nereden çıktı? | " /> nereden çıktı? | "/>
Birkaç yıldır, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerin en işlek meydanlarında inek heykellerini görülüyor. Son olarak inek heykelleri İzmir’de de Ekim ve Kasım 2010 günlerinde sergilendi.
İnsanlarımız bu heykeller nereden çıktı, neden diğer hayvan türlerinin heykelleri yok diye merak ettiler. Açıklama yapan yetkililer, inek heykellerinin başlıca iki ana amaç için sergilendiğini belirttiler. Birincisi,çevre duyarlılığını yaratma ve küresel ısınmaya dikkati çekmek, ikincisi ise Türk toplumunun süt ve ürünlerinin yararlarını anlatmak ve beslemedeki payını artırmak.
COW PARADE NE HACI?
İnek heykellerinin, diğer ülkelerde Cow Parade adıyla sergilendiği biliniyor. Cow Parade, İngilizce bir terim. İnek Geçiti olarak Türkçeleştirmek mümkün.İnek heykelleri ilk kez 1998 yılında sergilenmiş.Daha sonra Paris,Londra,Şikago,Nevyork,Buenos Aires,Atina, Edinburg ve Lizbon gibi kentlerde inek heykellerinin sergilenmesi sürdürülmüş.
KÜRESELLEŞTİRME POLİTİKALARINDA TARIM VE SIĞIR
Küreselleştirme politikalarının ekonomik, teknik ve kültürel birçok boyutu olduğu biliniyor. Bu politikaların ekonomik boyutu sürükleyici bir özellik taşıyor. Ekonomik anlamda küreselleştirmeyi, tekelci kapitalizmin merkez ve çevre ülkelerinde üretilen mal ve hizmetlere, sermayenin çıkarları doğrultusunda el koyması, bu amaca yönelik olarak devletleri sosyal niteliğinden uzaklaştırması şeklinde tanımlamak mümkün.
Küreselleştirme politikaları için Batı ülkeleri uluslararası denilen, ancak kendi denetimlerinde olan Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası Para Fonu gibi örgütleri kullanıyorlar. Örneğin mal ve hizmetlerin Dünya Borsa Fiyatı’nı onlar belirliyor.
Bu bağlamda Batı, çevre ülkelerini denetim altına almak için ekonomilerini çökertiyor. Anılan üretim sektörlerinin başında tarım geliyor.
Türkiye’de tarımsal üretim yeni-liberal politikalarla geriletildi. Bitkisel ve hayvansal üretim, meyve ve sebze dışında, nüfus artışı hızına göre artmadı. Ülke tarım ürünleri ithalatçısı duruma getirildi. Örneğin kırmızı ette, Batı’ya tam bir bağımlılık yaşanıyor.Kırmızı ette yaşanan sorun, hayvan sayısındaki vahim düşüşten ortaya çıktı.Bu azalmada birçok neden rol oynadı. Bunları şöyle sıralayabiliriz;
• Desteklemeler istikrarsız ve yetersizdi. Var olan desteklemeler ise küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine büyük dev işletmelere yöneltildi. Aslan payı bunlara verildi. Oysa bunların toplam işletmeler içindeki oransal payları dikkate alınmayacak kadar düşüktü.
• Küçük ve orta ölçekli işletmeler, ekonomik ve teknik olarak son derece örgütsüzdüler. Bu nedenle ürünlerini pazarlamada tekeller karşısında tam bağımlı durumda oldular.
• Hayvan yetiştiriciliği, neredeyse sığır ve tavuk türü ile özdeşleştirildi. Türkiye’de sığır yetiştiriciliğinin öne çıkarılması, her bölgemiz için uygun olmadı. Nedeni basit olarak şöyle cevaplandırılabilir; Ülkemiz yarı-tropik bir kuşakta.Bunun sonucu meralarımız kısa boylu,zayıf ve seyrek otlardan oluşuyor. Böylesi ekolojik ortamlar için koyun ve keçi daha uygun bir özellik gösterir. Bununla birlikte koyun ve keçinin ihmal edilmesi sayılarında büyük düşüşleri ortaya çıkardı.
• Diğer yandan sığır yetiştiriciliğinin geliştirme etkinliklerinde ise dahilde yapılması gereken düzenlemeler yerine, büyük ölçüde gebe düve ithalatı öne çıkarıldı. Bu yolla sığır yetiştiriciliğinin geliştirilebileceği benimsetildi ya da sanıldı. Dünya Bankası gibi örgütlerden de krediler sağlandı.1980 yılların başından itibaren başlayan ithalat günümüzde de ivme kazanarak devam ediyor. Üstelik şimdilere yalnız gebe düve değil, besi sığırı ve karkas et ithal etmeye başladık. Son zamanda bunlara süt ve ürünleri de eklendi.
• Özetle Türkiye koşullarını dikkate almayan politikalar, yaşanmakta olan kırmızı et krizini ortaya çıkardı.
İNEK HEYKELLERİ İLE NE YAPILMAK İSTENİYOR?
Türkiye’de kentleşme ile birlikte, orta-alt, orta ve daha üst gelir düzeyindeki tüketiciler koyun ve keçi ürünlerinden kaçar olmuşlardır. Etlerinin özel bir kokuya sahip olması ve yağlılığı abartılmıştır.Koyun ve keçi sütünden yapılmış ürünler unutturulmuştur.
Bu ortamda sığır ürünlerinin daha kabul edilir ve aranması için heykellerinin de kullanılması gündeme sokulmuştur. Bir başka deyişle, bir düşünürün dediği gibi beyinlerin işgal edilmesiyle kalplerin ve ellerin de arkasından gelmesi gerçekleştirilmektedir.
Bundan kim karlı çıkmaktadır ya da başta sorulduğu gibi heykel sergilerinin arkasında kimler vardır? Heykellerin arkasında;
• Giderek yabancı sermayenin denetimi altına giren tekelci süt sanayicileri,
• Sığır ithalatçıları ve onlarla işbirliği yapan örgütler,
• Uluslararası sığır tekelleri ,
• Tekellerin denetiminde uluslararası örgütler vardır.
Burada akla gelen bir soruyu da sormak gerekiyor. Türkiye’de sığır ve ürünleri ithalatı, sonsuza kadar devam edecek ya da hiç bitmeyecek mi? Cevap bellidir. Uygulanan politikalar, hayvan sayımızı kimi zamanlar azaltıyor, kar edemeyen yetiştiriciler, hayvanlarını kasaba göndermek zorunda kalıyorlar.Daha sonra et ve süt fiyatları arz eksikliği,kimi zamanlar da yapay olarak artırılıyor.Fiyatlar artınca dahilde uygun koşullarda hayvan bulamayan yetiştiriciler dışarıdan hayvan getirme talebinde bulunuyor ya da bulunduruluyor.Buna “Boşalt ve Doldur” deniyor.
İşin ekonomik boyutu kadar kültürel boyutuna da göz atmak gerekiyor. Türkiye topraklarında yaşayan insanlarımızın koyun ve keçiyle bağlantılı olarak şekillenen bir kültürü vardı. Bu kültür kırsal kesimlerde hala sürdürülüyor. Beslenme ve sağlıktan başlayarak edebiyatımıza, müzik ve halk danslarına, eğlencelerimize, anomastiğimize (adlandırma bilim dalı) kadarki maddi ve manevi kültürümüzde koyun ve keçinin özel bir yeri söz konusudur.
Ancak belirtildiği üzere kentlerimizde bu kültür nerdeyse unutulmuştur. Türkiye’de dünyanın belki de çok az ülkesinde rastlanacak şekilde Avrupa–merkezli ideolojik yabancılaşma söz konusudur. Avrupa –merkezli ideolojik yabancılaşma, özellikle kentlerde bizi kendimize,toplumumuza,coğrafyamıza kısaca kültürümüze yabancılaştırmaktadır.Olayın kültürel boyutu böyle yorumlanabilir. Toplumumuzda bir kültür ikilemi yaratılmıştır. Sanırım işin bu yanını yeterince irdelemiyoruz..
Prof.Dr.Mustafa Kaymakçı
mustafa.kaymakci@ege.edu.tr
Değerli okuyucumuz,
Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
· Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
· Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
· Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
· Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
· Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
· Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
· Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.
Yorumlar
+ Yorum Ekle