En Sıcak Konular

O kozaların içinden kelebek çıkmayacak

18 Ağustos 2010 08:50 tsi
O kozaların içinden kelebek çıkmayacak Dijital kozaların içine kendi elimizle hapsettiğimiz çocuklarımızı kurtarmak için henüz çok geç değil! iyibilgi özel

Hal Crowther adlı Amerikalı gazetecinin "Yüz yalnızlık korkusu" adlı kitabında, dijital obsesyonla süslenmiş bir iletişim çağının gelecek nesiller için nasıl korkunç sonuçlar doğurabileceği işlenmiş. Crowther'ın çeşitli analizlerden sonra vardığı nokta ise iç burkucu: Cep telefonu ve kişisel bilgisayarlar ile birbirine bağlanan, bunun sonucunda "yalnız" yaşamayı unutan nesiller, yaratıcılıklarını da kaybetmek üzereler...

Yazar, "bozulmamış bir yalnızlığın" kendisi için ne kadar önemli olduğunu, yaşadığımız çağdan önceki zamanlarda insanlık için bir çok önemli keşfin, tefekkür sayesinde gerçekleştiğini iddia ediyor. Ve ekliyor: Bugün geldiğimiz noktada, böylesine bir yalnızlık, tefekkür hali ve mahremiyet, yeni nesiller için affı olmayan büyük bir "günah" haline getirildi.

Crowther'ın bu iddiasını desteklemek için seçtiği örnek olaylar ise, yeni nesillerin dijital obsesyon konusunda ne kadar dibe battığını gayet iyi gösteriyor. Eddy Leal adındaki Amerikalı üniversite öğrencisi, Times muhabirine yaptığı açıklamada şöyle demiş:

"Dizüstü bilgisayarım, cep telefonum ve iPod'um gittiğim her yerde benimleler. Eğer böyle bir imkan olsa, bunların vücudumda doku altına takılmasına itiraz etmezdim."

iyibilgi olarak yıllardır insanlığı pençesi içersinde hapseden teknoloji çılgınlığına, tekno-faşizme karşı uyarılarda bulunuyoruz. Bu genç insanın kendi ağzından çok basit bir öneri olarak çıkan şey, tam da karşısında durduğumuz şey: Organik vücudun robotlaştırılması!

Yazar, ortaya koyduğu sonuçlar açısından çok çarpıcı bir takım bilimsel araştırmaları kitabında ön plana çıkarıyor. Bunlardan biri de dijital medyanın içinde birbirinden kopamayan genç neslin vardığı nokta ile ilgili. ABD'de gerçekleştirilen bu araştırmaya göre, 8-18 yaş aralığında bulunan gençlerin günde yaklaşık 11 saatlerini dijital medyada geçirdikleri saptanmış. İnternette Facebook, twitter gibi sosyal ağalardan tutun, cep telefonu ile mesajlajma ve konuşmaya; televizyon seyretme, bilgisayar oynamaya kadar bir çok alanın dahil olduğu bu dijital dünya, gençlerin uyanık olduğu sürenin hemen hemen hepsini kapsar hale gelmiş. Crowther, gençlerin "bu iletişim" açlığını anlamakta güçlük çekiyor:

"Kim derdi ki, gençlik bu kadar yalnız, iletişime böylesine muhtaç? Sadece fiziksel olarak ebeveynlerine benzeyen bu insanların elektro-Cyborg'a dönüşümlerinden kim sorumlu? Birbirlerine bağlanmadan önce nasıl bir hayatları vardı acaba? Öyle bir durum ki bu, sanki daha önce bir şatonun mahzeninde hapis tutulan, ve birbirleriyle tek iletişim olanağı, duvarlara vurmak olan insanlara, bir anda email atabilen cep telefonları verilmiş gibi...İçeriğe ihtiyaç duyulmayan, mesajlaşma çılgınlığından başka nedir bu?"

Amerikalı gazeteci, bir dergide okuduğu konuyla ilgili araştırmadan sonra, iletişim çılgınlığının eroinden daha fazla bağımlılık yaratabileceğini düşünür olmuş. Dergideki araştırmada, bir kız öğrenci şöyle bir anısını anlatmış:

"Bir keresinde cep telefonumu kaybetmiştim. Sanki tüm dünyam yıkılmış gibi oldu. Kampüste sinir krizi geçirmiştim..."

Gözünüzün önüne getirin...Cep telefonunu kaybettiği, dolayısıyla o an facebook'una bakamadığı, arkadaşlarıyla mesajlaşamadığı için sinir krizi geçiren gencecik bir kız. Sanırız "bağımlılık" bu durum için en uygun kavram olmalı.

Bizi özgürleştirdiğini düşündüğümüz ama aslında aynı zamanda içine hapsolduğumuz bu dijital hapishanelerin bedenlerimiz üzerindeki etkisi yadsınacak gibi değil.  30 sene boyunca, 4000 denek üzerinde gerçekleştirilen bilimsel bir araştırmaya göre, Amerikan erkeklerinin yüzde doksanı ile kadınların yüzde yetmişi hayatlarının bir noktasında aşırı kilo kazanıp şişmanlayacak. "Kişisel teknolojinin" gelişimine denk gelen dönemde, çocuklarda şeker  ve kalp hastalıklarının inanılmaz hızda artması, tesadüf olmasa gerek...

Crowther kitabında sadece bilimsel araştırmalara değil, çağımızın teknolojik devriminin ardındaki bir takım isimlerin, Dr. Frankestein gibi  yarattıkları canavardan nasıl pişman olduklarına dair açıklamalarına da yer vermiş. Bu isimlerden ilki MIT üniversitesinin önde gelen isimlerinden matematik ve bilgisayar bilimleri dehası Joseph Weizenbaum. Weizenbaum'a göre aşırı derecede teknolojiye bağımlı olmak beraberinde ahlaki çöküntüyü ve faşizm tehlikesini getiriyor.

Bugün sahip olduğumuz kişisel bilgisayarların yüzde yetmişinden fazlasında kullanılan, Intel marka işlemcilerin sahiplerinden, bilgisayar devi Max Palevsky'nin 2008'de ölmeden önce yaptığı şu açıklaması da hayli ilginç:

"Bilgisayarım yok. Cep telefonum yok, hiçbir elektronik eşyam yok. Bir tane radyom var."
Bu açıklamaları alt alta okuyunca, Crowther ister istemez ürperdiğini söylüyor. Tıpkı ilk atom bombası denemelerinden sonra, nasıl bir yıkıma yol açacaklarının farkına varan bilim adamlarının korkusu gibi, içine hapsolduğumuz bu dijital kozaların yaratıcıları da belli ki yarattıkları şeyin karşısında korkuya kapılmışlar.

Çocuklarımızı kendi elimizle koyduğumuz bu dijital kozaların içinden ne yazık ki güzel kelebekler çıkmayacak. 10 yaşında, günün yarısını dijital ortamlarda yazışarak ya da oyun oynayarak geçiren, yaratıcılığını yitirmiş, kalp ve şeker hastası çocuklar çıkacak o karanlık kozanın içinden...

www.iyibilgi.com özel



Bu haber 1,270 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    3,974 µs