En Sıcak Konular

Bebeğiniz sağlıklı büyüsün…

19 Temmuz 2010 09:35 tsi
Bebeğiniz sağlıklı büyüsün… “Tek başınıza sadece bebeğiniz ve yakın çevreniz için değil, çok daha geniş ölçekte bir fark yaratmanız mümkün.”

İİçinde yaşadığımız yüzyılda, dünyaya gelmek için yola çıktımız andan yani anne rahmine düştüğümüz andan itibaren yaşamak düşüncesinin önünde artık "sağlıklı" yaşayabilmek savaşı var... Gıdadan giysiye, topraktan havaya heryeri saran zehirli kimyasallar hem dünyayı hem de hayatımızı tehdit ediyor! Ancak bu tehditlerden korkmak veya bunları durmadan saymak sorunumuzu çözmüyor!

Çözüm, bilinçlenip hem doğal hayatı hem de kendi doğamızı koruyabilmekten geçiyor. İşte tam bu noktada, hem sağlıklı bebek yetiştirmek isteyen hem de ailce sağlıklı yaşam sürmek isteyenlere "can simidi" gibi gelecek bir rehberi tavsiye ediyoruz...



Sağlıklı ve Çevreci Bebek Hareketi'nin lider isimlerinden pediatri uzmanı Dr. Alan Greene kullanışlı bir rehber ile anne babalara gebelik, doğum bebek bakımı hakkında değerli tavsiyeler veriyor. Anne ve bebek beslenmesinden tutun, ilaçları daha etkin kullanmaya kadar uzanan bu akılcı önerilerin tümü bebeğinizi koruyup gözetirken doğanın da gönlünü alabilmenizi sağlayacak.

Profesyonel çözümlerin ve bilimsel araştırmaların yanı sıra zehirli kimyasal içermeyen boyalar, bebeğinizin hassas cildine uygun bakım ürünleri, ekolojik bebek bezleri gibi piyasada bulabilieceğiniz yüzlerce ürün hakkında ipuçları da 'Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi'nde...

Hayykitap tarafından Ocak 2010’da çevirisi yayımlanan, Dr. Alan Greene'nin yazdığı "Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi"  kitabından çok özel bölümleri, iyibilgi ve iyilikgüzellik okuyucularına özel olarak sunuyoruz.

BEBEK BÜYÜTÜRKEN DE ÇEVRECİ OLABİLİR MİYİZ?

Bebek sahibi olmak her şeyi değiştirir. Bir bebeği dünyaya getirmeyi düşünmek bile tüm önceliklerinizi, hatta hayata bakışınızı değiştirir. Yiyip içtikleriniz, vücudunuza süreceğiniz krem, kullandığınız ilaçlar veya kedinin kum kabı gibi konular tamamen farklı anlamlara bürünür.

Allah bize çocuklarımızı koruyup kollamak ve beslemek için çok kuvvetli bir içgüdü bahşetmiştir. Mesela kadınların çoğu hamilelik döneminde kokulara karşı daha hassas olur; daha önceden hissetmeyeceği kokuları bile duyabilir. Bu hassasiyet, bebeklerine zarar verebilecek besinlere karşı güçlü bir kalkan gibidir. Koku duyusunun gelişmesiyle anne bebeğini bozuk yiyeceklerden, yanlış beslenmeden ve hastalıklardan koruyabilir.

Artık bir bebeğin annesi veya babası olduğunuzu anlamanız bebek beklediğinizi ilk öğrendiğinizde, bebeğinizi ultrasonda ilk kez gördüğünüzde veya bebeğinizle göz göze gelip de size ilk kez güldüğünde olabilir. Hayatınızdan artık hiç çıkmayacak olan bu analık-babalık hissi bilgi ile birleştiğinde çocuğunuz ve aynı zamanda çevreniz için daha iyi, daha güzel seçimler yapabileceksiniz.

Ne demek istediğimizi biraz daha açalım. Bu kitapta çevrenin bebeğinizi nasıl etkilediğini ve bebek büyütürken yaptığınız tercihlerin çevreyi nasıl etkilediğini öğreneceksiniz. Günümüzde attığımız her adımın doğal yaşama etkisini çok daha iyi biliyoruz. Zehirli kimyasallardan korunma, daha az enerji kullanma, su tasarrufu gibi konularda çok daha bilinçliyiz. Elbette, bebeklerimizi büyütürken de çevrenin gönlünü almanın yolları var…

Benim dört evladım var. Eşim Cheryl’le çocuklarımızı büyütürken yaşadığımız tecrübeler bize okumakla veya araştırmakla öğrenilemeyecek pek çok bilgi kazandırdı. Stanford Üniversitesi Tıp Fakültesi Packard Çocuk Hastanesi’ndeki 10 yılı aşkın çalışma hayatımda klinik deneyim, bilim ve teknolojinin doktorların ve ebeveynlerin seçimlerini nasıl etkilediğini gördüm. Artık ebeveynler çevremiz için faydalı olabilecek seçimler yapmaya başladılar. Aslında, çevremiz için iyi olan, çocuklarımız için de iyi oluyor…

Bebek beslenmesinde, giyim kuşamında, odasının dekorasyonunda ve bebeklerle ilgili her konuda daha doğru seçimler yapmak isteyen dünyanın dört bir yanından insan Sağlıklı ve Çevreci Bebek Hareketi’ni oluşturdu. Benim de dahil olduğum bu kocaman grupta pediyatri uzmanları, bilim adamları, girişimciler, çiftçiler ve ebeveynler yer alıyor. Dilleri, dinleri, kültürleri birbirinden farklı bu insanların ortak bir buluşma noktası var. Bebekler için daha sağlıklı yiyecekler veya bilinen bir zararı olmayan güvenli günlük ürünler geliştiriyorlar. Grup olarak bilgilerimizi ve fikirlerimizi paylaşıyor; internette bilgi alışverişinde bulunuyor; toplantı ve konferanslara katılıyor ve web sayfaları hazırlıyoruz. (Her ay www.DrGreene. com web sitemizi bir milyondan fazla kişi ziyaret ediyor.)

Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi bu çalışmaların bir ürünü. Bu kitap anne babaların bebekleri için daha güvenli yiyecekler, giyecekler, mobilyalar ve oyuncaklar seçebileceği bir rehber niteliğinde. Hastalarıma, arkadaşlarıma ve aileme her zaman söylediğim bir şey var: “Tek başınıza sadece bebeğiniz ve yakın çevreniz için değil, çok daha geniş ölçekte bir fark yaratmanız mümkün.” Bilseniz çok şaşırırdınız.

Yaptığınız her olumlu seçimle yeryüzünde neleri değiştirebileceğinizi Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi ile gösterdim.

Size küçük bir örnek vereyim. Yeni doğmuş bebeğinizi düşündüğünüzde döktüğünüz birkaç damla gözyaşını mendille silmeyi isteyebilirsiniz. Ya da hamileliğin neden olduğu tıkalı burnunuzu silmek için bir mendil kullanabilirsiniz. Ama kullanacağınız mendil fark yaratır!

ABD’de kullanılan her bir paket mendil yerine yüzde 100 geri dönüşümlü mendiller kullanılsa, hep beraber çocuklarımızın dünyasındaki 163 bin ağacı kesilmekten kurtarabiliriz.1 Bu ağaçların birçoğu bakir ormanlardaki değerli ağaçlar da olabilir. Ormanları korumak küresel ısınmayı azaltır.

Bu kadarla da kalmıyor… Geri dönüşümlü mendiller aslında atık olarak toprağa atılacak ya da çöp fırınlarında yakılacak olan kullanılmış kâğıtlardan elde edilir. Her birimiz normal mendil yerine geri dönüşümlü mendil kullanırsak 660 adet tam olarak dolu çöp kamyonunun taşıyacağı yük kadar çöpü değerlendirmiş ve çevre kirliliğini azaltmış oluruz. Bunlara ek olarak 480 ailenin bir yıllık su ihtiyacını karşılayacak kadar su da boşuna harcanmamış olur.

Dahası var… Geri dönüşümlü mendil çok daha az enerjinin harcanmasına yardım eder. Normal mendiller genellikle klor ile beyazlatılır, klor ise dioksin ve organoklor gibi zehirli kimyasalların salınmasına sebep olur. Bu kimyasallar doğada, insan ve hayvan vücudunda birikirler. Doğru bir adım atar ve klorla beyazlatılmamış mendil seçerseniz toksinlerin evinize ve çevrenize girmesini büyük oranda engellemiş olursunuz.

Tüm bu faydaları sağlayacak olan ise, sadece ve sadece bir paket mendil seçerken gösterdiğiniz özendir. Pamuklu kumaştan, yıkanabilir mendil kullanırsanız dünyada nelerin değişebileceğini, attığınız her adımla Amazon ormanlarına kadar her yeri nasıl etkileyebileceğinizi bir düşünün…

Bebeğinizi büyütürken de doğanın gönlünü alın Bu kitapta bir yaşam biçiminden bahsettiğimizi göreceksiniz. İyilik güzellik yolunda atacağınız her minik adım ormanların korunmasına, havanın ve
toprağın temizlenmesine, doğal hayatın büyük küçük tüm canlılarla devamına, azalan enerji kaynaklarının daha az tüketilmesine yardımcı olacak.

Çevre ile ilgili çoğu metinde “sürdürülebilir” veya “sürdürülebilirlik” kelimelerini görürsünüz. Norveç eski Başbakanı Gro Harlem Brundtland’in kurduğu Brundtland Komisyonu bu kelimeyi şöyle tanımlıyor:

Şu anın ihtiyaçlarını karşılarken gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılamalarına imkân tanıyabilen. Ne kadar güzel, değil mi? Bu tanıma tüm kalbimizle katılıyoruz. Bu ifade ekonomik, sosyal, kurumsal ve çevresel devamlılığı doğru şekilde tanımlıyor. Artık insanoğlu gününü kurtarmayı değil; çocuklarının, torunlarının ve onların torunlarının bile güzel bir dünyada yaşayabilmesini amaçlıyor. Kızılderili atasözündeki gibi, dünyanın dedelerimizden bize miras kalmadığı, torunlarımızdan ödünç aldığımız bir emanet olduğu bilinci yerleşiyor.

Gebelik sırasında neden “çevreci” tercihler yapmalı?
Bir pediatri uzmanı olarak çevresel etkenlerle hastalarımdaki kronik rahatsızlıklar arasında ciddi bir ilişki olduğunu biliyorum. Bu ilişkinin ne kadar kuvvetli olduğunu ise ancak Çevre Çalışma Grubu (EWG)’nun yaptığı kordon kanı çalışmasına katılma fırsatı bulduğumda öğrenebildim.

Bu çalışmada Ağustos-Eylül 2004 döneminde ABD hastanelerinde doğan 10 bebeğin kordon kanını inceledik. Yeni doğan bebeklerin kanlarında tam 287 adet farklı endüstriyel kimyasalın dolaştığını gördük. Her bir bebek kanında cıva, yangın geciktirici ve tarım ilacı da dahil olmak üzere ortalama 200 farklı kimyasal taşıyordu. Raporun sonucunda şunlar yazılıydı:
“Yaptığımız incelemelerde bebeklerin kordon kanında rastladığımız 287 kimyasal maddeden 180 tanesinin insan ve hayvanlarda kansere yol açtığı, 217 tanesinin beyin ve sinir sistemine zarar verdiği, 208 tanesinin ise hayvan deneylerine göre doğum anomalilerine veya gelişim bozukluğuna yol açtığı
bilinmektedir.”3 (Kimyasallarla ilgili daha fazla bilgi için kitabın arka kısmındaki Çevre Bilgisi bölümünün rahimle ilgili kısmına bir göz atın.)

Bu küçük çalışma çok önemli bir gerçeği ortaya koyuyor:
Çevremiz nasıl ise biz de öyleyiz. “Dışarıda bir yerlerde” bir kimyasal var ise, aynı kimyasal “tam içimizde”, hatta vücudumuzun en korunaklı yerinde bile olabilir. Bebeklerimizin kordon kanlarında bulunan bu kimyasalların tam olarak ne zararlar verdiğini öğrenmek için daha çok araştırma yapılması lazım. Fakat şunu biliyoruz ki, değerli bebeğimiz daha dünyaya gelmeden bile çevremize biraz daha dikkat etmemiz gerek.


Bebeğiniz Daha Doğmadan Alerjileri Engellenebilir
Çocukluk astımı ve birçok yiyecek alerjisi genellikle çocuklukta teşhis edilir. Genellikle alerjileri etikleyen etmenlerin çok erken bir dönemde –hatta ana rahminde– meydana geldiği düşünülmektedir. Dokuz aylık bu mucizevi dönemde yediklerinizle bebeğinizin ileride hiçbir şeye alerjisi olmayan bir
insan olma ihtimalini artırabilirsiniz.

Aşağıdaki yiyecekleri daha fazla yiyerek bebeğinizdeki alerjileri azaltın:
Omega-3 yağ asidi yönünden zengin yiyecekler(keten tohumu, semizotu gibi) Bol miktarda antioksidan içeren meyveler, sebzeler ve tam tahıllar yararlı bakteriler içeren (probiyotik) yiyecekler (ekşiyebilen ev yapımı yoğurt veya mandıra yoğurdu gibi)

Aşağıdakilerden hamileliğiniz boyunca uzak durun:
*Sigara dumanı
*Yerfıstığı
*Asetaminofen (ağrı kesicilerin etken maddesi)
Hamileyken bir köye veya çiftliğe gitmeniz de çocuğunuzdaki alerji riskini azaltır! Çalışmalar, hamileyken tarım alanlarındaki mikrobik öğelere maruz kalan kadınların çocuklarının bağışıklık sistemlerinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. Çocuklar bu durumda özellikle aşırı hassasiyet ve astıma karşı korunuyorlar.

Bir şeftali sadece bir şeftali midir?
Modern ve sanayileşmiş dünyamızda iyi beslenmeyi başarmak bazen biraz zor olabiliyor. Hamburger veya paketli bisküvi yerine meyve, sebze, yüksek proteinli et tüketmenin çok daha iyi olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama, işin başka bir boyutu daha var. Çevremizi kirleten zehirler nedeniyle yiyeceklerimiz de kirlenebiliyor. Bazen bir şeftaliyi bile yemeden önce durup düşünüyoruz. Elinize aldığınız şeftali artık sadece bir şeftali olmaktan öte bir anlam taşıyor.

Bir şeftali vitaminler, mineraller ve bize sağlık veren diğer besin maddeleri açısından zengin ve aynı zamanda çok lezzetli bir meyve olabilir. Veya bir şeftali bize, özellikle de karnımızdaki bebeğe zarar veren 42 farklı zehirli böcek ilacı kalıntısı içerebilir.

Tercihlerimizi biraz daha bilinçli yaparak bu zararlı kimyasallardan uzak durabiliriz. En önemlisi, yerli meyve sebze ile beslenmek. Mevsimi dışında satılan meyve sebze de satın alınmamalı. Birkaç örnek verelim.

Domates eskiden en erken haziran-temmuz aylarında çıkar, ekim-kasım gibi biterdi. Çilek sadece mayıs-haziran-temmuz aylarında bulunurdu.Günümüzde hem domates, hem de çilek bütün bir yıl bulunuyor ama ne pahasına? Bunların mevsimleri dışında büyüyebilmesi için belki daha fazla tarım ilacı, belki daha fazla sentetik gübre gerekiyor. Mevsiminde yetişmiş yerli yiyecekleri tercih etmek bu yüzden çok önemli. Geleneksel yöntemlerle, atadan kalma tohumlarla yetiştirilmiş meyve sebze bulabilirseniz çok daha şanslısınız tabii ki. Bir diğer doğru seçenek olarak organik tarım ürünleri de gönül rahatlığıyla yenebilir.

Hayatınızı Güzelleştirin Çiftçilerden Alışveriş Edin
Birçok küçük üretici kendi ürettiği meyveyi sebzeyi veya kırlardan topladığı otları, yabani meyveleri pazarlarda satıyor. Alışverişlerinizi mümkün olduğunca bu çiftçilerden yapmaya çalışın. Pazarlara dalından yeni kopmuş taptaze ürünlerin yanında kendi hazırladıkları ekşi mayalı ekmek, erişte, kuskus, tarhana, pekmez, taş değirmen unu, ev yapımı bulgur gibi nefis ürünler de getiriyorlar.

Süpermarketlerde bulunamayacak yerli meyve, sebze, tahıl, bakliyat türleri buralarda bulunabiliyor.
Onlardan alışveriş ederseniz hem küçük çiftçiliğin, hem de dünyadaki ürün çeşitliliğinin devam etmesine katkınız olacak. Üstelik ürününüzü üreten insanla yüz yüze görüşüyor olmak daha güzel. Atadan kalma tohumların ne kadar değerli olduğunu, satın aldığınız meyve sebzede hiç kimyasal gübre istemediğinizi söyleyebilirsiniz. Siz talep ettikçe inanın doğal ürünler daha da artacak…

GDO’dan Korunma Yolları
14 yaşındaki oğlum doğduğunda genetik olarak değişime uğratılmış organizmalar (GDO’lar) henüz Amerikan beslenme alışkanlığının bir parçası haline gelmemişti. Bu değişim biraz hızlı oldu! Amerikalıların yüzde 60’ının hiç GDO’lu besin tüketmediğini sanmasına rağmen her Amerikalı her gün bu gıdaları tüketiyor. Özellikle de GDO’lu mısır, soya, kanola ve pamuk yağı içeren gıdalar yiyorlar.11 Son dönemde ortaya çıkan gıda alerjilerinin sebeplerinden biri de bu olsa gerek. Dünya üzerinde daha önce görülmemiş bu yepyeni organizmalarıngüvenli olup olmadıklarını anlamak için yıllar geçmesi gerekecek…

Elimizdeki verilere dayanarak en azından şunu söyleyebiliriz: Hamilelik ve emzirme süresince bu tür gıdaları ne kadar az tüketirseniz o kadar iyi olur.
Özellikle ABD’de bu zor bir iş çünkü GDO’lu gıdaların üzerindeki etikette bu belirtilmiyor. Amerika’daki soya, pamuk, mısır ve kanolanın çoğu GDO’lu tohumdan üretilir ancak bunları normal tohumlulardan ayırt edebilecek bir işaret de yok. Endüstriyel et, süt ürünü ve yumurtalar genellikle GDO’lu ürünlerle beslenmiş hayvanlardan elde edilir ama siz yine de bilemezsiniz.
İçlerinde şunlar kullanılan yiyeceklerin GDO’lu olma ihtimali yüksektir:
• Mısır şurubu
• Mısır nişastası
• Bitkisel yağ (soya, mısır, pamuk
tohumu veya kanola)
• Dekstroz
• Maltodekstrin
• Yüksek fruktozlu mısır şurubu
(nişasta bazlı sıvı şeker –NBSŞ)
• Fruktoz
• Sitrik asit
• Laktik asit
Dana eti yerine koyun veya kuzu etlerini tercih edebilirsiniz. Küçükbaş hayvanların kırlarda otlatılmış olma ihtimali daha yüksek.
GDO’dan kaçınmanın başka bir yolu daha var. Kendi ülkenizin yerli, geleneksel tohumlarından üretilmiş veya organik gıdalarla beslenmek. Kanunlara göre organik gıdalar GDO’lu tohumdan üretilmiş olamaz.

Yediklerinizle Bile Dünyayı Koruyabilirsiniz
Amerika’da 16 bin kilometre kareden fazla tarım arazisi sağlığımıza ve geleceğimize katkıda bulunmak için organik tarıma ayrılmış durumda. Bu 16 bin kilometre kare arazide gübre ya da toksik kimyasallar kullanılmadan ekim yapılıyor, eski ve modern tarım teknikleri doğayla denge içerisinde kullanılıyor, sera gazlarının salınımı azaltılıyor ve küresel ısınma tehlikesi en aza indirgeniyor.

Organik yiyecek yetiştirmek, en rağbet gören ve en hızlı yayılan hareketlerden biri olarak yirmi birinci yüzyıla damgasını vurdu. 1990 yılında organik tarım arazileri sadece 4000 kilometre kareydi. 2002 yılına gelindiğinde organik tarım arazisi iki katına çıktı. Daha sonra gelişim süreci hızlandı. Bundan sonraki üç yıl içinde organik tarım arazisi tekrar iki katına çıktı. 2005 yılında ilk kez ABD’de elli eyalette birden sertifikalı organik tarım arazisi görme şansına sahip olduk. Bu gelişim istisnai bir hıza sahipti ama daha da fazlasını yapmamız gerekiyor.

Organik tarım alanları bu hızla artmaya devam ederse su kaynaklarımızın ve toprağın yeniden canlandığını, yenilendiğini görme şansına erişebiliriz. Böylece daha akılcı ve sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz.

Çocukken nehirlerden su içtiğimi hatırlıyorum. Derelerden tuttuğumuz * E.N.: http://www.meatrix.com/intl/turkish/ adresinde kısa bir animasyon film ile endüstriyel tarımın nelere sebep olduğu izlenebilir." balıkları yiyişimiz de hâlâ aklımda. Oysa bugün, Amerikan Jeolojik İnceleme
grubu tarafından incelemeye alınan akarsulardaki balıkların yüzde 90’ı kimyasal tarım ilaçları nedeniyle zehirli bir hale gelmiştir.Yiyeceklerimizi seçerken izleyeceğimiz yol hem dünyamızı, hem de geleceğimizi kurtarabilir.

Hamile bir kadının bebeğinin sağlığı için seçmesi gereken beş organik yiyeceği aşağıda listeledim. Aynı zamanda bunların dünyamız için de çok faydalı olduğu unutulmamalı:

Et: Hamileyken dana eti yiyecekseniz organik et yemenizi şiddetle tavsiye ederim. Otla beslenmiş ve organik yollarla yetiştirilmiş sığırlar daha yağsızdır. Ayrıca endüstriyel yöntemlerle yetiştirilmiş sığırlara göre omega-3 bakımından beş kat daha zengindirler. Oxford’un çıkardığı “İnsan Üremesi” isimli dergide 2007 yılında yapılan çok ilgi çekici bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Bu araştırmaya göre, hamileliği sırasında endüstriyel çiftlik hayvanlarının etini tüketen kadınların oğulları ileriki yaşlarda daha düşük sperm sayısına sahip oluyor.

Endüstriyel hayvan etini en fazla yiyen annelerin oğulları yaşıtlarından ortalama yüzde 24 oranında daha az sperm sayısına sahip. Kısır olma ihtimalleri ise yaşıtlarından 3 misli daha fazla. Çalışmayı yürüten uzmanlar bunun sebebinin çiftlik hayvanlarına “hormon” verilmesi olduğunu düşünüyor.14 Kırlarda dolaşmış, açık havada otlamış sığır etini elbette güvenle tüketebilirsiniz. Bunun dışında kuzu, koyun ve keçi etleri de kırlarda otlatılmışlar ise son derece sağlıklı et kaynakları.

Süt: Süt içecekseniz tercihinizi organikten yana kullanın. Doğada beslenmiş; antibiyotik, suni hormon ve ilaç kullanılmadan yetiştirilmiş ineklerden elde edilen süt daha fazla omega 3 ve beta karoten içerir. Ailelerini organik ürünlerle tanıştırmak isteyen kadınların belki de güdüsel olarak ilk önce organik süte yöneldiklerini görüyorum. Kadınlar yedikleri yemeklerin veya kullandıkları ilaçların sütlerine geçebileceğini biliyorlar. Aynı mantıkla ineklere antibiyotik veya hormon verildiğinde bunun sütlerine de geçebileceğini ve ailelerinin sağlığını doğrudan etkileyebileceğini anlayabiliyorlar. Antibiyotik, tarım ilaçları, suni hormonlar ve genetik değişime uğramış besinlerle iç içe olan hayvanlardan elde edilen hiçbir ürünü kullanmak istemiyorlar. Bence de son derece haklılar… ABD Tarım Bakanlığı’nın yayınladığı raporlara göre endüstriyel süt örneklerinin yüzde 27’sinin içinde sentetik pretiroit kimyasalı bulunuyor. Oysa organik süt örneklerin sadece yüzde 5’inde düşük oranlarda kimyasala rastlanmıştır. (Süt hakkında daha geniş bilgiyi 'Sağlıklı Bebek Yetiştirme Rehberi'nin "dördüncü bölümü"nde “Mutfak” başlığı altında bulabilirsiniz...)

Patates: Organik sebzelere geçiş yaparken alışveriş listenize patatesi eklemeyi unutmayın. Amerika’da tüketilen sebzeler arasında birinci sırada yer alan endüstriyel beyaz patates, tarım ilacına bulaşmasına en yüksek seviyede maruz kalmış sebzelerden biridir. Yani organik patatese
geçiş yaparak çok önemli iki fark yaratabilirsiniz: Kimyasal tarım ilacına maruz kalma oranınızı önemli ölçüde düşürürsünüz ve bir tüketici olarak bu ürünün organik türünü satın alarak organiğe olan talebin artmasına katkıda bulunursunuz. İyice yıkanması koşuluyla, patatesin kabuklarını da yiyin derim. Böylece, potasyum ve C vitamini dâhil olmak üzere kabuğundaki bir sürü besin maddesini almış olursunuz.

Elma: Organik beslenmeye başlamak için tüm meyvelerin arasından ilk önce elmayı tercih ederim. Bilimsel çalışmalar, organik elmaların endüstriyel üretilmişlere oranla hem daha besleyici, hem de daha lezzetli olduğunu gösteriyor.15 Amerikan Tarım Bakanlığı verilerinden öğrendiğimize göre, endüstriyel tarımla üretilmiş elma, en fazla tarım ilacı içeren meyvelerden biri. Çocuklarda zekâ düzeyinde düşüşe,
dikkat dağınıklığına16 ve yetişkinlerde hormonal problemlere17 neden olmasıyla tanınan organofosfat kimyasalının en yoğun görüldüğü meyvelerden biri elma.

Soya: Organik bütün soya fasulyesi ile yapılmış bazı ürünler çok besleyici olabilir. Fakat ne yazık ki, Amerika’da üretilen soyanın çok çok küçük bir yüzdesi organik. Daha da beteri, ekilen soyanın yüzde 87’sinin genetik yapısı değiştirilmiş (GDO’lu). Bu ülkede genetik müdahaleye en fazla maruz kalmış ürün soya. Bu kadarla da kalmıyor, son yıllarda en fazla organofosfat böcek ilacı ile kirlenmiş tarım
ürününün soya olduğu tespit edildi. Fakat soyadan kaçmak sandığınız kadar kolay değil. Yediğiniz hemen her paketli endüstriyel yiyecekte bulunuyor; ekmeğe sürülen kakaolu kremadan kahvaltı gevreklerine kadar her üründe var. Bu korkunç olasılıktan kurtulmanın tek yolu, satın aldığınız işlenmiş yiyecek miktarını azaltmak, mutlaka almak zorundaysanız organik olanlarını tercih etmek. Organik aldığınızda GDO’lu soya içermediğini ve böcek ilacı ile kirletilmediğini bilebiliyorsunuz. Satın almadan önce ürün etiketlerini dikkatle okuyun.

AMAN DİKKAT

Deniz Balığı mı, Çiftlik Balığı mı?
Günümüzde çiftlik balıkçılığı bayağı arttı. Çiftlik balıkları kapalı havuzlarda veya akarsu ve deniz kıyılarında kurulmuş polyester ağlarda yetiştirilir. Bazı çiftliklerin koşulları çok iyi olup da balıkları doğadaki gibi yetiştirebilirler mi bilemiyorum. Kuzey ve Güney Amerika ve Avrupa’da yapılan çalışmalara göre çiftlik balığından uzak durmamızda fayda var. Bir örnek verecek olursak, çiftlik somonunda denizden tutulmuş somona kıyasla çok daha yüksek PCB, dioksin ve kansere yol açan diğer zararlı maddeler bulunuyor. 23 Ayrıca çiftlik balıklarında omega 3 düzeyi doğal ortamda yaşayan balıklara göre çok daha düşük.

www.iyilikguzellik.com özel Nihal Doğan

İkinci bölüm: Doğayla dost bebek odası



Bu haber 2,788 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,139 µs