yararlı olabilir belki.
 
Araştırmalarımız Türkiye’de mamografi uygulamalarının genel olarak yeterli kaliteden yoksun olduğunu gösteriyor (1,2).

Bunun nedeni mamografi cihazlarının sayıca yetersizliği ya da “dijital olmamaları” değil!

Gerçek nedenlerini izah etmeye çalışayım:

1.Radyoloji cihazlarının yeterince etkin kullanılamaması.

Bunun sebepleri arasında uzmanların eğitim eksikliği, yöneticilerin maliyeti sınırlama gayreti ve toplumun radyoloji hizmetlerini “cihazdan” ibaret sanma hatası var.

Örneğin ihale kanunları “uygunluk” yerine “en ucuz olma” şartını gözetiyor.

“En kaliteli” yerine “en ucuz” hizmet teşvik görüyor.

Devletin karşıladığı hizmet ücretleri gerçek maliyeti karşılamaktan o kadar uzak ki SGK ile çalışmak zorunda olan kurumlar çareyi, maliyetleri minimuma indirip hasta sayısını ve nispeten pahalı girişimleri arttırmakta arıyor.

Bunun en iyi bilinen yollarından biri de hekimleri en az sürede en çok hastaya bakmaya zorlamak!

Hasta yoğunluğu ve olumsuz çalışma koşulları bütün hekimler gibi radyologların verimini de çok düşürüyor.

2007 yılında yayınladığımız ülke çapındaki araştırmamızın bulgularına göre (1) kaliteli görüntüler sağlamak için her gün yapılması gereken testler mamografi cihazlarının sadece %7 ’sinde yapılabiliyor.

Merkezlerin %20’sinde mamografi cihazlarının servis bakımları bile hiç yapılmıyor çünkü bunun için gereken maliyetten tasarruf sağlanmaya çalışılıyor.

Daha da fenası, bu koşullara rağmen radyologların %70′i kendi değerlendirdikleri mamografilerde görüntü kalitesinin “çok iyi ya da iyi”, %21′i ise “orta derecede iyi” olduğunu düşünüyor.

Mamografide “çok iyi” nin altındaki her kalite düzeyinin “kalitesiz” ile eş anlama geldiği ve “çok iyi” kalitenin ancak uygun bakım ve kalibrasyonla sağlanabildiği bilindiğinden, bahsettiğim bulgu mamografideki kalite sorununun ülkemizde son derece yaygın olduğunu, öte yandan radyologların en az %70’inin bu durumun farkında bile olmadığını gösteriyor!

Oysa görüntü kalitesi hayati önem taşıyor çünkü radyolog “göremediği” kanseri bildiremez de!

Riskin farkında ama çaresiz kalan radyologlar “olası bir kanseri atlama” tehdidi karşısında “aşırı tanı” eğilimine giriyor çok kolaylıkla biyopsi öneriyorlar.

Doğal olarak, meme biyopsilerinin çok büyük bir kısmı gereksiz yere yapılıyor!

2012’de yayınlanan ve sadece İstanbul ilinde yapılan benzer bir çalışma ise (2) son beş- altı yıl içinde ülkemizde konuya duyarlılık anlamında değişen bir şey olmadığını kanıtlıyor.

Ne yazık ki araştırmalarımız dosya doldurmaktan başka işe yaramıyor, bildiğini anlatmaya çalışanlar görmezden ve duymazdan geliniyor, ısrarla çabalamaya devam edenler ise hele bir de “haddini aşarak” halkı uyarmaya çalışırlarsa budanıp yakılıyor.

Bütün bunların en doğal sonucu, “yanlış tanı” sıklığının (hem aşırı tanıların hem de kanserlerin atlanması anlamında) son derece yüksek ve öyle de devam edecek olması!

2. Mamografi kalitesi “görüntü kalitesinden” ibaret değil.

Değerlendirme kalitesi de aynı derecede önemli. Diğer radyolojik yöntemler gibi mamografik değerlendirme de bir hekimlik sanatı ve radyoloji uzmanının alanı!

Radyoloji uzmanlığı, diğer uzmanlık dallarının çoğunda olduğu gibi tıp fakültesinden sonra dört yıllık eğitim gerektiriyor. Sonra kimi radyologlar bir alt dalda ileri düzey uzmanlaşma istiyorlar. Dahiliyenin kardiyoloji ve endokrinoloji alt dalları gibi radyolojinin de alt dalları var; meme radyolojisi, kas-kemik radyolojisi ve sinir sistemi radyolojisi gibi.

Türkiye’de meme radyolojisinde ileri düzeyde uzmanlaşan radyologlar son derece az.

Bunun başlıca nedeni, Sağlık Bakanlığı’nın “meme radyolojisinin” ileri düzeyde uzmanlaşma gerektiren bir alt dal olduğunu kabul etmemesi.

Bu durum uzmanlık eğitiminin ve dolayısıyla hizmet kalitesinin önünde ciddi bir engel oluşturuyor.

Ülkemizde mamografi değerlendirmelerinin son derece ağırlıklı bir kısmı meme radyolojisi eğitimi almamış ya da yetersiz almış olan ‘genel radyologlar’ ve hatta radyoloji uzmanı olmayan kişiler (diğer dalların uzmanları) tarafından yapılmaya çalışılıyor.

Niteliksizliği kaçınılmaz olan bu değerlendirmeler, kadınlara hiç mamografi yaptırmamaktan daha çok zarar verebiliyor!

Mamografiyle ilgili radyasyon riski, böylesi kalitesiz değerlendirmelerin verdiği zararın yanında hiç bir şey değil!

3. Kalitesiz değerlendirmelerin bir nedeni de hastanın radyoloğa başvurma şekli ve radyoloğun tutumu.

Meme hastalıklarında tanı esas olarak radyolojik yöntemlerle konduğu için hastalar için en sağlıklı yol, doğrudan doğruya radyologlara başvurmak! Oysa yanlış branştan uzmanlara başvurular geleneksel.

Bu uzmanların onları radyologlara yönlendirme şekli de (“Gidin, bir mamografi ve meme ultrasonu çektirip gelin”) hatalı algılara yol açabiliyor.

Her şeyden önce hasta, tanının radyolog tarafından değil de “radyologdan tetkik isteyen” doktor tarafından konulduğunu sanıyor!

Böyle olunca da radyolojik muayeneler özelliksiz ve basit birer “cihaz çıktısından” ibaretmiş gibi algılanıyor: “Hepsi aynı. Nerede yaptırsam daha kolay ve ucuz olur?” düşüncesiyle mümkünse ücretsiz bir merkez aranıyor.

Hastalar o merkezlerde radyoloji uzmanıyla ya hiç karşılaşmıyor ya da karşılaşsalar bile konuşma fırsatı bulamıyorlar.

Bir fırsat yakalayıp radyoloğa soru sorabilenlerin aldıkları yanıt ise genellikle oldukça dramatik: ‘Raporunuzu doktorunuza götürün, ne olduğunu o söyleyecek“.

Böyle yapan radyologlar, farkında olmadan hastalarına tanıdan sorumlu olmadıkları, hatta doktor bile olmadıkları yanlış mesajını vermiş oluyorlar!

Dahası zamanla kendileri de bu sorumsuz ve kolaycı fikre iyice inanıyorlar.

İşte bu nedenle radyoloji raporları muğlak ve aşırı temkinli, kesin yorum ve öneriden yoksun yazılıyor.

Hasta ise radyoloğun kendisiyle ilgili rolünden habersiz bir şekilde bu raporu alıp çoğu zaman okumaya bile gerek duymadan “tetkiki isteyen” doktora götürüyor.

O doktorun tek yapabildiğinin (olması da gerektiği gibi) radyoloğun yazdığı tanıyı aktarmak, bir bakıma “tercüme etmek” olduğunun kimse farkında değil gibi!

Maalesef bu tercüme, dolaylı yollarla yapılan bütün iletişimlerden beklendiği gibi sıklıkla hatalar da oluyor.

Bütün bunların sonucunda hastalar gereksiz tür veya sıklıkta tetkikler, gereksiz veya hatalı yöntemlerle yapılan biyopsiler veya atlanan kanserler gibi dramatik sonuçlarla karşı karşıya kalıyorlar!

Türkiye’de her gün binlerce kadına gereksiz yere meme biyopsisi yapılıyor!

Binlerce kadın ise kalitesiz olduğunu bilmedikleri taramalarını gereğinden bile sık yaptırmanın huzuruyla, memelerinde kanserle yatıp kalkıyor!

Bu kanserler elbette bir gün bulunuyor ama gerektiği kadar erken evrede değil! Sağlıklarına titizlenen o kadınlar sorumlunun KADER olduğunu sanıyorlar!

Sözün özü: Kaderinizi radyoloji hekiminizin bilgi ve tecrübesi değiştirir, popülaritesi modayla değişen cihazlar ya da ne kadar sık muayeneye gittiğiniz değil!

Referanslar:
1. Diagnostic and Interventional Radiology 2007,13:129-133.
2. Diagnostic and Interventional Radiology 2012;18:468-472

www.aysegulozdemir.com

Bu yazı 5,075 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 19 Mart 2015 Karatay'ın askerleriyiz!
    • 31 Ekim 2014 Günde 3 bardak süt kemik kırığı ve ölüm riskini artırıyor
    • 10 Haziran 2014 Kimi kime şikayet edelim?
    • 16 Mayıs 2014 Akademik sahtekarlık geleneğinin kime ne zararı var
    • 21 Şubat 2014 Antibiyotikler meme kanseri riskini artırıyor
    • 4 Aralık 2013 Damacana mı musluk suyu mu?
    • 20 Kasım 2013 Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
    • 13 Şubat 2013 Bir Türk tıp alanında Nobel alabilir mi?
    • 10 Ocak 2013 Yakında ruh hastası olmayan kalmayacak
    • 1 Ekim 2012 Türkiye'de mamografi taramaları rezaleti
    • 14 Eylül 2012 İlaç tanıtımında bundan iyisi Şam'da kayısı
    • 9 Temmuz 2012 Bir sağlık haberi skandalı
    • 17 Mayıs 2012 Coca-Cola'nın reklam yüzü olabilirim
    • 8 Mayıs 2012 FDA şaşırma, sabrımızı taşırma
    • 27 Nisan 2012 Sönmez gene döndü
    • 5 Nisan 2012 Şampuanlar da bozuk çıktı
    • 12 Mart 2012 Dokunan değil içen yanıyor!
    • 12 Mart 2012 Meyve suyu değil boyalı su bunlar
    • 8 Mart 2012 Amerikalılar çiğ sütü akladı
    • 21 Şubat 2012 Hasta memnuniyeti neyi gösterir?

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,169 µs