yememenin tek yolu var! | " /> yememenin tek yolu var! | "/>

En Sıcak Konular

GDO'lu ürün yememenin tek yolu var!

10 Kasım 2009 13:16 tsi
GDO'lu ürün yememenin tek yolu var! “Başbakan’ın GDO’lu ürün yememesinin tek yolu var, o da yasaklamak!"

GDO’ya Hayır Platformu’nun kurucularından Mebruke Bayram, Başbakan’ın da GDO’lu ürünlere karşı olduğunu hatırlatarak, soruyor:

“İyi de ürünün üzerine GDO’suz diye yazılmaz derseniz, karşı olan insanların seçim hakkını ortadan kaldırmış olursunuz. Bu durumda GDO’suz bir ürünü nasıl seçeceksiniz? Gidip üreticilerle teker teker mi görüşeceksiniz? Marketteki her ürünü analiz mi ettirecekseniz?” Sonra cevabı yine kendi veriyor; “Başbakan’ın GDO’lu ürün yememesinin tek yolu var, o da yasaklamak!

Röportajın birinci kısmı için lütfen buraya tıklayınız

GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerinde en büyük tehlikesi ne?

Prof. Dr. Kenan Demirkol, genetiği değiştirilmiş gıdaların insan sağlığı üzerinde ne gibi riskler yarattığını son zamanlarda yapılan araştırmaları kaynak göstererek şöyle açıklıyor: “Antibiyotiklere karşı direnç, ağır alerji, organlarda küçülme, kan biyokimyasında bozulma, kısırlık, ölü doğum oranında ciddi artış, gelecek nesillerde boy ve tartı eksikliği...” GDO’lu ürünlerin insan sağlığı üzerinde olduğu kadar, çevresel riskleri de çok büyük. Ama bunlar sağlık riskleri çok büyük endişe yarattığı için gölgede kalıyor.

Ne gibi?

Bizim ülkemiz biyolojik çeşitlilik açısından çok zengin bir ülke. GDO’lu tohumların bu biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilediğine dair kesin kanıtlar var. Mesela bizim kendimize ait birçok patates çeşidimiz, buğday çeşidimiz var. Bu ülkede yetişen, bu ülkenin coğrafyasına, iklimine, sulamasına, kuraklığına, tarımsal hastalıklarına uyum sağlamış dayanıklı türler bunlar. Bu türler yavaş yavaş genetiği değiştirilmiş türlerin baskısı altında kalıp yok olacaklar. Hem ticari baskıdan dolayı hem de gen kaçışı, gen atlaması gibi sorunlar yüzünden.

Çok yakında dünyayı süper yabani otlar sarabilir... Pek çok bitki türü yok olabilir!

Ne demek gen kaçışı?

Türkiye’de genetiği değiştirilmiş mısır ekimi yasak ama mısır gibi ürünler aynı zamanda tohum olarak da kullanılabilen ürünler. Diyelim ki siz hayvan yemi olarak genetiği değiştirilmiş mısır ithal ediyorsunuz. Bir çiftçi yem olarak alıp dikse nereden bileceksiniz? Mısır toprağa saçıldığında bile kendiliğinden yetişebilen bir ürün. Diğer türleri tozlaşma yoluyla bozabilir. GDO’lu tohumların kilometrelerce gidebildiği kanıtlandı. Bu tohumlar laboratuvarlarda oluşturulmuş ve genetik olarak baskın tohumlar. Bütün diğer ürünlerin genetiğini kendilerine uygun olarak değiştirebilirler ve biz o türleri kaybedebiliriz. Bütün bunlar risk. GDO’lu tohumların yabani bitkilere dahi atladığına dair kanıtlar var.

Ne olur yabani türlere atlarsa?

Bu genetiği değiştirilmiş bitkiler içersinde yabani ot ilaçlarına dayanıklılık geni var. Her tarlada yabani otlar yetişir ve bu da ürünün verimliliğini etkiler. Siz yabani ot ilacı kullanır ve o otları yok edersiniz. Ama sizin bitkiniz de bir ot sonuçta. O ilacı belli bir oranda kullanabilirsiniz. Belli oranın üzerinde kullandığınızda kendi bitkinizi de olumsuz etkilemiş olursunuz. Ama o genetiği değiştirilmiş bitkilere yabani ot ilacına dayanıklılık kazandırıyorlar genetik olarak. Böylece o tarlada istediğiniz oranda yabani ot ilacı kullanabiliyorsunuz.

Peki sonuçta ne oluyor?

Bu bitkinin yabani ot ilacına dayanıklılık geni var değil mi? Bu gen ya yabani ota da atlarsa ne yapacağız? O zaman yabani otları da yok edemez hale geliriz. Süper yabani otlar dediğimiz türler ortaya çıkar. Bunun çıktığına dair kanıtlar var. Mesela Arjantin’de yaşanan süper yabani ot felaketi var. Ülkenin büyük bir kısmını kaplamış. ABD, Kanada ve İngiltere’de yaşanmış örnekler var. 2005 yılında İngiliz hükümetinin yaptığı GDO’lu yağlık kolza denemelerinde keşfedilen yabani otun GDO’lu kolzanın yabani hardalla tozlaşmasından oluştuğu tespit edildi. Yeni yabani bitki, yabani ot ilacına dayanıklı transgenik yağlık kolzanın dirençlilik genini taşıyordu. Sözü edilen yabani bitkinin tohumunun üreme yeteneğini kaybetmeden toprakta 60 yıl kalabileceği belirtiliyor.

Kuş gribi yüzünden de bütün tavuklar yok edildi, sonra birden keneler arttı ve o zamana kadar hiç bilmediğimiz öldürücü bir hastalık ortaya çıktı. Anladık ki doğayla oynamak tehlikeli. GDO’lu gıdaların tehlikesi de o galiba?

Evet. Bu hem biyolojik çeşitlilik açısından böyle hem de siz yabani ot ilacına dayanıklılık geni aktardığınız için çiftçi yabani ot ilacını istediği kadar kullanabiliyor. Yabani ot ilacının yeraltı sularına, havaya karışması, topraktaki yararlı böcekleri etkilemesi de dengeyi bozacak. GDO’lu bitkiler toprağı bitiriyor. Belki bazı bitkiler, bazı böcekler bizim işimize yaramıyordur ama onların doğada bir işlevi var. O işleve sahip bitkiyi ya da hayvan cinslerini kaybedebiliriz. Üstelik çevresel riskleri de insan sağlığından ayırt etmek mümkün değil. Çünkü bunlar dolaylı olarak insan sağlığını da etkiliyor.

GDO yönetmeliği ne getiriyor?

Bu yönetmelik tüketiciye hakaret gibi. İnsanın seçim hakkı olmalı. GDO’lu ürün kullanmak istemeyen kullanmamalı. Oysa bu yeni yönetmelikte öyle bir madde var ki, bu tam tüketici tepkisini ayaklandıracak bir şey. Madde 5/8’de ”GDO’suz ürünlerin etiketinde GDO’suz olduğuna dair ifadeler bulunamaz“ diyor. Yani GDO’suz ürün üreten bir üretici üzerine GDO’suz diye yazamayacak.

Paketin üzerine “GDO’suz” diye yazılmayacaksa, “Domuz eti yoktur” diye de yazılmasın!

Prof. Tayfun Özkaya, ”GDO’lu gıdalar üretenler kendilerine o kadar güvenmiyorlar ki herhangi bir gıda üreten bir şirket paketin üzerine, ürününde GDO kullanılmadığını yazamıyor. Tarım Bakanlığı’na önerimiz şu; o zaman ‘Trans yağ kullanılmamıştır’, ‘Katkı maddesi kullanılmamıştır’, ‘Domuz eti kullanılmamıştır’ yazısını da yasaklasınlar. Ne farkı var? Çok mu masum bu madde?“ diyor.

Kesinlikle. Tüketicinin eğer bu konuda bir hassasiyeti varsa, o hassasiyete uygun üretim yapanlar bunu etiketine yazabilmeli. Bunun bir yasayla düzenlenmesi son derece yanlış. Aslında GDO’lu ürünlerin getirilmesi baştan yanlış. Çünkü bizim ihtiyacımız yok. En temel soru bu zaten. Türkiye’nin GDO’lu ürüne ihtiyacı var mı? Yok. Öyleyse biz bu ürünleri tamamen yasaklayabiliriz. Öyle ülkeler vardır ki, tarımsal olarak sıkıntılıdır, bazı ürünleri yetiştiremiyordur ya da toprakları azdır. Mesela İsrail gibi... Böyle bir ülkede bu tartışılabilir. Ama bizim gibi bir tarım ülkesinde, doğru tarım ve gıda politikaları uygulandığı zaman yeteri kadar ürün üretilebilecekse GDO’lu ürüne ne gerek var? O yüzden tamamen yasaklanmalı. Öyle azıcık ya da sınırlı izin vermek değil, ki zaten bu yönetmelik azıcık izin verme de değil aslında, bayağı bayağı serbest bırakma anlamına geliyor.

Türkiye’nin GDO’lu ürüne ihtiyacı var mı?

Yok. Öyleyse risk almaya değer mi?

Peki tüketici olarak ne yapmalıyız?

Taleplerimizi net olarak ifade etmeliyiz. Tarım Bakanı kendisinin şahsi olarak GDO’lu ürünlere karşı olduğunu, Başbakan’la görüştüğünü, Başbakan’ın da karşı olduğunu söylemiş. İnsanların da karşı olmaya hakkı var. Karşı olanların bu ürünleri kullanmama hakkı var. Ama siz, “Ürünün üzerine GDO’suz diye yazılmaz” derseniz karşı olan insanların seçim hakkını ortadan kaldırmış olursunuz. Şimdi Başbakan’a sormak lazım, karşısınız, peki GDO’suz ürünü nasıl seçeceksiniz? Ben tamamen GDO’suz ürün istiyorum, bu konuda hassasiyetle üretilmiş ürün istiyorum derseniz, bunu nasıl tercih edecekseniz?

Başbakan GDO’suz ürünleri nasıl seçebilir sizce? Bir yolu var mı bunun?

Bu konuda çok çalışması lazım. Gidip üreticilerle teker teker mi görüşecek? Marketteki her ürünü analiz mi ettirecek?

Pek seçim hakkı yok galiba?

İşte, yönetmelik güya GDO’lu ürünlere etiketleme zorunluluğu getiriyor ama orada da binde 9’lar, binde 5’ler gibi bir sürü karmaşık oran var. Bütün bunların içinden nasıl çıkacağız? Neyi, nasıl, nerede kontrol ettireceğiz? Bütün bunlar hep tartışmalı. Türkiye’de bu kontrolü yapacak 4 laboratuvar olduğu açıklandı. Bizim birçok gümrük kapımızdan, limanımızdan ürün geliyor. Bütün bunlara 4 laboratuvar yetecek mi? Ya da bu ürünlere izin verilmesi için komisyonlar oluşturulacak. “Şu ürün zararlıdır, şu ürün değildir” diye karar verecekler... Bu komisyonlar kimlerden oluşacak? Lobilerin bu komisyonlara etkisi ne olacak? Bir de zararlı olduğu şimdi belli olmayan ama birkaç yıl sonra ortaya çıkabilecek ürünler var. Siz izin verdiniz, birkaç sene sonra zararlı olduğunu gördünüz, çektiniz. Peki o süreç içinde zarar görmüş insanlar ne yapacak? Nerede hak arayacak? Bütün bunlar hep tartışmalı. Ve tamamen gereksiz bir şey yüzünden tartışıyoruz bunları. Ülkemizin ihtiyacı olmayan bir şey için böyle bir risk almaya değer mi?

GDO’lu ürünler çiftçiye ‘zehir’ gibi gelecek!

GDO’lu ürünlerin en çok da çiftçilere zarar vereceği söyleniyor...

Doğru. En ciddi zararı onlar görecek. Çünkü genetiği değiştirilmiş tohum patent altına alınıyor, üreten firmalar tarafından. Patent meselesi başlı başına etik bir sorun. Önce bunu tartışmalıyız. Bir canlı çeşidine bir firma sahip olabilir mi? Olamaz! Ama diyelim ki portakalın bir türüne bir firma sahip olabiliyor. Kendi ürettiği için... Şu anda birçok mısır çeşidinin sahibi var. GDO’lu ürün üreten firmaların patenti altında mısır çeşitleri. Ve siz o firmanın tohumunu satın aldığınızda patent bedeli ödüyorsunuz sürekli olarak... Bu firmalar bir kere bir canlı çeşidinin sahibi oluyorlar, bir portakalın, bir mısırın nasıl sahibi olabilir bir firma? Bu portakal cinsini siz sentezleyip yetiştirmediniz ki, doğada olan bir şeyi alıp, biraz değiştirdiniz, o kadar. O doğada olan diğer genler için kime para ödediniz de buna sahip olabiliyorsunuz? Genlerin ticarete tabi olması sakıncalı. Havanın, suyun, ticarete tabi olması nasıl etik değilse, genlerin de ticarete tabi olması etik değil. İkincisi, her tohum aldığında patent bedeli ödemek zorunda çiftçiler. Üstelik bu ürünün tohumundan bir kere ürün yetiştirebiliyorsunuz, ikinci kez yetiştiremiyorsunuz.

Neden?

Çünkü hem verim sağlayamıyorsunuz, hem de zaten saklamanız yasak. Ama yasak olmasa da ürün alamıyorsunuz, çünkü genleri o şekilde değiştiriliyor bu ürünlerin.

O zaman GDO tamamen dev şirketlerin bir oyunu, öyle mi?

Küresel şirketlerin küçük çiftçileri kendilerine bağımlı kılmak için, gıdada bütün halkları kendilerine bağımlı kılmak için buldukları bir yöntem GDO aslında.

Mine Şenocaklı / Vatan



Bu haber 3,106 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,720 µs