En Sıcak Konular

Süt ürünlerinin petrolle imtihanı

20 Aralık 2010 11:30 tsi
Süt ürünlerinin petrolle imtihanı Biz tüketiciler, işine ‘Bismillah’ diye başlayan, eski mandıracımız Ahmet amcanın günlük sulu yoğurdu tükettiğimiz müddetçe, Almanyalı bir Yahudi, bize sözde yoğurtlarını satabilir mi? Biz satın almazsak, o üretebilir mi?

Kemal Özer'in yazısı: 

Günümüzde tüm gıdaları değil, yenilebilir olanlarını işaretlemek gerekiyor. E-postama gelen Tarım Bakanlığı’na ait resmi bir yazıda, ünlü bir firmanın, peynirlerine margarin karıştırdığı için üretim izin belgesinin iptal edildiği yazıyordu.Belge çoğu kimse için şaşırtıcı gelebilir. Oysa Teksüt'le ilgili gelen bilgi, gıda sektöründe olup bitenleri bilenler için oldukça sıradan bir belge.

Geçenlerde de, hibrit ve GDO’lu şeker pancarından şeker ürettiği halde, ambalajlarına ‘doğal’ ve ‘GDO’suz’ yazarak, tüketicileri yanıltan Konya Şeker’e ait Şeker Süt’ün tam yağlı yoğurdunda, Türk Gıda Kodeksi’ne aykırı olarak, sağlığa zararlı 'natamisin' adlı katkı maddesinin katıldığının tespit edildiği ve üretim izin belgesinin iptal edildiği belirtilmişti.

Yakın zamanda ulaşan bazı bilgilerde, 33 süt üreticisi firmanın çeşitli ürünlerindeki usulsüzlük; olmaması gereken katkı maddeleri ile hayvansal yağın alınarak, ürünlerine ‘margarin’ ekledikleri için üretim izin belgelerinin iptal edildiği belirtiliyordu. Bu firmaların bir kısmını bildiğimiz halde, henüz belgeleri elimizde olmadığından şimdilik isim belirtemiyoruz. Ancak, nasılsa değerli okurlarımız bu belgeleri bize ulaştırır.

Şu notu belirtmeden geçmeyelim. Yine birileri çıkıp ‘şeker pancarları GDO’suz, bu bilgi doğru değil’ kabilinde “gerçek dışı” beyanlarda bulunabilirler. Ama hemen belirtelim. Koskoca Türk Şeker’in, tarafıma yazdığı resmi yazı var.

72 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti, tek bir adet şeker pancarı tohumu üretemiyormuş. Tüm tohumlarını; Novartis ilacında sahibi olan, dünyanın en büyük üçüncü tarım kimyasalları ve GDO şirketi olan ve de Henkel, T-cell, Kraft, Unilever, Pepsi, Sandoz, Bill Melinda Gates Vakfı gibi çok sayıda küresel şirket ve vakfın da ortağı olan İsveçli ‘Syngenta’ ile bir Alman firması olan ve dünya GDO devi Monsanto ile de ilişkileri bulunan, dünyanın altıncı büyük GDO’cusu ‘KWS’ firmalarından tohumlarını temin ediyorlar.

Bu ayrı bir konu ama biz süt ürünlerine kaldığımız yerden devam edelim.

Gelen belge üzerine, Ziraat Mühendisi bir dostumu aradım. O ise beni, orta ölçekli bir mandıra sahibi ile tanıştırdı. 20 yıllık süt ürünleri üreticisi, süt sektöründeki hileleri sorduğumda, iç çektiği derin acının kitabesi gibiydi ve şunları anlattı: “1 kilogram margarin 1,3 lira. 1 litre süt 70 kuruş. Yarım litre pet su 50 kuruş. Ve 1 kg tulum peyniri 10,5 kg sütten yapılır.

Çıkın pazara ‘Siverek peyniri’ adıyla satılan tağşiş edilmiş, sahte peynirler 5 liradan satılıyor. Bir kilo peyniri yakarsanız, geriye en az 400 gram kül kalması gerekir. Oysa şimdilerde 300 gram kalıyor. Bu, peynire yüzde 25 su katıldığını gösterir. Yani, yüzde 25 hırsızlık. Çaldığı süt, eklediği çeşme suyu! Ben bununla nasıl rekabet edebilirim? Ama 20 yıldır buna tenezzül etmedim. 1991 yılında elemanlarıma dedim ki ‘şayet hile yapın dersem, bilin ki bunamışımdır. O zaman beni dinlemeyin.”

Devam ediyor anlatmaya, “Sütün yağı ayrıştırılıyor. Sonra süte margarin ekleniyor. Analizlerde margarin olduğu anlaşılmaması için yani hayvansal yağ yoğunluğu için, kuyruk yağı ekliyorlar. Böylece sütte olması gereken hayvan yağ oranı tutturulmuş oluyor. Ürünlere margarin eklemenin sağlıksızlığının yanı sıra, süt sektörünün yüzde yirmi küçülmesine neden olunuyor. Margarin, ikame ürüne dönüşüyor. Bunu ise hiçbir bilgisi olmayan ve hiçbir araştırma yapmayan tüketici de ‘gönül huzuru içinde yiyor!’ Denetim yok. Olan cezalar caydırıcı değil. Bizi denetlemek için, 20 yılda on kez bile gelen olmadı. Gelse ne olur ki, denetleyen bizden daha bilgili değil ki!

Tereyağı yapmak için, önce sütü pastörize ederiz. Sonra sütü seperatör yardımı ile yağından ayırırız. Çıkan kaymağı pastörize ederiz. Sonra suyunu ayrıştırıp yağ yaparız. Hile yapanlar ise -ki bunların sayısı çok fazla- son aşamada, ayrıca kaymağın içine margarin, renklendirici ve diğer ekleyeceği katkıları eklerler. Sonra makineden geçirip homojenleştirirler. Yine olası denetimlerde hayvansal yağ oranının yüksek çıkması için, kuyruk yağını da eklerler. Yoğurt ise, hileye en açık ürünlerden biri.

Tabiî yoğurdun neredeyse alıcısı yok. Tabiî yoğurt sadece üretildiği yerde, tüketilmesi gereken bir ürün. Çünkü sulu. Bir yerden başka bir yere nakledilecekse veya uzun ömürlü olması isteniyorsa, içine jelâtin ve ‘nişasta’ eklenir. Çünkü bu, suyu azaltıp, kıvamı artırır. Bana gösterdiğiniz denetim belgesinde de görüldüğü gibi, hayvansal yağı ayrıştırıp içine margarin eklerler. Çünkü ayırdıkları yağ, ekledikleri yağdan on kat daha pahalı. Bunu yabancı menşeli firmalar da yapıyor, yerli olan da. Büyükte yapıyor, küçük de.

Bu hileler süt tozu dâhil her türlü üründe incelenir. Süt tozu denetimleri ve analizlerinde, süt tozunun menşeine bakmazlar. Sadece, protein değerlerine bakarlar. Menşe analizi yapsalar, soya veya başka eklemelerin yapıldığını görecekler. Binlerce elemanı olan devlet denetim yapmıyor.” İşte anlatılanlar bunlar.

Gelelim petrol meselesine…

Bugün, İzmir’de üretilen bir süt, yoğurt veya su, iki bin kilometre yol yaparak, birkaç gün sonra Van’a veya Hakkâri’ye ulaşıyor. Bu durum; ürünün fiyatının artmasına, ürünün raf ömrünün uzaması için katkı maddeleri eklenmesine, yerel üreticilerin yok olmasına neden oluyor. Ürün nakledilirken tüketilen petrol, eskiyen lastik, yıpranan yol, kirletilen çevre, yok edilen canlıların yanı sıra, ülkenin kaynaklarının yabancı sermayenin eline geçmesine neden oluyor.

Oysa Vanlı bir çiftçinin üreteceği süt, yerinde katkısız yoğurda dönüşse, insanlar günlük taze çiğ sütünü alıp kaynatsa; hem sağlıklı yaşayacaklar, hem ekonomik tüketecekler, hem kaynakların israfını önleyecekler, hem de yerel üreticiyi koruyacaklar.

Hâlbuki başka bir şehirde, büyük bir üretici tarafından dev tesislerde üretilip, ülkenin dört bir yanına sevk edilen ürünün; nakliyesi, rafta bekleme süresi ve rekabeti, beraberinde hileleri de getirmekte. Hayvansal yağı alınan süte, onda bir değerinde olan margarin ve ekşimemesi için koruyucu, kıvamını artırması ve suyu tutması için jelâtin, soya vs vs eklenir. Lezzet artırıcı, renklendirici derken artık Anadolu’nun yoğurtlarının ne tadı, ne lezzeti kalır. Sulandırılmış bir köpüğe benzeyen, besin değeri olmayan sözde yoğurt niyetine aldığımız, ne idüğü belirsiz bu ürünler, aslında sadece biz istediğimiz ve tükettiğimiz için üretiliyor.

Biz tüketiciler, işine ‘Bismillah’ diye başlayan, eski mandıracımız Ahmet amcanın günlük sulu yoğurdu tükettiğimiz müddetçe, Almanyalı bir Yahudi, bize sözde yoğurtlarını satabilir mi? Biz satın almazsak, o üretebilir mi? Peki, suçlu çiftçi Hasan dayı ya da mandıracı Ahmet amca mı, yok biz tüketiciler mi? Biz aldanmaklığı kabul etmesek, kim aldatabilir? Bizi aldatanlar suçlu da, biz aldananlar masum, öyle mi? ‘Çevreyi küresel egemen şirketler kirletiyor’ masalına, sahi sizde mi inanıyorsunuz? Bir baksanıza, tüm parmaklar sizi işaret ediyor sizi. O halde, akıllı bir Müslüman’ın yapacağı ilk iş, tüketmeme ve doğru tercih yapma hakkını kullanmak olmalıdır.

Hz. Ömer bilmese de, Allah bilmez mi?

Hz Ömer’i r.a, duymamış ve onun adaletinden haberdar olmayan biri varsa yeryüzünde, onun yaptığı ve yaşadığı, kuru bir emekten öte geçmez. Mü’minlerin Emir-i Hattaboğlu Ömer; günümüz devlet başkanları gibi sırça köşklerde, kuş tüyü yataklarda, bir eli yağda, bir eli balda değildi. Bu günün yöneticilerinin pek alışık olmadığı günlük denetimine çıkar ve kulağına ilginç bir konuşma ulaşır. Süt satıp geçinen anne ve kızı, aralarında tartışmaktadırlar. Anne, kızından süte su katıp, satmasını ister. Kız ise teklifi geri çevir. Bir yanda şeytan diğer yanda ise genç bir kız. Şeytan, anneyi günah işlemeye ikna etmiş. Anne ise bunu kızına yaptırmak istiyor. Tıpkı, günümüz patronunun işçilerine yaptırdığı gibi.

Annesi, kızıyla konuşur:

- Satacağın süte, biraz su karıştır.
- Su mu katayım?
- Evet!
- Anneciğim, bilmez misin ki, Halife Ömer süte su katılmasını yasak etti.

- Hadi kızım sen de, Halife Ömer de nereden görecek/bilecek?

Bu konuşmalar olurken, gece denetimine çıkmış olan Emirül Mü’minin Hz. Ömer, o evin önünden geçmekte idi. İçeriden akseden bu sözlere birden kulak kesildi.

- Anneciğim, Halifenin emri var. Ben süte, su katamam!

- Ömer de nereden bilecek, o şimdi uykudadır.

- Anne, Ömer bilmese de Allah bilmez mi? Ben Allah’tan korkarım.

Duyduklarından çok mutlu olan Hz Ömer r.a. bu kızı, oğluna aldı. Bu evlilikten, Ümmü Asım doğdu. Hz Ömer’in torunu Ümmü Asım ise Abdülaziz ile evlendi. Bu evlilikten ise, tarihte ikinci Ömer olarak anılacak olan ‘Ömer bin Abdülaziz’ doğdu.

Demek ki âdil Ömerleri, süte su katmayan analar doğurabiliyormuş. Bırakınız süte su katmayanını, bugünkü hâl ortada.

www.twitter.com/ozerkemal



Bu haber 2,093 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,530 µs