En Sıcak Konular

Organik gıda pahalı değil...

17 Ağustos 2009 10:58 tsi
Organik gıda pahalı değil... Kuşadası'ndan Davutlar'a giderken karşınıza Değirmen Çınaraltı Kahvesi tabelası çıktığında mutlaka durun. Yolun karşı tarafındaki 2 bin 400 dönümlük alanda, "Yerlim" adlı organik ürün markasının kurucusu Gürsel Tonbul'un başarı öyküsüne şahit olacaks

ASUMAN AYDIN ORUÇOĞLU

Gürsel Tonbul, 30 yıl boyunca emek verdiği aile şirketlerinden elini eteğini
çekip "kendimi sevebileceğim tek uğraşı" dediği organik tarıma yönelmiş. 10
yıldır Kuşadası'ndaki çiftlikte yabancı marka adı çılgınlığına bir karşı
duruş olarak "Yerlim" adını verdiği organik gıda üretimiyle uğraşıyor.
Tonbul, hikâyesini ve organik tarımla ilgili ilginç detayları çiftliğinde
bizimle paylaştı:

- Hikâyenizi kısaca anlatır mısınız?

- Bizim asıl işimiz turizm seyahat acenteciliği ve otelcilik. Eşimle
birlikte 30 yıl boyunca yaptığım iş. Bu bizim aile şirketimiz. Zaten 30 yılı
geçti şirket kurulalı. Acentecilikle başladık, daha sonra otelcilik grubu da
büyüyerek devam etti. Zaten çiftlik ortamında yaşıyordum. Bir yurtdışı
seyahatinde organik tarım felsefesiyle tanıştım ve 10 yıldır bunu hayata
geçiriyorum.

- Şu anda içinde bulunduğumuz yer daha çok bir dinlence alanına benziyor.

- Evet. Ancak şu anki haliyle çiftlik ikiye bölünmüş durumda. Birincisi,
içinde organik üretimin yapıldığı kapalı alan. İkincisi, herkesle
paylaştığımız günübirlik dinlence ve rekrasyon alanı olarak işletmeye
dönüştürdüğümüz Değirmen bölümü.

- Kapalı alan ne kadar?

- 2 bin dönümden fazla. Dışarıya açık olan şu an içinde bulunduğumuz bölüm
de 150 dönüm civarında. Kapalı bölümde taze meyve ve sebze ile bunlardan
üretilmiş gıdalar üretiliyor, işleniyor.

- Ulusal ya da uluslararası örgütlerle ilişkiniz de vardır sanırım...

- Buğday Derneği yönetim kurulu üyeliği yaptım uzun seneler. Şu anda da bu
derneğin üyesi ve destekçisiyim. Aynı zamanda Uluslararası Organik Tarım
Hareketleri Federasyonu (IFOM) üyesiyim. Merkezi İzmir'de olan ETO (Ekolojik
Tarım Organizasyonu) üyesiyim. EKODER üyesiyim. ORGÜDER (Organik Ürün
Üreticileri ve Sanayicileri Derneği)'nin kurucu üyesiyim.

- Organik tarımın ülkemizdeki durumunu nasıl görüyorsunuz?

- Türkiye'de gelişmeler çok sağlıklı değil. Talep var, tedarik zinciri
oluşmuş değil. Üreticiyle tüketicinin arasında olması gereken zincirin
halkaları eksik.

- Sizin ürünlerinize nereden ulaşılabilir?

- Büyük şehirlerdeki butik mağazalardan ulaşabilirsiniz. Ayrıca İstanbul
Feriköy'de her cumartesi kurulan organik ürün pazarında da varız. Hem taze
hem de mamul ürünlerimiz var pazarda.

- Piyasadaki organik ürün markalarına güvenebilir miyiz?

- Organik gıdadaki güvenilirliği tüm gıdalarla ilgili benzer süreçten
geçirerek değerlendirmek gerekir. Dikkat edilmesi gereken ambalajların
üzerinde tarım bakanlığının organik ürün logosu vardır. O logoyu
aramalısınız. Ama bu yeterli değil. Tarım Bakanlığı'nın akredite kurum
olarak yetkilendirdiği kontrol ve sertifikasyon organları vardır. Bu
organların da her birinin kendilerine ait logoları vardır. Bizim
sertifikasyon kurumumuz IMO'dur. Ve bütün dünya IMO akreditasyonuyla
yapılmış kontrol ve sertifikalandırma sonucu alınmış bir organik ürün
sertifikasını saygıyla karşılar. Türkiye'de bildiğim kadarıyla bakanlık
tarafından akredite edilmiş 13 kontrol organı var. Bunların yine bildiğim
kadarıyla 7 ya da 9 tanesi uluslararası akreditasyonu olan firmalar. IFOM'un
da akredite ettiği firmalar. Bu kurumların sertifika verdiği ürünlerde
herhangi bir laboratuvar muayenesinde, herhangi bir ilaç kalıntısı
belirlenirse o kurumların akreditasyonları alınır ellerinden. Dolayısıyla
ürüne güvenebilir miyiz sorusunu sisteme güvenebilir miyiz, diye değiştirmek
gerekir. Ürünün üreticisi sistemi bildiği kadarıyla uygular. Bu sistemin
gerektirdiği kuralları da uluslararası organik ürün kriterleri koyar.
Ülkemizdeki organik ürün üreticimiz bunu anlamakta güçlük çekiyor.


KONVANSİYONEL TARIM...


- Siz bunca kuralı barındıran sisteme neden geçtiniz?

- 1995'te Değirmen'i açmaya karar verdiğimde çiftlikte henüz organik tarıma
geçmemiştim. Daha doğrusu küçük bireysel denemeler yapıyordum ama kontrol
sistemini henüz tanımıyordum. Ama zehirli tarım yani konvansiyonel tarım
dediğimiz sistemle yaptığım üretim beni çok rahatsız ediyordu. Çünkü
yaptığımız üretimden elde ettiğimiz kazanç gübre, ilaç, sürekli değişen,
sürekli miktarları artan zehirli ilaçlar, tohumlar gibi toprağımızı da
öldüren, emeğimizi yok eden birtakım şeylere gidiyordu ve toprak sürekli
cansızlaşıyordu. Verim düşüyordu.

- Konvansiyonel tarım anladığım kadarıyla kârlı değil.

- Toprağı bitirinceye kadar çok kârlı. Sürdürülebilir değil. Temiz bir
toprakta başlayan bir konvansiyonel tarım 10-15 hatta 20 yıl ihya eder. Ama
toprağı, suyu bitirir, çevreyi bitirir. İnsan sağlığını zaten umursamıyor.
Sadece tokluk yaratmak adına yapılan çok saldırgan, bencil ve adil olmayan
bir üretim biçimi. İnsana, suya, toprağa, hayvana, çevreye karşı büyük hata.


- Hangi özelliğinizdi sizi bu kadar inançlı kılan?

- Çocukluğum Antalya'da büyükannem ve büyükbabamla geçti. Dedem Antalya'da
narenciye bahçelerinin ilk kuruluşunda bulunmuş. Anneannem için solucanlar
kutsal hayvanlardı. Dokunulmaması ve zarar verilmemesi gerekirdi. Dışkıları
ve toprak içinde yaptıkları hareketle toprağı kabartan, havalandıran,
besleyen hayvanlar. Anneannem onlara "bizim bedava kazmacılarımız" derdi.

Örneğin uğurböcekleri. Onlar da inanılmaz zararlı böcek yiyen hayvanlar.
Günde 1 milyon yaprak biti yiyebiliyor. Ağaçlardan ihtiyaçtan fazlası
koparılmazdı. İhtiyacın kadar tüket bilincine sahip bir ailede büyüdüm.
Bizden sonraki yaşamlara doğru kullanılmış miraslar bırakmamız gerektiğine
inanıyorum. Organik tarım bu anlamda benim bireysel felsefeme uyan bir
sistemdi.

- Buranın üretim kapasitesiyle ilgili bilgi verir misiniz?

- 2 bin dönümlük bir alan işliyoruz. Bunun 800 dönümlük kısmı zeytinlik. Yağ
zeytini. Yüzde 90'lık kısmı. Aşağı yukarı 150-200 dönüm civarında şaraplık
üzüm bağlarımız var. Kabarne, Merlo ve Şiraz ve Şardone olmak üzere 4 çeşit.
Yerli cins sofralık üzüm bağlarımız da var. Meyve ağırlıklı alanlar var.
Badem, ceviz alanları var.

- Baharatlar da gördüm satış mağazanızda...

- Arazideki makilik alanları hiç ellemedik. Doğal. Biz o arazileri
aldığımızda. Tarıma açmadık. 100 dönümlük kısım. O alanlardan toplanıyor çay
ve baharat türü bitkiler. Sebze bahçelerimiz var. Seracılığa da yakında
başlayacağız. Organik seracılıkla ilgili de fazla bilgim yok ama dedemin
seralarını, ne yaptığını çok iyi biliyorum. Dedemin yaptıkları birçok konuda
olduğu gibi yine bana rehber olacak. Süt hayvancılığı yapıyoruz. Ekin
tarlalarımız var geleneksel tohumlar kullanıyoruz.

- Marka adınız Yerlim. Neden?

- Yerli malı yurdun malı anlayışıyla büyüdük. Yabancı marka adı çılgınlığını
paranoya olarak görüyorum. Buna bir karşı duruş. Yerli üretimin ne kadar
değerli ve zengin olduğunu vurgulayan bir isim.

- Son yıllarda organik ürün tüketimi talebinde ve bilincinde artış var
sanırım.

- 10 yıl önce bir makale yazmıştım ve yazdıklarım konusunda çok
eleştirildim. Yararlandığım kaynaklar bilimseldi. Özü şuydu: Takip eden 10
yıllık süre içerisinde insan ölümlerinin yüzde 70-80'i kanserden olacak.
Doktorlar şu anda yüzde 60 diye açıklıyor ama bence üzerinde. Bu yüzde 70'in
de yüzde 80'inin nedeni yenilen sağlıksız gıdalar. Yani 4 kişiden üçü kanser
olacak. Bu 3 kişiden ikisinin kanser nedeni gıdalar olacak. Bu orana gıda
kaynaklı kalp damar hastalıklarını da eklediğimizde, ölümlerin yüzde 80
hatta 90'nının yenilen gıda kaynaklı olduğunu görüyoruz. Özellikle
konvansiyonel tarımcılar beni şiddetle eleştirdi.

Ben artık insanlara organik gıda tüketmeleri gerektiğine dair hiçbir şey
söylemiyorum. "Organik gıda ne zaman ucuzlayacak da biz de yiyeceğiz"
diyenlere de şu yanıtı veriyorum; "Asla tüketemeyeceksin. Çünkü organik
gıdalar asla senin değer yargıların doğrultusunda ucuzlamayacak." Çünkü
organik gıda pahalı değil. Çünkü organik gıda o kadar zor üretilen o kadar
değerli bir ürün ki 10 lira olması gerekirken, insanların bilgi ve alım gücü
yetersizliği nedeniyle ben bu ürünü 2 liraya satabiliyorum. Çünkü muadili
konvansiyonel ürün 50 kuruş. Haksız rekabet var. Maliyeti 10 kuruş o 50
kuruşa satıyor. Benim maliyetim 1.90 kuruş 2 liraya satıyorum. Dolayısıyla
tükettiğin konvansiyonel ürünlerin niteliğine ve tükettiğin miktara bak.
Daha nitelikli ürünü daha az tüketerek yaşayabilirsin. Bir kilo elma yemek
zorunda değilsin. İhtiyacın günde yarım elmadır. Elma, armut, ayva gibi
yumuşak çekirdekli meyvelerden birinden yarım tane bir gün boyunca
yeterlidir. Dünya aslında tüm dünya nüfusunu ekolojik organik olarak
doyuracak potansiyele sahip. Açgözlülüğü doyuramaz. Bana bu soruyu
soranlara? Günde kaç litre kola içiyorsun? diyorum. Çünkü 1 litre kola 1
kilo organik elma.



Bu haber 2,158 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,666 µs