bayrağı mı çekiliyor! | " /> bayrağı mı çekiliyor! | "/>

En Sıcak Konular

Teslim bayrağı mı çekiliyor!

3 Kasım 2009 12:57 tsi
Teslim bayrağı mı çekiliyor! "Bugün Türkiye’de 26 Ekim’de yürürlüğe giren yönetmeliğin her yeri skandalla dolu. Aslında bu bir teslim bayrağını çekme yönetmeliğidir." İşte GDO Yönetmeliğine karşı Danıştay'a dava açmaya hazırlanan Kemal Özer'in açıklamaları...

www.iyilikguzellik.com ve www.iyibilgi.com olarak yayın hayatımıza başladığımız günden ve Biyogüvenlik Yasası TBMM gündemine geldiği günden bu güne GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) konusunda yaptığımız özel röportajlar ve gündemdeki haberlerle sizleri bilgilendiriyoruz. Özellikle de TBMM’deki Sayın Vekillerimizi tüm toplumumuzu tehdit eden GDO’nun, insan ve çevre sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri konusunda uyarıyoruz!

Amacımız, toplum sağlığımızın ve tabiatımızın korunması! Dileğimiz, hep birlikte sağlıklı ve doğal ürünlerle iyilik ve güzellik içinde yaşamak, gelecek nesillerimize de yaşayabilecekleri iyi ve güzel bir dünya bırakmak…

Ancak bilimsel verilere dayanarak, alanında uzman saygın isimlerle yaptığımız bütün haberlere rağmen Biyogüvenlik Yasası çıkmadan acele ile büyük tartışmalara sebep olan  GDO Yönetmeliği çıktı!

Biz yalnız değiliz! Bizimle ortak amaçları paylaşan ve güvenli gıdalar yememiz için çalışan bir sivil toplum kuruluşu var. Yaklaşık iki yıla yakın süredir faaliyet gösteren Sağlıklı Gıda Güvenliği Hareketi, “Maddeten temiz, manen sakıncasız” sloganı ile yola çıkmış.

Sağlıklı Gıda Güvenliği Hareketi’nin iki temel amacı var. Bunlardan birincisi, toplumu gıda güvenliği konusunda bilgilendirmek ve bilinçlendirmek. İkincisi de hangi dine, hangi inanca ve hangi felsefi düşünceye sahip olursa olsun tüm halkımızın, inanç bağlamında kendi inancına yönelik gıdalarını sakıncasız olmasını sağlamaya ve onların temel insan haklarını savunmaya yönelik çalışmalar yapmak.

26 Ekim 2009’da yürürlüğe giren GDO Yönetmeliği’ne karşı Danıştay’a açacakları dava ile gündeme gelen Gıda Güvenliği Hareketi Başkanı Kemal Özer’e, GDO Yönetmeliğine karşı Danıştay’a açacakları davayı ve yaptıkları çalışmaları sorduk.

İşte Kemal Özer’in açıklamaları…

"Gıda konusu 5 yıldır gündemimizde. Bunun çıkış ekseni ise Türkiye’de GDO için yapılan faaliyetler, Türkiye’nin tarım politikası ve gıda hijyeni konusunda önceliğinin olmaması.

Durum böyle olunca helal tüketim konusunda Türkiye’deki zafiyetin farkında olarak bu alanda çalışma yapmak üzere gıda alanına özel bir sivil toplum örgütü kurduk ve buradan hareketle Sağlıklı Gıda Güvenliği Hareketi doğdu.

“Gıda temel insan haklarının bir parçasıdır”

Amaç eğer insanı yaşatmaksa, insanların beslenmenin ötesinde sağlıklı beslenmesi gerekir, bu bağlamda sağlıklı ürün tüketmek zengin-fakir, rütbeli-rütbesiz her insanın temel haklarında birisidir.

Ancak bu konunun temel insan haklarının içinde yer almaması çok vahim bir hata, insan hakları örgütlerinin bu hataya karşı faaliyet göstermemesi de önemli.

Gıda, uluslararası insan hakları bağlamında yer alan bir başlık değil. İnanç ve düşünce hürriyeti gibi konulara yoğunlaşmış insan hakları örgütlerinin, o düşünceyi üretecek insanı yetiştirecek gıda ile ilgili hiçbir çabaları yok!

Geçtiğimiz günlerde Mazlumder Ankara Şubesi’nin “İnsan Hakları” okulu vardı, bu bağlamda davetli olduğum derse katıldım. Bu bir ilkti! Malumder Ankara Şubesi İnsan Hakları Okulu’nda gıdanın ders programına konmuş olması ve GDO’nun da derse katılanlara anlatılması bir ilkti.

“Teslim bayrağını çekme yönetmeliği!”

Bugün Türkiye’de 26 Ekim’de yürürlüğe giren yönetmeliğin her yeri skandalla dolu. Aslında bu bir “teslim bayrağını çekme yönetmeliği”dir. Çünkü Henry Kissinger’ın hedef tahtasına koyduğu 13 ülkenin GDO’ ya yasallık kazandırmayan son ülkesi Türkiye idi. Türkiye’de bu yönetmelikle GDO’ ya yasal bir zemin hazırlamış ve Henry Kissinger’ın hedefi gerçekleşmiş oldu.

“Ya tohum ya ölüm”

Bu aslında Türkiye’nin bağımsızlığından vazgeçmesidir. Çünkü eğer insanlığın ortak malı olan tohumların herhangi bir gen yapısı değiştirilerek bir şirketin mülkiyetine geçiyorsa ve bu şirket, bu gende baskın gen oluşturup diğer çevredeki doğal florayı, doğal bitkileri ya da tescilsiz bitkileri bozarak kendine dönüştürüyorsa ki bu böyle oluyor! Bu durumda bir müddet sonra Türkiye’de ya da coğrafyamızdaki florayı kaybedeceksiniz, böylelikle bütün flora tescilli tohumlara ya da firmaların tescilindeki ürünlere dönüşmüş olacak.

Böylelikle siz mülkiyetinizde olan tohumları bir şirketin insafına terk etmiş olacaksınız! Onların da bir müddet sonra size söyleyecekleri “ya tohum ya ölüm”   

Yaşamak için iki tercihiniz kalmış olacak! Tohum alabilmek için de masanıza ilginç şartlar ortaya koyacaklar! Örneği bu ülkeye ile savaş, bu ülkeyle savaşma, şu ülke ile ilişkileri kes, bu adamı bakanlıktan al, bunu ata, şu kanunu çıkar gibi şartlarla o ülkeyi yönetecekler! Bunu yaptıkları şu anda dünyada otuza yakın ülke var! 

“Altı aydır randevu bekliyoruz!”

Türk toplumu GDO konusunda henüz yeterli bilgiye sahip olduğunu düşünmüyoruz, Türk siyasetinin de bu konuda yeterli bilgiye sahip olduğunu düşünmüyoruz.

Türk siyaseti, sivil toplum örgütlerinden ya da toplumdan gelen mesajlara kapalı ama batıdan ya da batı eksenli örgütlerden gelen mesajlara açık olduğu için kirli bilgi ile beslendikleri için, kendi çalışmalarına karşı yapılan muhalefeti kendi iktidarlarına ya da kendi siyasi düşüncelerine karşı yapılan bir muhalefet olarak algılamaları dolayısıyla Türk halkından gelen tepkiye ya da muhalefete değil, batıdan gelen ya da Birleşmiş Milletlere bağlı örgütlerin empoze ettiği kirli bilgiye itimat etmelerinden dolayı Türkiye’de bu işleri yapmak daha kolay oluyor.

Burada biz Başbakan’dan, Meclis Başkanından, Tarım Bakanından, Sağlık Bakanından, ana muhalefetten, TBMM’de bulunan parti liderlerinden GDO ile ilgili randevu bekliyoruz. Hazırladığımız dosya ve yayınları kendilerine aktarmak, bir brifing vermek üzere… Ama ayda birkaç kez randevu talebimizi hatırlatmış olmamıza rağmen hiçbiri olumlu yanıt vermiyor!

Altı aylık zaman diliminde BBP hariç hiçbir muhalefet partisinden ve hükümet yetkililerinden cevap gelmedi.

Tabi GDO’nun bir Rockefeller  projesi olduğunu düşünürsek ki öyledir! Bizim bazı siyasi liderlerimizin de Rockefeller bursu ile okuduğunu da söylersek, ikisini bir araya koyduğunuz zaman galiba neden GDO konusunda randevu alamadığımıza dair çok net bir şekilde anlaşılır bir fotoğraf çıkıyor karşımıza!

“GDO Yönetmeliğinin her yeri hukuka aykırı!”

Türkiye’de bu mevzuatın ilki yönetmelik olarak çıktı. Tabi yönetmeliğin her yeri hukuka aykırı! Başta Anayasa olmak üzere, Rekabet kanununa,  Tüketici kanununa, Gıda kanununa, İlgili etiket yönetmeliğine aykırı… O kadar çok mevzuata aykırılık var ki!

Anayasa mahkemesinin 5–6 ay önce gıda kanunu ile ilgili aldığı karara göre, Kanundan Yetki Almadan Kurul ifsat edemezsiniz ya da yetki devredemezsiniz kararına aykırı!

Danıştay’ın geçtiğimiz yıl aldığı “Ormanlardaki genetik değişikliğe izin verme” ile ilgili iptal kararına aykırı, Avrupa Tüketici Hakları bildirgesine aykırı.

Hem ulusal hem uluslar arası hem de yargı kararlarına yüzlerce aykırılık tespit edebilirsiniz ya da daha doğrusu her maddesinde aykırılık tespit edebilirsiniz.

“Bu yönetmeliğin iptal edileceğine inanıyoruz”

Yönetmelik çıktığı günden bu yana yaklaşık bir haftadır bu yönetmelik üzerinde hem teknik hem de hukuki çalışma yapıyoruz. Birkaç gün içinde de iptal davasını açmış olacağız. Yönetmeliğin tümü ile iptaline yönelik!

Bu yönetmeliğin iptal edileceğine inanıyoruz.      

Ancak bu yönetmeliği iptal ettirdiğimiz zaman Genetik Modifasyondan kurtulacak mıyız? Hayır! Çünkü genetiği yasaklamaya yönelik bir düzenleme yapmadığınız müddetçe ya da sistemi beyan esasına yönelik bir düzenleme yaptığınız müddetçe GDO ülkeye girmeye devam eder.

GDO şu an Türkiye’de şu an serbest dolaşım yapıyor ve GDO ile ilgili bir tespit yaptığınız zaman yükümlülük ithalatçı ya da üreticinin üzerinde. Çıkan yönetmelikle bu yükümlülük sahiplerini yükten kurtarıyorlar. Yani üretici ve ithalatçının hukuki sorumluluğu kalmıyor

“Yediğimiz sebze ve meyvenin yüzde doksanı zaten GDO’lu!”

Şu an Türkiye’de GDO’ da yok, GDO’lu tohum ekilmiyor, ülkemiz temiz demek imkânsız! Çünkü Türkiye’de piyasada satılan sebze ve meyvenin yüzde seksen-yüzde doksanı GDO’lu, ithal edilen katkı maddelerinin önemli bir kısmı da GDO’lu!

Siz şu an gümrükte bunu beyan ederseniz ülkeye giremezdiniz, beyan etmezseniz gireriniz. Yeni yönetmeliğe göre beyan edipte girme yolu açılmış oluyor. Tek farkı bu!

‘GDO ithal edenler sorumluluktan kurtuldu!’

Eskiden GDO’lu olduğunu belirtmediğiniz için firmalar hukuki bir sorumluluk taşıyorlar idi. Şimdi bu sorumluluktan kuruldular. Sorumluluk düzeyi gıda kanunundaki çok sembolik cezalara bağlandı.

Yani insan hayatında herhangi bir hastalık veya sorunlara sebep olduğu durumda gıda kanundaki birkaç milyarlık cezalara indirgenmiş durumda. Ki bu da beyana bağlanmış durumda. Firma GDO’nun ortaya çıkan zararını tespit ederse beyan edecek.

‘Türkiye’nin GDO’ya ihtiyacı yok, tamamen yasaklanmalıdır!’

Ulusal biyogüvenlik yasası tartışılmaya başlandığı günden bu yana biz şunu söylüyoruz. Türkiye’nin GDO’ ya ihtiyacı yok, Türkiye’nin yasal bir düzenleme yaparak tek bir madde ile GDO’nun Türkiye’de tümüyle yasak olduğunu, hiçbir koşulda Türkiye’ye giremeyeceğini, girmesi durumunda hangi müeyyidelerin uygulanacağını belirten küçük bir kanuna ihtiyaç duyulduğunu söylüyoruz. Türkiye eğer hem bağımsızlığından hem insan sağlığından hem doğal florasını kaybetmeme hem tohumlarını korumak gibi bir amacı varsa burada aslolan tohum deposu kurmak değil, bir kanunla genetik modifikasyon işlemlerinin tümü ile yasaklanması sağlanmalıdır.

Danıştay’a müracaat dilekçemizin talep kısmında, yönetmeliğin tümü ile iptal edilmesi ve yeniden yönetmelik ya da GDO’ ya meşruiyet kazandıracak herhangi bir düzenleme yapılmaması yönünde yargının bir kanaat getirmesini talep ediyoruz.

Anayasa Mahkemesi ‘GDO yasallaşamaz!’ diyor

Anayasa mahkemesi verdiği kararda GDO’nun insan sağlığı için tehlikeli olduğunu bu yüzden Türkiye’de yasallaştırılamayacağını beyan ediyor. Bu beyandan dolayı Anayasa mahkemesi bu yönetmeliği iptal eder mi diye tereddüt geçirmiş olabilirler, bu yüzden yönetmelik düzenlenmiş olabilir ya da bir başka neden olabilir veya hepsi bütün bir neden olabilir.

TBMM’ye biz bu konuyu taşırsak muhalefet itiraz edebilir, sivil toplum örgütleri günden oluşturup psikolojik ya da siyasi baskı oluşturabilirler bu yüzden biz bunu yönetmelikle düzenleyelim, tepki düzeyini ölçelim bu tepki düzeyine göre yargıdan dönerse yönetmelik kanunu buna göre düzenleyelim şeklinde bir niyet olabilir.

‘GDO Yönetmeliği iptal edilecek!’

Zaten bu yönetmeliğin iptal edilebileceğini yönetmeliği hazırlayanların hepsi çok iyi biliyorlar. Bilmemeleri mümkün değil! Bu kadar hukuka, hukuk ilkeleri ve mantığına aykırı bir yönetmelik olamaz.

Sekiz, on tane kanun dayanak gösterilip yönetmelik de çıkarılamaz. Bir kanun dayanağı vardır, o kanunda da bir madde vardır, bu konuya atıf yapar, o atıftan dayanak alarak bir yönetmelik çıkarılır. Bu yüzden ortaya çıkan bu yönetmeliğin bir nabız yoklaması olduğunu düşünüyoruz. Ancak bu yeterli değil. Sağlıklı Gıda Güvenliği Hareketi olarak biz bu yönetmeliğin iptal edilmesini sağlamak amaçlarımızdan sadece bir tanesi! Bizim istediğimiz GDO’nun ülkemizde tümüyle yasaklanması, kendi doğal üretim ve tüketimimiz için yasal bir zemin oluşturuluncaya kadar aralıksız bu çalışmayı sürdüreceğiz.

‘GDO’nun anahtarı vatandaşta!’

Vatandaş da bireysel olarak yönetmeliğin iptali için Danıştay’a dava açabilir

İktidar ve muhalefet partilerinin genel merkezlerine, TBMM’deki tüm milletvekillerine e-posta gönderip, telefon açarak tepkisini dile getirebilir. GDO’lu ürünleri tüketmeyerek tepki ortaya koyabilir, tüketimi kısabilir.

Aslında Türkiye ekonomisinde veya dünya ekonomisinde şöyle bir tüketim mantığı var:

Arz ediliyor ve arza talep oluşturuluyor. Hâlbuki normalde talep olması ve talebe yönelik üretim olması lazım. Tüketici bilinçli davranarak arz edileni değil, kendi talebini ortaya koyabilir. Kendi talebine yönelik üretim yapan üreticilerin ürünlerini tercih ederek arzı yönlendirebilir.

Aslında belirleyici olan tüketicidir. Tüketici rafa konulan her ürünü satın alıyorsa, içeriğini sorgulamıyorsa, bu bilinçte değilse, doğal olarak üretici istediğini üretmeye devam edecektir.

Yönetmelikte ürün GDO’suz ise GDO’suzdur diye yazmanın önünü kesen ve yasaklayan hüküm de buradan kaynaklanıyor. Bilinçli tüketici oluşmasını engellemeye mahsus olan bu madde aynı zamanda rekabet kanunu da aykırı.

Doğal bir ürünün doğal olduğunu ifade etme hakkını elinden alıyor, yani insana insanım demek hakkını elinden almakla, doğala doğal olduğunu söyleme hakkınızın elinizden alınması arasında hiçbir fark yok!

Bu yüzden asıl kilit olan siyasetçi değil, tüketicidir. Tüketici bu bağlamda siyasetçi ya da uluslararası tröstlerin yönlendirmelerine ya da reklâmlarla kendisine empoze edilen davranış ve tüketim alışkanlıkları yerine, kendi doğalına, kendi fıtratına, kendi isteklerine yönelik bir talep ortaya koyarsa üretici de yasal olarak izin verilsin veya verilmesin, doğal olarak kendiliğinden talebe yönelik arz yapmak zorunda kalır.

Aslında bunu çok güzel özetlemişler: “Yiyecekleriniz ilacınız, ilacınız da yiyecekleriniz olmalı…” 

Eğer tüketici kendi sağlığını düşünmüyorsa, kendi sağlığını korumuyorsa, kendi bedeni ve ruhuna sahip çıkmıyorsa hiç kimse buna sahip çıkmaz!

Hatta sahip çıkmak bir tarafa insanları deneğe dönüştürüp, o insanlar farkında olmadan onlarında üzerinde deneyler yaparlar…

Tıpkı GDO’ da olduğu gibi herkesin midesine misket bombasını doldururlar, herkesin ruhunu ve bedenini onları yönetecek maddelerle doldururlar. Bunu da kimse engelleyemez. Ancak kişi kendisi isterse engelleyebilir…

‘Mideler ifsat ediliyor!’

Prof. Dr. Teoman Duralı “yirmi beş yıldır bu ülkede filozof yetiştiğini ya da seçkin bir düşünüre sahip olduğumuzu söyleyebilir misiniz?” diyor. Çünkü mideleri ifsat olunmuş toplumlardan seçkin insanlar, entelektüeller, seçkin düşünürler çıkmaz!

“Gelecekte biz düşünürsüz, filozofsuz bir toplum haline geleceğiz ve aramızdan bizi yönlendirecek liderler çıkmayacak. Çünkü midemiz ifsat dildi. Bizi midemiz şekillendiriyor, bizi midemiz şekillendirdiğine ve midemize girenin de bozuk olduğuna göre, bozuk maddeden sağlam bir insan çıkmaz” diyor.

Burada geleceğimizin geçmişten beri karartıldığını, yeni yönetmelikle daha da karartılmak istendiğini söylemek güç değil!

İnsanlar kendileri belirle bir yaşa gelmiş ve bazı şeylerden ümitlerini kesmiş olabilirler, fakat onlar bir emanet aldılar, o emanet dünyaydı. İnsanlar düşen görev aldıkları emaneti gelecek nesillere en azından aldıkları şekilde bırakmaları gerekir.

Hâlbuki aldıkları gibi bırakamayacakları ortada! Bırakacakları kişi kim? Kendi çocukları…

Kendi nefislerini düşünmüyorlarsa ve bu kişiler eğer kendi çocuklarını sevdiklerini iddia ediyorlarsa burada bir çelişki var! Ya çocuklarını sevmiyorlar ya da doğru söylemiyorlar. Bu durumda bir karar vermeleri gerekiyor. Ya çocuklarını sevdiklerini söylemeyecekler ya da doğruyu söylemediklerini söyleyecekler. Birine karar vermek durumundalar.

Çocuklarını sevdiklerini biliyoruz, sevmemelerini düşünülemez! O halde çocuklarının geleceğinin hesabını verebilir durumda olmalılar…

Yani Allah’ın huzuruna gittikleri zaman size devredilen emanete nasıl sahip çıktınız diye hesaba çekileceklerinin farkında olmalılar.

Burada asıl görev topluma düşüyor. GDO konusunu ıskalarsak, hayatımızı ıskalamış olacağız."

www.iyilikguzellik.com özel Nihal Doğan 

GDO tam bir şeytan üçgeni! 

 



Bu haber 3,336 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,928 µs