güzel yaşamanın formülü! | " /> güzel yaşamanın formülü! | "/>

En Sıcak Konular

İşte güzel yaşamanın formülü!

27 Nisan 2009 11:08 tsi
İşte güzel yaşamanın formülü! Geleneksel beslenme tarzından uzaklaştıkca nasıl çirkinleşiyor ve hastalanıyoruz?

Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yazısı:

GELENEKSEL BESLENME TARZINDAN UZAKLAŞTIKÇA ÇİRKİNLEŞİYOR VE HASTALANIYORUZ

Bilmem fark ettiniz mi? Yeni neslin yüzü eskilere oranla daha dar ve uzun; deyim yerinde ise at suratlı bir nesil. Yüzler daraldıkça insanlar da çirkinleşiyor. Ağız kubbesinin yuvarlaklığı ve dolayısıyla da akustikliği azaldıkça güzel sesli şarkıcılar da iyice azaldı. Yeni nesilde daha çok diş şekil bozukluğu, daha çok geniz eti ve bademcik ve sinüs iltihabı oluyor, daha fazla burun kemiği eğriliği var. Bazıları bu yapısal özelliklerin genetikle ilgisi olduğunu söylüyor. Halbuki 3-4 nesil önce bu bozuklar az görülüyordu. Genetik yapı birkaç nesil içinde değişemeyeceğine göre bir çoğumuzu etkileyen bu hastalıkların nedeni ne olabilir acaba?

Dr. Weston Price bundan 70-80 yıl önce beslenme ile fiziksel ve ruhsal yozlaşma arasındaki ilişkiyi ortaya koymuş çok önemli bir bilim adamı. Ama ne zamanında ne de günümüzde değeri tam olarak anlaşılabilmiş değil. Yine de bazı beslenme otoritelerince yazdığı ‘Beslenme ve Fiziksel yozlaşma’ (orijinali Nutrition and Physical Degeneration) isimli kitap beslenme biliminin kitab-ı mukaddes’i olarak kabul ediliyor (1).

Dr. Weston Price  yılarca süren araştırma gezilerinde geleneksel Kanada ve Alaska Eskimoları, Alaska, Kanada, Amazon ve Florida Kızılderilileri, Avusturyalı Aborjinler, Yeni Zelanda’lı Maoriler, izole İsviçre dağ köylüleri, başta Masai’ler olmak üzere Afrika yerlileri ve Okyanusya yerlileri gibi onlarca etnik topluluklarının ne yediklerini incelemiş ve sonunda basit ve basit olduğu kadar şaşırtıcı şu sonuca ulaşmış (2).

Doğal, işlenmemiş, geleneksel yiyeceklerle beslenen topluluklardaki insanların sağlıkları çok mükemmelken;  kendi geleneksel gıdaları yerine Batılıların rafine edilmiş gıdalarını yiyenler hızla fiziksel ve ruhsal dejenerasyona maruz kalmaktadır. Dr. Price çektiği binlerce kıyaslamalı fotoğrafla mevcut durumu belgelemiş ve bu fotoğraflardan bir bölümünü meşhur kitabına koymuştur.

Dr. Price’ın incelediği topluluklar arasında coğrafi koşullara, iklime, alışkanlıklara bağlı olarak, “geleneksel beslenme”nin çok farklı şekilleri olabildiğini görmüştür. Mesela İsviçre’de, çevredeki diğer yerleşim yerlerinden izole edilmiş, ulaşımı zor bir vadide yaşayanların temel besini çavdar ekmeği, peynir ve tereyağıymış. Afrika’da hayvan besiciliğiyle uğraşan Masai kabilesininse, günde 2 litreye varan süt içtiklerini, bunun yanı sıra kan ve et tükettiklerini gözlemlemiş. Eskimolar ise, neredeyse sadece balık ve balık yumurtası ile besleniyorlarmış. Bütün bu farklı beslenme biçimlerine rağmen, hepsinin sağlığının yerinde olduğunu görmüş Dr. Price.

Geleneksel hayatından kopmuş, kasabalara veya şehirlere taşınmış veya başka bir nedenle “beyaz adamın yiyecekleriyle tanışmış” olan insanlar geleneksel beslenmesinden taviz vermeye başlamış. Sonuçta sağlıkları bozulmaya başlamış ve çeşitli illetlere maruz kalmışlar (Tablo 1).

Tablo 1. Geleneksel gıdaları yerine doğal olmayan (rafine) gıdalar ile beslenen topluluklarda Dr. Price’ın saptadığı başlıca bozukluklar

  • Gelişmemiş elmacık kemikleri (dar yüz)
  • Dar burun delikleri
  • Adenoid vejetasyon (geniz eti) ve sinüzitler
  • Kulak iltihabı
  • Damak kubbesinin yüksek olması
  • Dudak-damak yarıkları
  • Üst ve alt çene kemiklerinin dar olması
  • Dişlerin sığışamaması (ortodontik bozukluklar; dişleklik)
  • Diş çürüklerinin fazla olması
  • Dar kalçalar (zor doğum)
  • Doğuştan şekil bozuklukları
  • Kronik dejeneratif hastalıklar

KEMİK YAPISININ GELİŞMESİ

Dr. Price’ın saptadığı başlıca bozuklukların çoğu yüz yapısı ile ilişkilidir. Bilindiği gibi yüz, kemik doku ve yumuşak dokudan oluşmuştur. Bu iki yapı malzemesi anne karnında ve çocukluk çağında şekillenerek yüz yapımızı belirler.

Konuyu daha iyi anlayabilmek için kemik yapısını yakından incelemek gerekir.

Kemik, histolojik olarak kemik hücreleri onları sarmalayan mat¬riks dediğimiz (mineralize olmuş ya da olmamış) bağ dokusundan müteşekkildir. Kemik matrisinin % 70'i inoganik kristaller (kalsiyum fosfor gibi mineraller), %30'u ise organik bağ dokusu elemanları oluşturur. Organik matriksin %90-95'ini tip I kollajen gerisini ise zemin maddesi oluşturur. Zemin maddesini ise glikop¬roteinler (mukopolisakkaridler, osteokalsin, oste¬onektin, silaloproteinler) oluşturur.  Önce kemik hücreleri organik matriksi (osteoid doku) yapar. Daha sonra osteoid doku mineralize olarak kemikleşir.

Tablo 2. Kemik yapımını etkileyen faktörler

  • Kemik bağ dokusu ve zemin maddesini etkileyen faktörler
  • Omega yağ asitleri
  • Amino asitler
  • K vitamini
  • D vitamini
  • C vitamini
  • B6 vitamini
  • B12 vitamini
  • Folik asit
  • A vitamini
  • Çinko
  • Boron
  • Bakır
  • Östrojen
  • Büyüme hormonu
  • Kemik mineralizasyonunu etkileyen faktörler
  • Kalsiyum/ Magnezyum oranı (2/1)
  • Kalsiyum/ Fosfor oranı (2/1)
  • Sodyum/potasyum oranı (1/10)
  • pH (asit olmayan yiyecekler)
  • D vitamini
  • Parathormon
  • Kalsitonin
  • Kortizol
  • İnsülin


Gerek organik matriksin yapımı gerekse de mineralizasyonu için çok sayıda hormon, vitamin, mineral ve diğer besleyici maddelerin yeteri miktarda ve kalitede olması gerekir. Geleneksel ve doğal olmayan (rafine) gıdalar,  esansiyel besleyicilerin tümünü sağlamaktan uzaktır. Bu tip gıdaların yenmesi kemiğin tam kapasite ile büyümesini engeller. Doğal gıdalarla (et, süt, yumurta, sebze, meyve, kabuklu kuruyemişler vb) beslenen avcı-toplayıcı gruplarda diş ve kafatası yapıları ise mükemmel gelişmiştir (Resim-1).

 


Resim-1. Mezardan çıkarılmış eski Mann yerlilerinin kafataslarında mükemmel çene yapısı ve dişler (1).


Üstçene (maksilla) kemiğinin gelişim geriliğinin sonuçları

Kalitesiz gıdalarla beslenmek bütün kemiklerde olumsuz etki yaratsa da bu durumdan en çok üstçene (maksilla) kemiği etkilenir. Üstçene (maksilla) kemiği burundaki hava yollarının %85’ini, nazal (burun) sinüslerin de tamamını oluşturur. Maksillası yeteri kadar gelişmemiş kişiler burun yolu daraldığından ağızdan nefes alırlar.

Tablo 2. Ağızdan nefes almanın yol açtığı komplikasyonlar

  • Baş ağrısı
  • Hipertansiyon
  • Altını ıslatma
  • Kronik kulak ve sinüs enfeksiyonları
  • Çene ağrısı
  • Uyku bozuklukları
  • Uyku apne sendromu, horlama
  • Göz kapaklarında morluk
  • Empotans

Burundan alınan hava nemlenir ve filtrelenir. Burundan nefes alınınca hava sinüslere geçer ve akım hızı yavaşlar. Sinüslerden geçerken hava akım hızının düşmesi havanın nazal sinüslerdeki Nitrik Oksit (NO) ile uygun bir şekilde karışmasını sağlar. NO güçlü bir damar genişleticisidir ve akciğerlerde oksijen alımını artırır(3).

Nitrik oksit (NO) penis dikleşmesinde (ereksiyon) rolü olan en önemli vazoaktif kimyasaldır. NO guanil siklazı aktive ederek cGMP’yi artırır. cGMP düz kasları gevşeterek genişlemeye yol açar. Bu arada corpus cavernosum da şişer(4).

Hipertansiyon, felç, kalp yetersizliği ve koroner kalp hastalığının korunmasında da nitrik oksitin önemli fonksiyonları vardır.

Adenoid vejetasyonlar (geniz eti) sistemik hipertansiyon, sol ventrikül yetersizliği, konjestif kalp yetersizliği ve uyku-apne sendromuna neden olabilir. Çoğu kez adenoidektomi (geniz etinin çıkartılması) ile kardiyak fonksiyonlar normalleşir. 

Septum deviasyonu

Yumuşak doku ve kemik dokuların gelişimi bağımsızdır. Ama doğal beslenme koşullarında gelişimleri birbirine paralel gider.  Eğer doğal beslenme koşulları sağlanamazsa kemik yapı yetersiz gelişmekte, fakat yumuşak doku normal büyüklüğüne erişmektedir. Örneğin yüz kemikleri yetersiz gelişemezse bile yüz derisi, dil, bademcikler ve burnun yumuşak dokular normal büyüklüğe ulaşırlar (3).

Örneğin üst çene kemiği yetersiz geliştiği durumda, burun bölmesinin (septum) yumuşak kısımları büyümeye devam eder. Bu durumda septum sağa ya da sola sapacaktır. Buna tıp dilinde septum deviasyonu denmektedir. Septum deviasyonu burun boşluklarını daraltır ve nefes almaya zorlaştırır.

 


Resim 2. Septum deviasyonu

Yetersiz kemik gelişimi-Burun kemeri

Burun yumuşak dokuları içinde bulunduğu kemik yapıdan daha büyük ise bu yapılar kemiği iteleyerek burun kemerlerinin oluşumuna yol açar. Yüz kemikleri iyi gelişmiş bir kişide burun kemeri olmaz.

 


Resim 3. Burun kemeri

Üst çene kemiği (maksilla) dar ve kötü şekillenmiş bir kişinin nazal pasajları da dardır. Bu bozuk pasajlar hava akımını ve sinüslerin drenajını bozarlar.

Maksilla gelişimi-Astigmatizm-Miyopi

Maksilla iyi gelişmezse yüz daralır ve uzar (at yüzü) ve göz çukuru kemikleri de düzgün gelişmez. Sonuçta göz küreleri küre şeklinde değil beyzbol topu gibi(uzamış) oluşur. Sonuçta astigmatizm ve miyopi gibi bozukluklar oluşur.

Avrupa kökenlilerin %25-35’inde, Asya kökenlilerin ise yaklaşık yarısında miyopi mevcuttur.   Avcı-toplayıcı topluluklarda miyopi oranı %0-2 arasındıdır ve mevcut olanlar da hafif derecededir. Pasifik adalarında geleneksel diyetin değişmesi ile birlikte % 1 dolayında olan miyopi oranı, %50’lerin üzerine çıkmıştır. Geleneksel gıdalarını yemeye devam eden çocuklarda ise okula gitseler bile miyopi oranında ise bir artış olmamaktadır.

Hızlı emilen şekerlerin aşırı tüketilmesi kronik hiperinsülinizme yol açarak IGF-1 ve diğer büyüme faktörlerini artırmaktadır. IGF-1 çocukluk çağının kritik büyüme aşamasında skleral dokunun aşırı artışına yol açmakta, sonuçta göz küresi uzayarak miyopi oluşmaktadır.

Burun-Dudak açısı

İyi gelişmiş bir kişide burun ile dudak arasındaki (nazolabiyal) açı 90 dereceden küçüktür. Nazolabiyal (burun-dudak) açının 90 dereceden büyük olması maksillanın (üst çene) iyi gelişmediğini gösterir.



Resim 4. Burun-dudak açısının genişlemesi (3)

Biri size baktığında korneasının altındaki sklerayı (göz akı) görüyorsanız o kişinin maksilla ve orta yüz bölgesi çok yetersiz gelişmiştir. Kemik gelişimi normal olanların, yaşlansalar bile yüzlerinde buruşukluk ve sarkmalar görülmez ya da minimal görülür. Çünkü yüz kemikleri küçük kalmıştır. Buna karşılık kas ve deri gibi yumuşak dokular normal geliştiği için sarkarlar.

Hava yolu tıkanması-Postür

Hava yolu kronik olarak tıkandığında vücut başı geriye doğru kaykıltır. Fakat insanlar uzun süre burunları ve gözleri yukarıya bakar pozisyonda dolaşamazlar. Gözlerin yere paralel olması gerektiğinden öne doğru eğilirler. Bu durum baş ve boyun ağrılarına neden olur.

Başın kronik olarak öne çıkması ile omurganın normal kurvatürü (eğriliği) bozulur. Kafanın öne çıkmasını dengelemek için kişi hafifçe popsunu çıkartır. Bu durum kalçanın stabilitesini bozarak kalça, diz ve ayak sorunlarına yol açar.

Dudak-damak yarıkları/beslenme

Metilen tetrahidrofolat redüktaz gen polimorfizmi (MTHFR 677CT mütasyonu) milyonlarca kadında görülmektedir. Bu oran Sahra altında %10 dolaylarında iken, İtalyanlarda %40 ve Çinlilerde %55’dir.

Bu mütasyona sahip kadınlar eğer yeterli folik asit almazlarsa ya da folik asitten zengin gıdalar yemese şekil bozukluğu olan çocuklar doğurabilirler. Bu bozukluklar arasında dudak-damak yarıkları ve meningomiyelosel gibi deformiteler sayılabilir. Yapılan büyük ölçekli çalışmalarda gebelikten önce başlamak koşulu ile folik asit takviyesinin yapılması orofasiyal (ağız-yüz) anomalileri ve meningomiyeloselde (omurga açıklığı)  bir azalma sağladığı gösterilmiştir. 

BESLENME VE GENETİK ÖZELLİKLERİN KORUNMASI

Doğal ve geleneksel gıdalarını tüketen topluluklar genetik özelliklerini mükemmel bir şekilde bir sonraki nesile aktarmaktadırlar. Örneğin yakın zamanlara kadar Japonlar, Çinliler, Afrikalılar aynı fabrikadan çıkmış gibi birbirlerine çok benzerlerdi. Örneğin Resim-5’te birbirinden çok uzak adalarda yaşayan Melanezyalı 4 çocuğu görüyorsunuz. Aralarında hiç akrabalık olmamasına rağmen kardeş gibi birbirlerine benziyorlar ve hepsinin yüz yapısı ve dişleri mükemmel gelişmiş.

 


Resim 5. Malenzya adalarında doğal gıdalarla beslenen erkek çocukların mükemmel diş-yüz yapıları (1).

Halbuki beyaz adamın beslenme şekline geçtikten sonra ilkel kavimlerin çocuklarının dental kavisleri daralmış, yüz şekilleri ovalleşmiş ve çok ağır ortodontik bozukluklar ortaya çıkmıştır. Kızılderililer bunların en tipik örneğidir. Resim 6’da solda geleneksel doğal gıdalar ile beslenen Samoan erkek, sağda ise saf kan ve aynı yaşta rafine gıdalar ile beslenen Samoan yerlisi çocuğu görüyorsunuz. Geleneksel gıdalarından uzaklaşma yüzün ve burun deliklerinin daralmasına yol açmış. Dişler normal büyüklüğünde geliştiği için daralan çeneye sığamamış ve dişleklik ortaya çıkmış.

Resim 6’da solda geleneksel doğal gıdalar ile beslenen Seminole kız, sağda ise saf kan ve aynı yaşta fakat beyaz adamın rafine gıdaları ile beslenen Seminole yerlisi kız çocuğu görüyorsunuz. Geleneksel gıdalarından uzaklaşma yüzün ve burun deliklerinin daralmasına ve dişlerde şekil bozukluklarını oluşmasına yol açmış.

 


Resim 6. Doğal gıdalarla beslenmenin yüz şekli üzerine olan etkisi. Sağdaki Samoan yerlisi soldaki ile kıyaslandığında yüzün daraldığını ve dişlerde şekil bozukluklarını oluştuğu görülüyor.

 

 


Resim 7. Doğal gıdalarla beslenmenin yüz şekli üzerine olan etkisi. Sağdaki Semiole yerlisi soldaki ile kıyaslandığında yüzün daraldığını ve dişlerde şekil bozukluklarını oluştuğu görülüyor. Doğal olmayan gıdalarla beslenmenin ırksal güzelliği nasıl bozduğu görülüyor. 

İntraüterin ve ekstraüterin beslenmenin diş ve damak yapısına etkisinin iki kardeş üzerinde kıyaslanması

 


Resim 8. Doğal ve rafine gıdaların iki kız kardeş üzerindeki yüz ve diş yapıları üzerindeki etkilerinin kıyaslanması (1).

Resim 8’de görülen soldaki 5 yaşındaki kız çocuğu, sağdakinin ablası ve dişlerindeki çarpıklık nedeni ile annesi tarafından diş hekimi Dr. Weston Price’ın bir hastası.  Anne bebeğini hekim tavsiyesi ile (!) kutu mama, un-şeker ve rafine gıdalardan zengin bir diyet yapmış. Anne ailede dişlek bir bireyin olmadığını ve bunun nedenini anlayamadığını söylemiş. Dr. Price anneye yapmak istediği ikinci çocuğunu prenatal ve postnatal dönemde, tereyağı, balıkyağı, yeşil sebzeler, sakatat ve deniz ürünleri gibi doğal gıdalar ile beslemesini önermiş.  Anne birkaç yıl sonra ikinci bir kız çocuğu doğurmuş ve onu doğal gıdalar ile beslemiş. Küçük kardeş 5 yaşına gelince Dr. Price çektiği fotoğraf ve röntgenleri ablasınınki ile kıyaslamış.  Resimde küçük kardeşin ablasından farklı olarak mükemmel olduğunu görülmektedir.

Ne yapmalı?

Aşağıdaki doğal beslenme ile ilgili tedbirlerle yüz şekil bozuklukları ve bunların yol açtığı hastalıkların tamamına yakın bölümü önlenebilir.

Un ve şeker gibi hızlı emilen (glisemik endeksi yüksek) şekerlerden kaçınarak insülin direncini yenin.

Ekmek, mısır, çavdar, makarna, pirinç vb. gibi tahıllar ve bunlar ile yapılan yemekler ve hamur işleri yenmemeli ya da iyice azaltılmalıdır. Az tüketmek şartı ile beyaz ekmek yerine tam buğday ekmeği (köy ekmeği), kepek ekmeği, çavdar ekmeği, yulaf ekmeği ve pirinç yerine bulgur yenilebilir.

Rafine şekerler (çay şekeri, früktoz vb) ve bunlarla yapılan yiyecekler (reçel, pasta, bisküviler, gofretler, baklava, revani, kadayıf vb) yasaktır.

Kendi şekeri ile yapılan köy pekmezleri ve Maraş usulü az şekerli dondurmalar az miktarda yenilebilir.

Hiçbir şekilde tatlandırıcı (aspartam, sakarin vb) ve tatlandırıcı içeren yiyecek ve içecek tüketmeyin.

Yağ kısıtlaması vücut için zararlıdır. Mükemmel bir gıda olan anne sütünün kalorisinin %50’sinden fazlası yağlardan gelir. Bu yağların büyük bölümünü doymuş yağlar ve kolesterol oluşturur.

Sanayi tipi bitkisel kökenli yağlar (margarin, ayçiçeği, soya, mısır vb) üretimleri sırasında yüksek ısıl işlemlere ve basınca maruz kalırlar. Bu nedenle çok sayıda dejeneratif hastalığa ve kansere neden olurlar. Kolesterol içermemeleri bir üstünlük değil zaaftır. Kesinlikle tüketilmemelidirler. Sızma zeytinyağı mükemmel bir yağdır. Tercihen salatalarda ve soğuk yemeklerde (zeytinyağlılar) kullanılmamalıdır.

Riviera zeytin yağı, fındık yağı ve kanola gibi sıcak preslenmiş yağlar ancak ikinci seçenek olarak kullanılabilir.

Tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı gibi hayvani yağlar (doymuş yağlar) ısıya oldukça dayanıklı mükemmel yağlardır. Sıcak yemeklerde tercih edilmelidirler. Mümkünse özgür otlayan hayvanların yağları tüketilmelidir.

Balıkyağı en önemli omega-3 kaynağıdır. Bebeğinden, hamilesinden, gencine ve yaşlısına kadar herkes kullanmalıdır. Günde en az 500 mg aktif madde (EPA+ DHEA) kullanılmalıdır. Kronik hastalıklarda bu miktar hekim kontrolünde 1.5-2 grama kadar çıkartılmalıdır. Balıkyağı şişmanlatmaz; yaz-kış kullanılabilir. Morina karaciğeri yağında (cod liver oil) ayrıca D vitamini ve A vitamini içerdiği de unutulmamalıdır.

Pastörize ve homojenize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Bulursanız mandıra sütü alın. Bulamıyorsanız şişe sütü alın. Süt süt olarak değil, klasik usulle yapılmış süt ürünleri (yoğurt, peynir, kefir) şeklinde tüketin.  Ekşimeyen yoğurdu, kaymak bağlamayan sütü tüketmeyin. En iyisi yoğurdunuzu evde kendiniz yapın.

Tercihen yemlenen değil, otlayan hayvan etleri yiyin. Paketlenmiş ve katkı maddesi katılmış et ürünleri (salam, sosis, sucuk, pastırma) yenmemelidir. Klasik usulle yapılmış sucuk, kavurma, pastırma vb gibi et ürünleri serbestçe yenilebilir.

İddia edilenin aksine kırmızı et yemek koroner kalp hastalığına neden olmaz. Etin az yenmesi B12 vitamini, karnitin, koenzim Q10 ve bazı esansiyel amino asit eksikliklerine yol açabilir. Bu eksiklikler başka diğer organlarınızın yanında kalbinize de zarar verir.

Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.

Sakatatlar hayvani gıdaların en değerli bölümleridir. Yasaklanmaları doğru değildir. Fakat veteriner gözetiminde kesilmiş hayvanların sakatatı yenmelidir. 

Bol taze sebze ve meyve yiyin.

Sebzeler daha çok çiğ olarak tüketin (özellikle salata tarzında). Koyu yeşil yapraklılar K vitamini, kalsiyum ve magnezyumdan zengindir ve ayrıca omega-3 yağ asidi içerir. Doğal yetiştikleri için yabani otlar (ebegümeci, kuzukulağı, ısırgan otu, semizotu, labada vb) mükemmeldir.

Semizotu sebzeler içinde en önemli omega-3 kaynağıdır.

Zerdeçal, kimyon, karabiber, tarçın, kişniş, kırmızı biber, karanfil, zencefil, nane, kakule, susam, safran kafur, meyankökü, hardal demirhindi, biberiye, çörek otu gibi baharatları bol kullanın.

Kayısı,  üzüm, muz, gibi şeker içeriği yüksek meyveleri sınırlı yiyin. Az şekerli meyveler daha çok yenilebilir (tazesi tercih edilmeli).

Nohut, fasulye, mercimek, bezelye, börülce vb haftada 1-2 kereden fazla yemeyin. Baklagiller 12 saatte bir suyu değiştirilmek üzere 48 saat suda bekletilmeli ve ağır ateşte  (mümkünse güveçte) pişirilmeli.

Kabuklu kuruyemişler ceviz, fındık, fıstık, ayçiçeği, kabak çekirdeği, badem vb. kuruyemişler yenilebilir; lif ve minerallerden zengindir. Ceviz omega-3’den zengindir. Günde 1-2 avuç (50-100 gram kadar) oldukça yararlıdır. Çiğ ve az tuzlu olanı tercih edilmelidir.

Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.

Bütün çay çeşitleri çok yararlıdır, fakat şekersiz içilmelidir. Çaylar 5-10 dakika demlendikten sonra hemen tüketilmelidir. Daha fazla beklerse antioksidan değeri azalır. Makine çayları içilmemeli. Sarkıtma çay tercih edilmemelidir.

Kahve-nestkahve-kapuçino büyük ölçüde yasaktır; fakat arada bir içilebilir. Günde 1-2 fincan klasik usulle yapılmış Türk kahvesi tüketilebilir.

İçme suyu olarak ilk seçenek çeşitli minerallerden zengin olan doğal kaynak sularıdır. Sular ağır metaller ve toksinlerle bulaşmış olabilir. Eğer bu tahliller yapılmamışsa suyunuzu filtreden geçirin. Eğer bunlar olmuyorsa -kerhen- işlenmiş suları kullanabilirsiniz.

Sanayi tipi meşrubatın her türlüsü yasaktır. Evde yapılan taze meyve suyu (posası ile birlikte) içilebilir. Meşrubat olarak ayran, kefir, boza, şalgam suyu veya meyan kökü suyu için.

Prof. Dr. Ahmet AYDIN

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı

KAYNAKLAR

Price WA. Nutrition and physical degeneration, New York, Paul B. Hoeber, Inc., 1939

Beslenme ve fiziksel yozlaşma: Beslenmenin başucu kitabından "devrimci" öneriler!

Silkman R. Is it Mental or is it Dental? Cranial & Dental Impacts on Total Health. http://www.westonaprice.org/healthissues/facial-development.html

Burnett AL. The role of nitric oxide in erectile dysfunction: implications for medical therapy. J Clin Hypertens (Greenwich). 2006;8(12 Suppl 4):53-62.

Lapu-Bula R, Ofili E. From hypertension to heart failure: role of nitric oxide-mediated endothelial dysfunction and emerging insights from myocardial contrast echocardiography. Am J Cardiol. 2007 Mar 26;99(6B):7D-14D.

Cordain L, Eaton SB, Brand Miller J, Lindeberg S, Jensen C.   An evolutionary analysis of the aetiology and pathogenesis of juvenile onset myopia. Acta Ophthalmol Scand 2002 Apr;80(2):125-35

Czeisel AE. Reducing risk of birth defects with periconceptional micronutrient supplementation. In Delange FM, West KP Jr (eds) Micronutrients in the first months of life. Nestle Nutrition Workshop Series Pediatric Program 2003;52:309-25

Talorova  M. Periconceptional supplementation with vitamins and folic acid to prevent recurrence of cleft lip. Lancet 1982;ii:217



Bu haber 6,603 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,266 µs