En Sıcak Konular

Deccal Tabakta, peki sen neredesin?

30 Mart 2010 22:53 tsi
Deccal Tabakta, peki sen neredesin? İyilikguzellik, ‘Deccal Tabakta’ kitabının basın toplantısındaydı. Kitabın yazarı Kemal Özer, Prof. Dr. Kenan Demirkol ve gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak’la birlikte kitabı ve Biyogüvenlik Yasası’nın ne anlama geldiğini anlattı.

Son günlerin hatta son yılların en tartışılan konusu Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar yani GDO. Bu konuda www.iyibilgi.com ve www.iyilikguzellik.com sitelerimizde alanında uzman birçok isimle özel röportajlar yapıp TBMM’deki milletvekillerimize seslendik. Ancak sözlerimize kulak tıkamış olacaklar ki “Biyogüvenlik” namı diğer “Biyogüvensizlik” Yasası geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanımıza gönderildi ve onaylanarak yürürlüğe girdi. Peki, Biyogüvenlik Yasası’na neden “Biyogüvensizlik” Yasası deniyor? Türkiye’de GDO’lar gerçekten yasaklandı mı? Siyasi, dini ve vicdani açıdan incelediğinde GDO ne anlama geliyor?

18 Mart 2010 günü TBMM’de onaylanıp, Cumhurbaşkanlığı’na gönderilen Biyogüvenlik Yasası, 25 Mart 2010’da Cumhurbaşkanı tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi. Aynı günlerde Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği Genel Başkanı Kemal Özer’in kaleme aldığı  Deccal Tabakta’ adlı kitap piyasaya çıktı.



İyilikguzellik, ‘Deccal Tabakta’ kitabının basın toplantısındaydı. Kemal Özer, Prof. Dr. Kenan Demirkol ve gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak’la birlikte kitabı ve Biyogüvenlik Yasası’nın Türk halkını ve Türkiye topraklarını neden tehdit ettiğini anlattı…

Kemal Özer’in açıklamaları…  

“Biyogüvenlik Yasası ile birlikte Türkiye’de yeni bir dönem başlıyor! Bakanlara ya da siyasetçilerimize göre GDO’nun yasaklandığı ama bize göre legalize edildiği bir sürece girmiş bulunuyoruz.

GDO’lu tohum üreticileri ile Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası ve ABD tarafından 1997’de başlayan lobi çalışmaları, 2004’de hazırlığa dönüşmüştü. Hazırlıkları tamamlanan tasarının Bakanlar Kurulu’nda olduğu bilgisi, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından 1 Haziran 2009’da kamuoyuna açıklanmıştı. Aynı gün Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın kuruluş kanununun da değiştirileceği açıklanmasına karşın, bugüne kadar bu konuda hiçbir gelişme olmamıştır. Buna rağmen 26 Ekim 2009’da Türkiye sürpriz bir ‘GDO Yönetmeliği’ ile karşılaştı. Yasa çalışması devam eden bir konuda, ivedi bir şekilde özensiz bir yönetmelik yayınlanması, GDO konusunda hangi tepkilerin ortaya çıkacağı ve bu tepkilerin düzeyini ölçme ve de yargının konuya bakışını test etme amacını taşıyordu.

72 milyonluk bir ülke ölçeğinde ele alındığında, verilen tepkilerin aslında son derece yetersiz olduğu ortada idi. Çünkü ne toplum ne basın ne de diğer çevreler, GDO konusunda yeterli bir bilgiye sahip değildi. Tam da bu günlerde yetkili ağızlardan ‘GDO’yu yasaklıyoruz’ cümleleri işitildi. Hâlbuki bu cümleler gerçeğin tam aksi idi.



Nihayetinde yönetmelik Danıştay’dan döndü. Bu sırada Tarım Bakanlığı, toplumsal hiçbir tepkiyi görmezken, ticari sektörün yada malum çevrelerin talepleri doğrultusunda yönetmeliği 4 kez değiştirdi. Netice itibari ile hukuken yasak olan GDO, artık bebek mamalarında yasakladık bahanesine sığınılarak serbest bırakıldı. Cumhurbaşkanımız bu yasayı onaylamakla maalesef tarihi bir hatada bulundu!

‘Biyogüvenlik Yasası’nın, Cumhurbaşkanı’nın onayı sürecinde basına yansıyan birkaç haber, gelecek hakkında önemli ipuçları veriyor.”

Susuz domatesler raflarda

“Metro Market, Türkiye’de ilk kez suyunu bırakmayan GDO'lu domatesleri satışa sundu. Bu GDO'lu domatesler sayesinde, sandviç ekmeği ıslanmıyor, şişteki domates şeklini kaybedip düşmüyor. Söz konusu domatesler, Metro raflarında 12 ay boyunca satışta olacak.”

GDO'lu sivrisineklerle herkese aşı yapacaklar

“Japon bilim adamları, genetik değişime uğrattıkları sivrisinekleri, ‘uçan aşılara’ çevirdiler.  ‘Uçan aşıların’ bazı problemlere yol açabileceğini belirten uzmanlar ise genetik olarak değiştirilmiş sivrisineklerin doğaya salınması halinde; bunun kontrolsüz aşılama anlamına geleceğini, aşının dozunun ayarlanmasının zor olacağını ifade ediyor.”

Türkiye sıkıştırılıyor

“GDO uzmanı Prof. Dr. John Fragan’ın iddiasına göre çok uluslu şirketler, Türkiye, Asya ve Afrika’da GDO’lu ürünleri yaygınlaştırmak için çaba harcıyorlar. Fragan, ‘GDO ile bitkinin besin değeri düşürülüyor. Bu bitkiler yendiği takdirde insan sağlığına zarar veriyor. Bu ticari amaçla yapılan fakat yapılmaması gereken bir teknoloji. Tarım ilaçlarını pazarlamak için nasıl sıkıştırıyorlarsa, bunun için de Türkiye, Afrika ve Asya ülkeleri üzerinde çalışmalar yapılıyor. Türkiye’de her türlü ürün GDO’lu hâle getirilmek isteniyor’ diyor.”

Asıl hikâye bundan sonra başlıyor

“Biyogüvenlik Yasası çıktı. Peki, her şey bitti mi? Hayır, asıl hikâye yeni başlıyor.

Bundan sonra medyada çok daha sık GDO ile ilgili haberler göreceğiz. Üstelik bunların önemli bir kısmı “marka” ajansların servisiyle, masum ve iyi şeylermiş hatta bilimsel gelişme gibi takdim edilecekler.”

‘Yeşil Devrim’ musibeti

“1950’lilerde başlayan Rockefeller’in ‘Yeşil Devrim’ adlı musibet girişimin, tarım alanında bir ‘devrim’ yaptığı tartışmasızdır. Ancak bu devrim iddia edildiği gibi iyi bir çözüm değil, felaket ve musibettir. Nefisleri cepler üzerinden satın almıştır. Artık dünyamız, GDO’ya karşı çıkıp ‘nano gıdaya’ göz kırpan, hibrit tohumu savunan ârafta insanlarla dolu.

Birinci evre ‘hibrit’ dönemi idi. O dönemi geçirmiş bulunuyoruz. İkinci evre şu an yaşadığımız GDO evresi. Ancak ‘NANO GIDA’ adında üçüncü bir evre var ki, maalesef insanlığı daha büyük felaketler bekliyor!

GDO sorunu, malesef Türkiye’de henüz yeterince tartışılmadı. Hatta, tartışma daha yeni başladı. Biyogüvenlik Yasası çıktı ama her şey bitmiş değil. İnsanlığın en önemli sorunu ile ilgili tartışmalar, her gün artacak ve ortaya çıkan sonuçlar tartışmaların boyutunu büyütecektir. GDO sonrası dönem olan nano gıdaların daha yoğun tüketime sunulmaya başlaması ile mesele kuşkusuz başka boyutlar kazanacaktır.”

‘Oltadaki balık yeme ihtiyaç duymaz’

“Bugün ister iktidar isterse muhalefet; küresel baskılar ve bilinç eksikliği nedeniyle gelecekte ‘ihanet’ olarak anılacak basiretsiz eylemler içinde olabilirler. Aslında piramitin tepesinde ki, Rothschild ve Rockefeller ailesinin küresel imparatorluk projelerinin birer parçası olan sürecin kazananı, bu iki aile ve çevresi olurken, kaybeden ise tüm insanlık olacaktır. Bugün adları, dünya zenginler listesine yazılmasına asla izin verilmeyen Rothschild ve Rockefeller hanedanlıkları, 45 trilyon dolarlık bir serveti yönetiyor. Bu servet, ABD, AB, Çin, Hindistan, Japonya, Rusya ve Türkiye’nin yıllık toplam GSH’sından daha büyüktür. Bu iki aile enerji, finans, silah, değerli madenler, ilaç, kozmetik, gıda ve tarım sektörünün hâkimleridir. Bu küresel güçler, yüzyılı bulan süreçte hibrit ve genetik modifiye adını verdikleri teknolojilerle tohumu mülkiyetlerine geçirerek, yaşamın sahibi olmayı hedeflemişlerdir. Başarı ile yürüttükleri süreçte sona yaklaşıyorlar. Özellikle de Türkiye gibi potansiyel kuklalar işlerini kolaylaştırıyor. Nelson Rockefeller, Başkan Eisenhower yazdığı mektupta, Türkiye için; ‘Oltadaki balık yeme ihtiyaç duymaz’ diyerek özetliyor durumumuzu.”

Deccal’i, mutlaka tabağımızdan kovacağız

“GDO sorununun siyasi, ekonomik, sosyal, sağlık, çevre ve dinî boyutlarını ele alarak soruna yeni bir bakış açısı getiren ‘DECCAL TABAKTA’ isimli çalışmamız, önemli bir eksikliği giderecek nitelikte. Biraz teknik, biraz mizahi, biraz sorgulayan, biraz tefekkür ettiren, biraz kışkırtan çalışmamız, bu boyutuyla hazırlanmış ilk eser olma niteliğini taşıyor. Elbette takdir okura ait olacak.

Okura şu çağrıyı yapıyoruz. GDO, sağlık açısından zararsız hatta yararlı bile olsa, çevreyi tahrip etmek şöyle dursun, yarar bile sağladığı ispatlansa, sosyal hiçbir soruna neden olmadığı anlaşılsa, herkes büyük kazançlar elde ediyor bile olsa sadece ve sadece insanlığın ortak mülkü olan tohumu birkaç ailenin mülkü haline getirmesi nedeniyle bile tüm insanları isyan ettirmesi gereken bir sorundur.

Netice itibari ile yaşanan hikâyenin ana karakteri bizleriz. Biz bu filmde rol almaktan vazgeçersek perde kapanmak zorunda. İsteğimiz dışında tabağımızı işgal eden Deccal’i, mutlaka tabağımızdan kovacağız. Eserimizin tüketiciye bu bilinci aşılayacağına inanıyoruz.”



Prof. Dr. Kenan Demirkol: Bunun adı Biyogüvensizlik Yasası

Toplantının şeref konuğu Prof. Dr. Kenan Demirkol ise, “GDO’nun üreticisi şirketlerin tümünün kökü ABD’dir. Kökü ABD olmakla birlikte Amerikan Birleşik Devleti ile ilişkililer! Bu noktada çok uluslu şirketler değil ABD emperyalizminin yardımcısı şirketler demek doğru olur. Aslında Kemal Bey bunu ‘Deccal Tabakta’ kitabında çok güzel bir şekilde anlatmış” dedi.  Prof. Demirkol,  aynı zamanda hekim gözüyle basında hiç yer almamış GDO araştırmaları ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu:

“Kemal Özer’in Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi Derneği’nin ortaya çıkardığı GDO rüşveti olayı ve belgelerinde hatırlarsanız Delta & Pine Land (DPL) diye bir ABD şirketinin adı geçiyor. Dünyanın en büyük pirinç tohumu üreticisi olan bu şirket yaklaşık 20 yıl önce genetiği değiştirilmiş bitkileri bir kere mahsul vermek üzere kurgulanması için bitkinin erkekliğini veya dişiliğini yok etmek üzere genetik bir şifre üzerinde çalışmıştır. GDO’lu tohumlara bu genetik şifrede katıldığı için o tohumlar sadece bir yıl mahsul vermekte, ertesi yıl tekrar ürün vermemektedir.”

Kapitalist bir şirketle emperyalist bir devlet kolkola!

“Peki, Delta & Pine Land'in (DPL) şirketinin bu tohumlarda kısırlık yaratacak genetik şifreyi üretmesindeki ortağı kim? ABD Tarım Bakanlığı… Evet, bugün ABD’de üretilen her GDO’lu tohumun içinde yer alan kısırlaştırıcı genetik bilgi, yüzde 50 oranında ABD Tarım Bakanlığı’na patentli bir maddedir.

Çok güzel bir şekilde, kapitalist bir şirketle emperyalist bir devletin kol kola girerek, adeta kendi aralarında bir ‘simbiosis’ yaşayarak birisi para kazanmak diğeri de dünya devletlerine hükmetme çabasındadır. ‘Deccal Tabakta’ kitabında bu süreci çok ayrıntılı bir şekilde okumanız mümkün.

Yine aynı kitapta sözü edilen 1970’li yılların başındaki petrol krizi nedeniyle 30 ülkede ciddi bir açlık ortaya çıkmıştır. Bu açlığı çeken ülkelerde açlığa çare olmak için 1974 yılında Roma’da Dünya Gıda Toplantısı düzenlenmiştir. Toplantı öncesi açlık çekilen bu 30 ülkeye tarım yardımı çabasında bulunulacağı kararı alınmış olmasına rağmen son anda vazgeçilmiştir. Peki ama neden? Dönemin ABD Dış İşleri Başkanı Kissinger, 1974’lerin başında ‘Memorandum 200’ diye bir gizli rapor hazırlattı. Bu gizli rapora göre dünyada nüfusu yoğun 16-17 ülkenin gelecekte maddi imkânları da artarsa ABD çıkarlarına zarar vereceği ortaya çıkarılmıştır.

Peki, o halde ABD nüfusu yoğun bu ülkelerin gelecekte çıkarlarına zarar vermemesi için ne tedbir almıştır?  Nüfus planlama şartı koşmak.

Peki, nüfus planlaması kontrolünü yerine getirmeyen bu ülkelere nasıl bir yaptırım uygulanacaktı? İşte düğüm noktası burada!”

Silah olarak gıda!

“1974 yılındaki Dünya Gıda Konferansı’na ABD tarım bakanı katılmaz, son anda evde bırakılır ve Dış İşleri Bakanı Kissenger toplantıya katılır. Tarım yardımı kararı önceden alınmış ve deklare edilmiş olmasına rağmen tarım yardımından vazgeçilir, bunun yerine gıda yardımı öngörülür. Nüfus kontrolü yapmayan ülkelere ‘gıda silahı’ gösterilecektir. Bu 16-17 ülkeden biri Türkiye’dir.

Türkiye, maalesef her zaman bütün dünyada gıda üzerinde oynanan ciddi oyunların bir parçası olmuştur. Özellikle de son 40 yıl boyunca!

Türkiye’de 2006 yılı Kasım ayında çıkarılmış olan ‘tohum yasası’nın benzeri Irak’ta da çıkarılmak istenmiştir. Ancak Irak, bir milyon şehit verdikten sonra bu yasayı kabul etmiş iken, tohum yasası Türkiye parlamentosundan güle oynaya geçirilmiştir.

Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanan yasının adına ‘biyogüvenlik’ deniyorsa da bence ‘biyogüvensizlik’ olmalı.”



Dilipak: Yediğiniz gıdalar çocuğunuzun cinsiyetini belirliyor

GDO’lu gıdaların ahlaki kirlenmeye sebep olduğunu ifade eden Abdurrahman Dilipak, “Yediğiniz gıdalar çocuğunuzun cinsiyetini belirliyor” dedi. Dilipak sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ahlaki kirlenme son yılların en büyük sorunudur. Ancak ahlaki kirlenme sadece cinsellik açısından değerlendirilmemelidir. Biz bu ahlaki kirliliği yediğimiz gıdalarla da yaşamaktayız. Hemen hemen bütün hazır gıdalarda yer alan ‘soya lesitin’ katkı maddesi karaciğere ulaştığında östrojen salgısına sebep olmaktadır, siz bir insanda androjen ve östrojen dengesini bozarsanız o kişinin cinsel kimliğini de bozmuş olursunuz. Gıdaların sebep olduğu bu ahlaki kirlenme ile kadınların ve erkeklerin cinsel tercihlerinde sapmalar görülmektedir, yani yediğimiz konserve ve ambalajlı hazır gıdaların içindeki genetiği değiştirilmiş organizmalarla bir yanda cinsiyetiniz mutasyona uğrarken diğer yanda çocuğunuzun cinsiyetini belirlemiş oluyorsunuz.

Asıl problem nereden gelip nereye gitmekte olduğumuzda!”

www.iyilikguzellik.com özel Nihal Doğan

"Hayykitap"tan çıkan 'Deccal Tabakta' hakkında bilgi almak için lütfen buraya tıklayınız.

Kemal Özer ile yaptığımız özel röportaj için: Biyolojik silahlar midemizde


 



Bu haber 3,502 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,271 µs