En Sıcak Konular

'İnsanlar bir sarsıntı ile yaratılışına geri dönüyor'

15 Mart 2010 13:05 tsi
'İnsanlar bir sarsıntı ile yaratılışına geri dönüyor' Ekolojik tarımda dünyaya öncülük eden bir işbirliğinin hikayesi…

‘İki hayat, geçmişin farklı deneyimleri ile donanmış iki serüven. Ve iki ölüm. Biri kız kardeşini, diğeri evlâdını gömüyor toprağa. Sonra aynı topraktan hayatın çıkışına şahit oluyorlar. Bir tarım projesi etrafında çoğalıyor, çoğalıyorlar.

Bu iki farklı hayat serüvenini bir çizgide buluşturan bir proje vesilesi ile on yıldır birlikte çalışıyorlar. İnsanları bir araya getirmek, onlarla birlikte birşeyler yapmak için uğraşıyorlar. Ve görünen o ki, kendilerinden çok başkaları için nefes alıp veriyorlar.

Bu işi ilk başlatan teklif  İrfan Gül'den geliyor. Depremle birlikte yaşamaya başladıkları, eskiden beri düşündüklerini gerçekleştirmek için bir tetikleyici oluyor adetâ.

Evet, şu anda ellerinde işledikleri ve uğraştıkları bir tarım projesi. Ekolojik tarım yapıyorlar. Ancak bu öykünün bu hale gelirken geçtiği yollarda, yaşanmış hayatların tecrübeleri, istekleri, hayalleri ve hüzünleri var.

"17 Ağustos'ta burada deprem oldu. Karşıdaki pide salonunda beş arkadaşım öldü. Bunlardan ikisi ile en az on yıl aynı evi paylaşmıştık. Benim o depremde henüz yakınım ölmemişti. Kendi kendime düşünüyordum. Bir daha böyle birşey olursa ne yapabilirim? Dünyaya bir daha gelme umudum var mı? Ölen arkadaşlarımdan birisinin eşi hamile idi. İki ay sonra doğum yapacaktı. Çocuğunu göremeden öldü. Dedim ki, eğer bir daha böyle birşey olursa ben herşeyi bırakıp bu işe yöneleceğim."

İnsanlar bir sarsıntı ile yaratılışına geri dönüyor. Depremle sarsılan yalnızca evler olmuyor; evin ve dünyanın ve herşeyin insanların gözündeki değeri sarsılıyor. Üstünü kapattıkları duygularını hatırlıyorlar. Diğerleri için üzüldüklerini ve onlar olmadan yaşamanın mümkün olmadığını hissediyorlar.

İrfan Gül'ün asıl işi kaynakçılık. Aynı zamanda eski bir sendika üyesi. Şimdi üyeliği düşmüş olsa da, eski günlerden kalma tecrübelerinden dolayı insanları bir araya toplamak ve beraber çalışmanın şartlarını oluşturma konusunda tecrübeli. İstanbul'da hayat şartlarının ağırlaşmaya başlaması ile birlikte köye dönmeye karar veriyor.

"Ben aslında tarımdan anlamam. Çiftçinin birleşmesi ve beraber çalışması ile ilgili olarak zihnimde bir model vardı; bu modeli canlandırabilir miyim diye düşünüyordum."

Depremle gelen yardım etme duygusu ve deprem için gelen fonların bir kısmı, yaşanan bu tecrübelerin ardından, böyle bir projeye hizmet etmeye başlıyor.

İrfan Bey öncelikle Dayanışma Gönüllüleri Derneği ile depremde yardıma muhtaç hale gelen insanlara yardım etmeye başlıyor.

PARANIN SUSTUĞU YER

Başlangıçta kamyonu ile birlikte yardım etmek istediğini söylediğinde ona gülüp geçiyorlar. Çünkü, kendisi de depremden etkilenmiş.

"Ben mazot bile istemiyorum dedim. Ev taşıyordum. Kazandığım para ile de merkeze gelen ve orada biriken yardımı en ücra köylere kadar götürüyordum."

Yardımlaşma ve dayanışma ruhunun iyice ortaya çıkmasını sağlayan bu ortam içinde iki ay kadar çalışıyor İrfan Gül.

“Orada öyle bir şevk var ki, kimse birbirini tanımıyor; ama herkes severek birbirine yardım ediyor. O an para ile karşılanması gereken bir ihtiyacınız olmuyor. Bir karton sigara geliyor meselâ, hemen dağıtılıyor. Dünyada paranın sustuğu bir yer.

HAYALLER BİRLEŞİYOR

"Ben bu tarım projesini anlatırken bana gülüyorlardı. Ben köye dönelim ve böyle bir proje gerçekleştirelim diyordum. O zamanlar kimse beni kabul etmedi. O zamanlar yerelde de kimse beni tanımıyordu. Önemli olan güven, çiftçinin güveni. O zaman ben kahvede Hamdi Abi dedim, sana birşey desem olur mu? Söyle bakalım dedi. Önce dedim çay söyle, çay param yok. Benim sözüm böyle başlar. Tamam dedi. Dedim ki, abi benim kafamda böyle bir proje var. Köyde tarım projesi üzerine Ankara'dan uzmanlar gelecek, benim çay param yok, onlara çay ısmarlar mısın?

“Dedi ki, ne demek çay ısmarlamak? Ben ilgilenirim, buraya grup da toplarım”

Birlikte çalışma fikri, projeyi ilk olarak hayata geçirmeyi düşünen iki kişinin de gönlünde yatan bir sevda. Geçmiş yaşantılarında hayallerini süsleyen bir gaye. İkisinin de farklı sebepleri var belki; ama istenen şey aynı: Diğerleri ile birlikte iş yapmak.

Daha önce aynı masada oturup çay bile içmemiş olan iki kişinin hayalleri çakışıyor ve bugün on sekiz köyden 135 kişinin dahil olduğu ekolojik tarım projesi başlıyor.

Hamdi Özlü, yıllardır birlikte iş yapabileceği birilerini arıyor. Hayatı hep bu şekilde algılıyor. Dünyayı, beraber yaşanan ve birlikte iş yapılan bir yer olarak görüyor.

1977 yılında eğitim için Suudi Arabistan'a gidiyor. Evin tek çocuğu. Ailesi onu bekliyor. 0 da, eğitime çok önem vermesine rağmen, zorluklarla geldiği bu ülkeden ayrılarak memleketine geri dönüyor. Hamdi Özlü şimdi 46 yaşında ve çiftçilik yapıyor.

Bu beraberlik ruhunun nereden geldiğini merak ediyorum. Aslında insanlar, beraber yaşayacak şekilde yaratılmış olmalarına rağmen, pek az kişi bu ruhu ileriki yaşlara taşıyabiliyor.

"İnsanlarla birlikte iş yapma arayışınızın temelinde ne var sizce? Aldığınız eğitimle mi ilgili, yoksa yaşadığınız bir olay mı hayata bu şekilde bakmanıza vesile oldu?"

"Köyde arkadaşlarla birlikte daha okul yıllarında haftalık toplantılar yapardık. Buralardan edindiğimiz tecrübe bana şunu gösterdi ki, kişi tek başına hareket edemez. Orada bir ruh kazanıyorsunuz. Tuğlaların omuz omuza vermesi gibi bir hisle yola çıkıyorsunuz."

Hamdi Özlü bu arayışla 1983 yılında köy gençleri ile birlikte bir kütüphane kurmaya çalışıyor.

"O zaman otuz tane köy gencini bir araya toplamıştık. Kendi harçlıklarından ayırdıkları paralarla köyde bir kütüphane altyapısını oluşturacak bir girişim başlattılar. Bu üç ay kadar sürdü."

Sohbetimizin ilerleyen zamanlarında onun bu işe kendisini vermesinin bir başka önemli sebebi daha olduğunu öğreniyoruz.

"Yedi yıl çocuğumuz olmamıştı. Doğumundan yedi yıl sonra bir gece hastalandı ve aniden vefat etti. O zaman benim kafama koyduğum birşey olmuştu. Daha önce okuyorduk, bu dünya fânidir diye; ancak insanın bir parçasının elinden çıkıp gitmesi gerçekten çok acı oluyor. İnsan bunu yaşamazsa anlamaz derlerdi, bu gerçekten böyleymiş. O zamandan beri diyorum ki, bu dünya hakikaten boş. Ben bu fikirle yaşıyordum. Her zaman bir fırsatını kollamaya çalıştım."

İrfan Gül'ün teklifi ile birlikte bir fırsat bulunuyor ve bu proje başlıyor.

Bu proje, depremden dolayı bölgeye gelmiş olan fonların bir kısmının bölgedeki çiftçiler için kullanılması ile başlıyor. Başlangıçta bölgede deprem yardımları için faaliyet gösteren Dayanışma Gönüllüleri Derneğinin irtibat kurmuş olduğu Avrupalı yardım kuruluşlarının desteği alınıyor. Deprem yardımı için gelen Hollandalı şirketler makine yardımı yapıyor ve üç ziraat mühendisinin maaşlarını ödüyor.

Ancak Kasım ayı itibariyle anlaşmaları bitmiş. Çiftçinin bu projeye en az iki üç yıl maddî katkı sunma şansı yok. Bu yüzden çiftçi birkaç yıl değişik kanallardan bir şekilde finanse edilmeli. Ama devlet kanalıyla, ama kuruluşlar kanalıyla.

Projenin ilk döneminde fıstık ekiyorlar. Devekuşu yetiştirmekten seracılığa kadar başka alternatifler düşünüyorlar. Sürdürülebilir Tarım Çiftçi Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Aşkın Sürmeli'nin teklifi ile olay ekolojik tarım projesi haline dönüşüyor.

Şu an çerezlik ürün olarak düşünülmüş ve ekilmiş olan nohut, kabak, yer fıstığı var. Bu yıl kurulmuş olan bir sertifikasyon firması olan EKO-TAR'ın vermiş olduğu bir geçiş dönemi sertifikası ile bu ürünleri yapıyorlar.

Bu projenin ilk meyvesi olarak Arabacı Köyü Kalkındırma Kooperatifi kuruluyor.

Bundan sonraki örgütlenme klasik kooperatif modeli ile gerçekleşecek. Bu noktada küçük köy kooperatiflerini esas almayı düşünüyorlar. Uzun vadede denetimin rahat olabilmesi, insanların birbirine güven içinde üretimlerini yapabilmeleri için iki üç köyü bir araya getirerek, Düzce ovasında kooperatifler kurmayı ve bunları bir çatı altında toplamayı hedefliyorlar.

2'NİN 135 OLUŞ SERÜVENİ

Evet. Başlangıçta iki ayrı kişinin hayalini süsleyen bu serüven birinin bir kıvılcım yakmasıyla başlıyor ve şimdi on sekiz köyden yüz otuz beş kişinin ilgilendiği, fiilen çalıştığı ciddi bir projeye dönüşüyor.

Hamdi Özlü, köylünün bu şekilde bir araya gelmesinin kolay olmadığını ifade ediyor.

"Biz, gece gündüz, birey birey, tek tek projeyi anlattık. Çiftçinin ekolojik tarım yapma şartını, omuz omuza bir araya gelerek mutlaka birşeyler başarması gerektiğini, tek tek, usanmadan, bir kişiye, belki de binlerce kez izah ederek anlattık."

Kanada'ya göçmen olarak gitme imkânı varken bu işi bırakamadığı için gitmediğini söyleyen İrfan Gül de, "Ben hiçbir şey düşünmüyorum diyen insana şurada bir ay şu tadı aldırsanız, bir daha gidemez. Önemli olan bu işin sevdalılarını bulmak" diyor.

Bütün bunlar ayakları yere basmayan çılgın bir grubun hayal âleminde kurguladıkları bir yaşantı gibi algılanabilir. Ben de başlangıçta şaşırmış ve tekrar tekrar sormuştum. İnsanlar neden kendilerini riske atsınlar? Sonu pek belli olmayan böyle bir iş için neden kendi ceplerinden harcamayı göze alsınlar? Sonuçta bu insanların yaşadıkları bir hayat, sorumlu oldukları bir aileleri var.

Bu proje başlangıçta birilerinin hayaline düşüp orada gelişti. Tıpkı toprağa düşen bir tohum gibi. Ancak hayalin elinden çıkıp gün yüzüne ulaştığında, belli şartlara uygun hareket etmeyi de beraberinde getirdi.

"Biz çiftçiye bütün yatırımını bu işe yapmasını söylemiyoruz. Meselâ, on dönümlük bir yeri varsa bunun iki dönümünü ayırabilir. Vatandaş tütünden başka birşeyden pek kazanmadı. Ama şimdi tütünden de birşey kazanamıyor zaten."

TÜTÜNLE GELEN

Bölgedeki tütün üretiminin hikâyesini dinlediğimizde, böyle bir çalışma için gerekli şartların var olduğunu gördük.

Keramettin Atabey sohbetimiz esnasında bizimle birlikte olan üçüncü kişi.

"Tütün ekmeye bizim köyde ilk başlayan bendim. O zaman işten gelirken kahvenin önünden geçiyordum. Tütün işi ağırdır. Bazan on ikide, bazan saat birde eve geliyordum. Köylüler bana gülüyorlardı. Tütün o zaman bölgeye yeni gelmişti. 1994'den bu yıla kadar, bu işe girinceye kadar tütün ektim."

Şimdi tütün ekmiyor Keramettin Atabey. Altı aydır bu projenin içinde. Aslında yöre halkı da artık tütünden çok para kazanmıyor, üstelik oldukça zahmetli bir iş olduğu için onlar da bir arayışın içine girmişler. Tanı bu aşamada ekolojik nohut projesi onların gündemine geliyor. Ve bu fikri onlar için geçerliliği olabilecek bir hale getiriyor.

Tütün üretiminin en önemli açmazlarından biri, satış aşamasında belli şirketlere bağımlı olunması. Ancak yöre insanı buna alışmış olacak ki, ekolojik tarım projesini ilk duydukları zaman, "İyi, güzel de, biz ürünümüzü nereye satacağız? Madem bu iş yurtdışı bağlantılı oluyor, o zaman bize ürünümüzü almayı garanti edecek bir şirket bulun" şeklinde bir itiraz getiriyor.

Ancak bu, tütün işindeki açmazın devamı demek olduğundan, işin gönüllüleri buna karşı. Daha sonra sıkıntı çekmektense, şimdi birkaç yıl sabretmek gerektiğini düşünüyorlar.

HERKES HAYAL KURAMAZ

İnsan alıştığı düzenin bozulmasını istemez. Zanneder ki, kendisini güvencede hissetmesini sağlayan şey, eskiden beri yapageldikleridir. Ancak bir gün içinde yaşadığımız şartlarla birlikte başka bir yere doğru sevk edildiğimizi görürüz. Bunu ilk görenler ve bu değişim için yapılması gerekenleri ilk olarak deneyenler de genellikle hayali daha geniş olanlardır.

Ekolojik tarım projesine bundan sonra katılmak isteyenler olursa bu elbette mümkün. Ancak ekolojik tarımın bazı şartları var. Tarlanızın en az üç yıl boyunca kimyasal bir madde almamış olması gerekiyor. Aksi takdirde, yaptığınız tarımı organik tarım kabul edilmiyor.

Proje üzerinde konuştuktan sonra bir de evdekilerin neler düşündüğünü merak ettik ve kendimizi davet ettirdik.

Gerçi sohbetimiz esnasında ailelerle ilgili olarak da konuşmuştuk. Orada bulunanlar ailelerini bir ölçüde ihmal ettiklerinin farkındaydılar.

Haindi Özlü, bunu, çocuklarının İtirazından sonra fark ediyor. Çocuklar babalarını uzun süredir göremediklerinden şikâyet ediyorlar. Düşünüyor ve neredeyse bir aydır onları görmediğini fark ediyor.

"Ben eve geldiğimde onlar yatmış oluyorlar, ben kalkmadan da okula gidiyorlar."

O da bu işin ailesi ile ilişkisini bu şekilde etkilemesinden endişeli görünüyor. Ancak birtakım gelişmeler var ki, bu da onları ümitlendiriyor.

Bu durumda başlangıçta çılgınlık gibi görünen bu cesur girişim, zaman geçtikçe bir kazanç haline dönüşüyor.

Alışkanlıklarımız bizi şaşırtıyor ve soruyoruz: İlâç kullanmadan zararlılarla nasıl baş ettiniz?

"Biz de başta oldukça tereddütle girdik. Danaburnu ile mücadelede sigara izmariti kullanacağız; ya bunlar fayda etmezse? Danaburnu fıstıkları yediğinde ikinci defa ekme şansınız yok. Millet de bekliyor ki, bir karar verelim. İlâç at desen, hani organik tarım yapıyordun? Atmasan, ya başarılı olmazsa?"

Sonuç başarılı. Şimdi nohut sineğini kovmak için sarımsak, yaprak bitleri için arap sabunundan elde edilen bir ilâç kullanıyorlar.

Bu işin maliyeti küçük çiftçinin tek başına altından kalkamayacağı kadar yüksek. Ürünün organik olduğunun tespit edilebilmesi için, tarlanın hazırlanışından ürüne kadar her aşamanın belli sertifıkasyon kuruluşları tarafından kontrol edilmesi gerekiyor. Bu da maliyeti artırıyor. Şimdilik ümit veren bir gelişme, yerel idarecilerin bu konuyla ilgilenmeleri.

"Aman, dikkat edin, bu proje iyi bir proje. Âtıl kalmasın, bir sıkıntınız olduğu zaman buyurun gelin, biz elimizden geleni yaparız" diyorlar.

ASIL OLAN BİRLİK

Proje belli bir aşamaya geldiğinde yerel yöneticiler ve yöre halkı davet edilerek bir açılış yapılıyor ve proje tanıtılıyor.

Bu beraberliğin ilk sevdalılarından olan Hamdi Özlü, bu konuşmada, esas hedefin ne olması gerektiği üzerinde duruyor.

"Arkadaşlar, biz nohut üretip nohut satmayı hedeflememeliyiz. Hedefimiz günü kurtarmak olmamalı; üç yılı, beş yılı, hattâ daha Ötesini hedeflemeliyiz. Hedefimiz komple bir kalkınma programı olmalı. İşte biz bugün burada uzun bir yolun başındayız."

Bu projenin ilk meyvesi olarak Arabacı Köyü Kalkındırma Kooperatifi kuruluyor. Başlangıçta deprem için bölgeye gelen Hollandalı bir şirketin yardımları ile desteklenen bu girişim, şimdi desteğini de kendi içinden sağlamaya çalışan, daha kapsamlı bir projeye doğru gidiyor.

"Henüz bir fon yok. Biz bir yardımlaşma fonu oluşturmayı düşünüyoruz. O yıl zarara uğrayan çiftçinin zararlarını karşılayacak, geri dönüşüm istemeden yardım yapabilecek, bu gibi âfetlere uğramış kimselerin âcil ihtiyaçlarını karşılayabilecek, daha sonrasında da eğitim masraflarını karşılayacak bir sistem oluşturmak lâzım. Arkadaşlar dedim, kafanızın bir kenarında bulunsun. Bunlar yüzde bir gibi çok küçük rakamlar olarak görünüyor, ama bu bir havuzda toplandığı zaman ve proje büyüdükçe ciddî miktarlara ulaşacak. Bazıları buna hayal gibi bakıyor, ama ben bunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Hedefin komple bir eğitim projesi olması gerekiyor. Eğitimle beraber gitmezse, birileri gelir ve bu projenin başına oturur."

HEDEF EĞİTİM

Bu kooperatifin esas hedefi eğitim. Hem yaptıkları işle ilgili eğitim, hem de toplumsal bir bilinç kazanmak yönünde bir çaba.

"Çiftçilere nohutun nasıl üretileceğinin eğitimini verirken, diğer taraftan da toplumsal hayatla ilgili eğitimi vermek lâzım. Üretim yaparken yalnızca para kazanma mantığının olmadığı bir toplum bilinci. Amaç, bu bilinçteki bireylerin ortaya çıkmasını sağlamak."

Şimdi bu konunun tekniği ile ilgili bilgilerin bulunduğu küçük bir kütüphane var. Toplantıların da yapıldığı kahvenin bir köşesinde küçük bir kitaplık.

İrfan Gül, araştırma enstitülerini aradıklarında kendilerine kitap gönderdiklerini söylüyor. Meselâ, Uludağ Üniversitesinden kendilerine nohutla ilgili kitaplar gelmiş.

Şimdilik hem büro, hem kütüphane olarak kullanılan bu yer eğitim merkezi gibi çalışıyor.

"Biz bu projeye çok samimî duygularla başladık; kervanı yolda düzüyoruz."

İnsanlar bu ortamda birbirlerine bu samimiyeti aktarabiliyorlar. Projenin teknik kısımları ile ilgili bilgiler verirken, aynı zamanda da işin ruhunu anlatıyorlar; anlatmanın ötesinde yaşayarak gösteriyorlar.

Hamdi Özlü, ileride eğitimden sağlığa, spordan kültür etkinliklerinin yapıldığı birimlere kadar geniş bir oluşum düşündüklerini söylüyor.

Bir vakıf kurmak ve bu işi daha sistemli bir proje olarak yürütmek istiyorlar. Şimdilik bu kadarı bazılarına hayal gibi görünüyor. Ancak bu işin başında da onların hayal kurduğunu düşünen pek çok kişi olmuştu. Belki onlardan bazıları şimdi bu projede fiilen çalışıyor.

KERVAN NEREYE GİDİYOR?

Akla gelmeyen bir noktadalar şimdi. Ne İrfan Gül sendikacı olduğu yıllarda bunu hayal etmişti belki, ne de Hamdi Özlü okumak için Arabistan'a giderken.

Hamdi Özlü gazeteci olmak istiyordu meselâ. Ama yol, belki de pek çok kişinin önünü açabilecek, onların eğitim imkânlarına ulaşmasını sağlayacak bir kavşağa gelmişti.

Görünürde birey olarak belli sıkıntılar çekildi belki. İstenen şeyler zahiren gerçekleşmedi. Ancak samimî duygularla atılan ilk adım, şimdi onları kendilerinin bile hayal edemedikleri bir noktaya getirdi.

İsteyip de gerçekleştiremedikleri şeyleri belki çocukları gerçekleştirecek. Belki başka çocuklar.

Belli ki, kervan suyun olduğu yere gidiyor.

Özgür ve Bilge Dergisi/ Ayşe Nurlan Karan

 



Bu haber 1,254 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,584 µs