bambaşka hayat! | " /> bambaşka hayat! | "/>

En Sıcak Konular

Sunulana inat bambaşka hayat!

14 Ağustos 2009 11:09 tsi
Sunulana inat bambaşka hayat! İşte dünyadan ve ülkemizden daha mutlu, huzurlu, sağlıklı ve daha insani yaşamak için alternatif arayış hareketleri.

Yeni Aktüel Dergisi, kapsamlı bir dosya olarak sunulan çalışmada, "sunulana inat bambaşak bir hayat" talep eden kardeş organizasyonların çalışmalarını tanıtıyor. Ali Şeriati'nin "Gökyüzünün bile üzerine merhamet gözyaşları döktüğü mağrur. Su içmek için denize baş eğmemiş bir çöl çocuğu" diyerek övdüğü ve ömrünün sonuna kadar hayat tarzında değişiklik yapmayan örnek şahsiyerleden Ezuzer r.a.'ın ele alındığı haber...

Modern hayat ve teknolojinin nimetlerini kimse inkâr etmiyor. Ama doğal, sağlıklı, ekolojik, insan yaratılışına uygun daha sade bir hayat ve dünya için yola çıkanların sayısı giderek çoğalıyor. Kiminin amacı dünyayı felaketlerden korumak, kiminin daha sağlıklı yaşamak. Kimisi huzuru arıyor, kimisi varlığını anlamlandırmayı. İşte dünyadan ve ülkemizden daha mutlu, huzurlu, sağlıklı ve daha insani yaşamak için alternatif arayış hareketleri.

Hükümdarın biri çaresiz bir hastalığa yakalanır. En iyi hekimlere, devrin en bilge alimlerine başvurulur, ancak hiçbir çare bulunamaz. Günden güne eriyen hükümdara son çare olarak başvurdukları kâhinler ve falcılar da medet olmaz. Tüm ümitler kesilmişken, şehre yolu düşen esrarlı bir gezgin derviş bu hastalığın bir tek dermanı olduğunu söyler. "Ne yapıp edilecek, dünyanın en mutlu adamı bulunacak, onun gömleği alınıp hükümdara giydirilecek, hükümdarı günden güne eriten illet ancak böylelikle geçecektir".

Herkes yollara düşer ama nafile; kimse bulamaz o gömleği Muhafızlar tam geri dönmek üzerelerken aralarından biri bir ses duyar, kapıyı aralayıp içeri bakar. İçi de dışı gibi sade bu loş kulübede zar zor fark edilen bir ihtiyar "Ne kadar mutluyum, ne kadar huzurluyum! Tüm bu nimetlerin için şükürler olsun Allah'ım!" diye şükrederek, bomboş sofrasında elindeki bir somun ekmeği yemeğe hazırlanmaktadır. Muhafız sevinçle içeri dalar; içeri ışık dolunca fark eder ki dünyanın en mutlu adamının sırtından alınacak bir gömleği bile yoktur. Muhafız gömlek bulamaz ama bilge dervişin işaret ettiği gömleğin de "sadelik gömleği" olduğunu anlamakta gecikmez.


Hasta hükümdar şifa buldu mu bilemeyiz ama mutluluk, huzur ve sağlığın yolunun sadelikten geçtiğine inanan dünyanın dört bir yanında pek çok insan modern çağın, teknolojinin, süratin ve zamanımıza ait daha pek çok gelişmenin yarattığı rahatsızlıklardan kaçış yolunu kendilerine göre sadelikte bulmuş görünüyorlar. Bazıları çöpten yiyecek toplayarak besleniyor (freeganizm), bazıları "slow city" yani "yavaş şehir" olma yoluna gidiyor. Amaç hep daha az tüketmek.

Bir şeyler yanlış gidiyor

Modern çağın bu baş döndürücü yaşam tarzına teslim olmaya niyetli olmayanlardan biri de Sade Hayat Derneği Başkanı Faruk Günindi. Günindi'ye göre dünyada modern hayatın hâkimiyetine rağmen doğal ve ekolojik olana bir gidişat da var. "İnsanlar bir şeylerin yanlış gittiğini görüyor ve bir şeyleri düzeltmeye çabalıyorlar. İlk önce de tercihlerini değiştirmekle başlıyorlar işe" diyor.

Bir şeylerin yanlış gittiğini düşünenlere göre "otomobiller, plazma TV'ler, internet, kredi kartları, akıllı evler, gelişmiş ev aletleri, dondurulmuş hazır gıdalar, hafta sonu dünyanın herhangi bir yerinde tatil turları, laptoplar, 4x4'ler, cep telefonları, iPhone'lar, uydu ve kablo TV'lerdeki yüzlerce kanal, her yanı saran otoyollar ve daha pek çok şey" insanın derdine derman olamıyor, hatta rahatsızlıkları körüklüyor. Alternatif hayat arayışında olanların birçoğu, sorunun temelini modern hayatta görüyor.

Yazar Dücane Cündioğlu'na göre "modern insanın en büyük sorunu evreni, doğayı, hayatı ve dahi insanı bir bütün içinde algılayamamak." Bu nedenle modern hayata, teknolojiye, sürate karşı daha insani alternatif arayışları son yıllarda çeşitlendi. Bunu homeopatik ilaçlara, doğal beslenmeye, alternatif tıp yöntemlerine, beden ve ruh sağlığı için Uzakdoğu disiplinleri ve tasavvufa yönelimin artışından gözlemek mümkün. 21. yüzyılın nimetleri bazılarına aradıkları huzuru veremiyor. Neticede olağanüstü hızlandırılmış ve yoğunlaştırılmış bir hayata mahkûm olmaktan bıkan, gezegene zarar vermek istemeyen, varlığının anlamını robotlaşmış şehir hayatlarında hissedemeyen pek çok insan şikâyet seviyesinde kalırken doğal, insani, fıtri ve daha anlamlı alternatif bir hayat için "at binenin kılıç kuşananın" diyenler de mevcut.

SEFERİHİSAR "YAVAŞ ŞEHİR" OLMAK İÇİN BAŞVURDU

Yeni Belediye Başkanı Tunç Soyer Seferihisar'ı "Yavaş Şehir" yapabilmek içir kolları sıvadı. Aslında görünen o ki, Seferihisar merkezinin yavaşlamak için çok çaba harcaması gerekiyor. Bu sürece hazır olduğunu söyleyen başkan, hızla projelerini hayata geçirmeye çalışıyor. Seferihisar'ın birbirinden güzel köyleri var Bunlardan biri olan Sığacık, insana gerçekten huzur veriyor.

Bir ekolojik ve ruhsal hayat köyü: Findhorn

Bunların en iyi ve örgütlü örneklerinden bir İskoçya’nın Findhorn kasabası yakınlarında kurulan FindhornEkolojik Köyü topluluğu veriyor. Bir vakıf altında örgütlenen Findhorn, aslında bir eko-köyde yaşayarak bütün-sel eğitim de gören uluslararası bir cemaat. Amaçları, sürdürülebilir pozitif bir gelecek vereni bir insanlık bilinci oluşturmak. Cemaatin İskoçya'daki teşkilatlı eko-köyünde tüm dünyadan 400 kişi ve binlerce ziyaretçi yeni, alternatif bir hayatın peşinde koşuyor.

Asıl amaçları kendi içlerine dönmek, bilgeliğe ulaşmak, barışçı ve tabiatla uyumlu yaşamak. Ancak topluluğu, örneklerine ABD'de rastlanan çiftliklere kapanarak tuhaf ve eklektik mistik bilgilere dayanan tarikatlarla karıştırmamak gerekiyor. Aslında doğal ve sade hayatla beraber hayatın tümüne dair bilgece bir arayışta olan ekolojist bir topluluk bu. Dünyanın insanı özbenliğine yabancılaşman karmaşasından uzaklaşarak bir köyü kendilerine üs olarak seçip 1962'den beri doğa ve insanlarla uyum içinde yaşama yolunu aramayı yeğlemişler.

Öncülerinden Margaret Mead'ın "Kendini hasretmiş küçük bir insan topluluğunun dünyayı
değiştirebileceğinden asla şüphe etme, çünkü zaten hep böyle olmuştur" düsturundan hareketle kendileriyle beraber bir gün diğerlerinin de daha içsel, daha sade ve uyumlu bir hayatı yakalamasını umuyorlar.

Milyarların hayatını adeta işgal eden bilgi kirliliğinden beyinlerini, deterjan ve kimyasallardan tenlerini, genetiği değiştirilmiş gıdalardan vücutlarını, hiç rahat vermeyen görüntülerden gözlerini, beş dakika sonra bir şey ifade etmeyen bilgi ve magazin bombardımanından zihinlerini korumak için modern insanın nimet kabul ettiklerinden vazgeçerek mutlu ve huzurlu olmaya  çalışanlar...  

Psikiyatr  Dr. Mustafa Merter "900 Katlı İnsan" kitabında bu durumun sebebi hakkında ipuçları veriyor: "İnsanoğlunun giderek maddi dünyaya egemen olmasıyla tanrısız tanrılaşma dönemine girildi. Akıllarına güvenerek cesaretle bu okyanusa açılan Batı dünyası ilk bakışta şaşırtıcı biçimde olumlu gelişmelere sahne oldu. insan, tabiat güçlerini kontrol altına alıp aya ayak bastı, elektrik ve nükleer güçleri kullanarak coşkulu bir ilerleyiş kaydetti". Merter'e göre insanın maddi dünya ve eşya ile ilişkisine baktığımızda dehşet verici tablolarla karşılaşıyoruz: Gezegenimiz göz göre göre yok edilmek isteniyor...

Sade hayat

Batı'daki kadar organize olmasa da bizde de bu gidişe demek için diye harekete geçenler var. Sade Yaşam Grubu, Sade Hayat Derneği, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi bunlardan bazıları.

Alternatif hayat arayışlarının en orijinallerinden biri, ülkemizde giderek yükselişe geçen "Sade Hayat". Sade Hayatçılar her açıdan yapay, zararlı ve insan yaratılışına aykırı unsurlarla dolan hayatın etkilerinden beden ve ruh sağlıklarını muhafaza edebilmek için ihtiyaç duydukları her şeyi mümkün olduğu kadar katışıksız ve doğal şekilde yapılmış olanlardan kullanmaya çalışıyorlar. Sade Hayat hareketi asıllı hekim Aidin Salih'in tamamen doğal doğal, bitkisel ve geleneksel metotlardan yola çıkarak önerdiği Tıbb-ı Nebeviye dayanan, dini referanslı, ancak herkesin yararlanabileceği bir sağlıklı yaşam disiplinim öngörüyor.

Her ne kadar bu hayat tarzı ile birlikte Aidin Salih'in tamamen doğal tıptan beslenen yaklaşımlarını destekleyenleri bu dernek çatısı altında birleşseler de söz konusu olan bir topluluktan çok, aynı düsturlarla yaşamaya çalışan birbirinden farklı binlerce birey.

Sade Hayat'çılar kendilerini salt bir ekolojist, çevreci, doğal hayatçı ya da basitlik yanlısı olarak görmüyorlar. Yiyecek-içecekler kadar, giyeceklerini kullandıkları deterjan, sabun gibi her türlü maddeyi de tamamen doğal olanlardan seçmeye çalışıyorlar. Hayatlarına soktukları her şeyin mümkün mertebe en doğal şekilde üretilmiş, hiçbir endüstriyel işleme tabi tutulmamış, hiçbir kimyasalın karışmadığı, kendilerine ve tabiata zarar vermeyen, temiz ve helal şeyler olması şartını arıyorlar.

Yiyeceklerin genetiği değiştirilmemiş olması, tarım ilacıyla temasının olmaması ve organik olması da en başta gelen kurallarından. Ambalajlı ürünlerden de uzak duruluyor. Bu kriterlere uygun ürünleri bulmak günümüzde neredeyse imkânsıza yakın olduğundan, bazen bireysel bazen de organize biçimde, doğrudan bu şartlara uygun üretilmiş ürünleri bulmaya çalışıyorlar.

Bu amaçla onlara hizmet veren birkaç aktarın yanı sıra son dönemlerde Sade Hayat Derneği'nin ön ayak olmasıyla sadece doğal ve katışıksız malzeme ve yiyeceklerin satıldığı bir "Sade Pazar" da açmışlar.

İnternette bir araya geldiler

Sade Yaşam Grubu ise Sade Hayat Derneği'nden biraz daha farklı. Onlar 2001'de internet ortamında Veli Sırım'm öncülüğünde biraraya gelmişler. Çoğu birbirinden farklı yaşam tarzlarından geliyor ama hepsinin ortak paydası, ihtiyaçları kadar tüketip, hayatı sadeleştirmek. Her ay bir kez buluşuyorlar, bazen bir seminerde bazen de Darülaceze'ye yapılan bir ziyarette...

Veli Sırım süreci şöyle anlatıyor: "Sadelik arayışı geri dönüş demek. Bu tür hareketler, tüketim alışkanlıklarının zirve yaptığı ABD, Kanada gibi ülkelerde ortaya çıktı. Bir süredir bizde var ve sadeleşme hareketi gittikçe yaygınlaşıyor. Sade olmak zor bir şeyedir. Ama sadeliğin de sınırı yoktur, ben sade oldum yeter artık diyemezsiniz. Sadelik sadece alışveriş yapmakla ilgili bir kavram değil, çok yönlü."

Grubun bir araya gelmesinde ve düzenli olarak görüşmesinde en büyük payı olan üye ise "komşuluk uzmanı diye tanımlayabileceğimiz Kadri Patı) Aslen Mardinli olan ve yöneticilik yapan Patır, yoksulluk içinde geçen çocukluğundan beri sade yaşayarak, israf etmeyerek bugün mutlu olduğu bir yaşama ulaştığını söylüyor. Oldukça pratik ve sevimli kuralları olan Patır felsefesini şöyle anlatıyor. Sade yaşam fazlalıklardan arınmak dernek benini için Beyinde ve düşüncede sadeleşmedikçe eşyadan arınmak çok bir şeyi çözmez. Ekonomik kriz var ama bu kriz birdenbire çıkmadı... Önce dostluk, güven, samimiyet krizleri yaşandı." Kadri Patır'ın evde uyguladığı ekonomik sistem de oldukça ilginç: "28 yıldır evliyim ve 28 yıldır evde maaş sistemi uyguluyorum. Bütçe yapıyorum, aynı devlet bütçesi gibi. O bütçede ailece bir yıl içinde neler yapacaklarımız belli. Kaç kere sinemaya gidilecek, ne zaman ayakkabı alınacak. Yedi çocuğum var, hepsinin maaşı var. Oturup ay başında herkesin parasını dağıtırım.

Borçla, kredi kartıyla iş yapmam. Param neye yeterse o. İsraf hiçbir konuda olmamalı, konuşurken de televizyon seyrederken de. Sohbet ederiz, oyunlar oynarız, yarışmalar yaparız. Bütün bunları komşularıma da anlatıyorum. Şu anda oturduğumuz binada herkes biri birini tanır. Bütün koşularla bayramlaşmadan kimse binayı terk etmez. Güzel bir sofraya asla yalnız oturman, mutlaka misafir isterim. Misafirliğe gittiğimde de iki çeşitten fazla yemek istemem.

Bisiklet pedalı çevirerek elektrik

Grubun 18 yıllık bankacı üyesi Tiilay Ararat sadeleşmek konusunda daha iddialı. Ararat'ın sadelik arayışı sekiz yıl önce Sade Yaşam Grubu'yla birlikte değişmeye başlama, kısa bir süre sonra da 10 arkadaşıyla birlikte! bir eko-köy kurmuş. Bu küçük grup, salçasını, sabununu, zeytinyağını kendisi yapıyor. Ekim yapmıyorlar, doğa ne verirse onu tüketip, kalanını uygun biçimde saklıyorlar. "Doğaya hiç müdahale etmiyoruz, toprağı derin kazmıyoruz, işi doğaya bırakıyoruz. Ne verirse onunla besleniyoruz. Bir bisikletimiz var, dinamoya bağladık, biz pedal çevirdikçe elektrik üretiyor, o elektrikle bahçeyi aydınlatıyoruz. Tüm temizliği külle yapıyoruz." Bu grup teknolojiden ve tüketimden kaçmıyor ama büyülü cümleyi Makine Mühendisi Yüksel Baydar söylüyor: "Mutluluğun yolu doğaya yakın olmaktan geçiyor. Elbette tüketeceğiz ama, gerektiği kadar." Muhasebeci Olcay Aydın, grubun en çok tüketeniymiş anlattığı kadarıyla: "Sürekli tüketiyordum ama mutsuzdum. 13 tane kredi kartım vardı. Oğlum da öyleydi. 'Lüks severim' diye çığlıklar atıyordu. Zamanla o da etkilendi; 11 zayıfı varken şimdi teşekkür getiriyor, mutlu bir çocuk oldu. Ailem de benim gibi; bir sofra kurulur 50 çeşit olur hâlâ ikna olmayız. Geçenlerde arkadaşım geldi üç çeşit yemek yaptım. Lezzetli yemekleri yedi; 'doydum' dedi."

Tüketime savaş açanlar, sadeleşmek için çaba harcayanlar böyle diyor. Elbette tüketmeden yaşamak mümkün değil ama belki durup bir düşünmek gerek ne dersiniz? Belki Sade Yaşam Grubu'nun tiyatrocu üyesi Ziya Oktay"ın dediğini demek gerekiyor. İzole olmayalım, sadece
valınlaşalım."

YTÜ İnsan Ve Toplum Bilimleri Öğretim Üyesi Dr. A. Teyfur Erdoğdu: "İslam Tarihinde Sade Hayatçıların Piri: Ebu Zer"

İslami gelenekte her mesleğin bir piri vardır. Ebu Zer de hiç şüphesiz mütevazı yaşamıyla sade yaşamayı seçenlerin piri olmaya layık belki de tek isimdir. Zira Hz. Muhammed, onun için "Ebu Zer yeryüzünde İsa b. Meryem'in zühdüyle (debdebeden uzak yaşama) yürür" demiş ve ona Mesihü'l-İslam lakabı takmıştır. Ebu Zer bazılarınca İslami sosyalizmin önderlerinden kabul edilir.

Onun sosyalist olduğunu söyleyenler, diğer sahabelerin aksine ihtiyaç fazlası malın Allah yolunda harcanması gerektiği şeklindeki sözlerine dayanıyorlar. Ne zaman ki halk büyük maddi sıkıntı içine düşer o da böyle bir içtihatta bulunmaya başlar. Kısaca bu görüşünden yola çıkarak onun sosyalist olduğunu ileri sürmek hadiseyi oldukça saptırmaktır.

Ebu Zer kendi sözleriyle hedefi şöyle tayin ediyor: "İnsanın helal rızk kazanmak ve ahireti elde etmek için yaşamasından başka üçüncü bir hedef zarardır." Formül bu kadar basit: Sade ve mütevazı bir hayat sürmek. Yaptığı küçük bir kusurdan dolayı bağışlanma dileğiyle bir zencinin ayaklarına kapanacak kadar tevazu ve hizmetçisiyle aynı elbiseyi giyecek, aynı yemeği yiyecek kadar sade, evinde bir günlük nafakadan fazlasını fakirlere dağıtacak kadar da cömerttir.

Ebu Zer'in de sonu debdebeli hayatı kınayanların sonu gibi (Sokrates'in baldıran zehri içerek ölmek zorunda kalması gibi) yalnız ve biraz da acılı biter. Suriye valisi Muaviye ve emirlerin yeni fethedilen yerlerin âdetlerine uyarak fazla harcama yapmalarını ve çok sayıda fakir Müslüman olmasına rağmen zenginlerin mal istiflemelerini şiddetle eleştirdiği için Muaviye tarafından önce halktan uzak tutulmaya çalışılır daha sonra çöle çekilmek zorunda bırakılır. Orada da küçük bir kulübe içinde sade bir hayat sürdükten sonra cenazesi yakından geçmekte olan bir kafile tarafından kaldırılır ve evinde kefen için yetecek bez bulunmadığı için kafileden birine ait bezlerle kefenlenip defnedilir.

Ülkemizden Bir Ekolojik Hayat Hareketi: Buğday

Buğday Derneği Başkanı Victor Ananias: "Dengeyi Yeniden Kurmaya Çalışıyoruz"

1990 yılından beri devam eden Buğday hareketi doğal ve ekolojik yaşamın öncülerinden. Ekolojik bütüne saygılı bir toplum hayali besleyen bu hareketin mensupları kişisel hayatlarını ekolojik kılmanın yanında "örnekler oluşturma", "var olana destek olma" ve "bilginin dolaşımını sağlama" misyonunu da üstlenmiş. Niyetlerini "tek tek bireylerde ve bir bütün olarak toplumda ekolojik yaşam bilinci ve duyarlılığı oluşturmak; ekolojik dengelerin geri dönüşü olmayacak hız ve biçimde bozulması sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm yolları sunmak ve doğa ile uyumlu yaşamı desteklemek" olarak özetleyen Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Viktor Ananias bu amaçla pek çok köyde projeler başlattıklarını anlatıyor.

Siz de zamanın getirdiklerini sorgulayıp çözüm arayanlardan ve bunu fiilen gerçekleştirenlerdensiniz.
Nimetler zaten verilmiş; tabiatta her şey verildiği haliyle zaten birer nimet. Her yaşam aslında doğal olarak kendine yeterli olacak ve birbirini destekleyecek şekilde dünyaya geliyor. Bunun yanında insanlığın bilim ve teknolojiyle elde ettikleri bazı kolaylıklar bizim için her zaman nimet olamıyor. Biz tabii ki bilim ve teknolojiye karşı değiliz. Ancak bunlar doğada var olan yaşam döngülerini bozuyor ve gerçek nimetleri elimizden alıyorsa o zaman işin kıymeti kalmıyor.

- "Gelişmelerle beraber bir şeyler de bozuluyor, tersine gidiyor o halde biz alternatif hayat sürmek istiyoruz" mu diyorsunuz?

Bunu demekten çok, uygulamaya çalışanlardanız aslında. Hem bireysel hem de kurumsal olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Buğday Deneği'nin çok çeşitli kurumları da destekleyen 1000 kadar resmi üyesi var. Bizim doğrudan iletişim içinde olduklarımızın sayısı 50 bine ulaştı. Bilgi iletişimi olarak da yaklaşık 1 milyon insana etki yaptığımızı düşünüyoruz. Buğday hareketi 19 yıl önce yaşamın içinden çıkarak başlayan bir harekettir. Doğaya, tarıma, üretime, tüketime ilişkin değerleri daha çok insanın yaşaması için uğraşıyoruz.

- Somut olarak amaçlarınızı nasıl hayata geçiriyorsunuz?

Bizim 16 metrekarelik kendi yaptığımız küçük bir taş evimiz var. Bu evde konukları ağırlıyoruz. Evde elektrik tüketimi gerekmiyor, sepetlerde olan gıdalarımızın üzerini ıslak bezle örtüyoruz. Kullandığımız sebze ve meyveler doğal ve katkısız, doğru bir üretimden elde ediliyor. Sentetik kaplar yerine doğal kaplar ve bölgede üretilen sepetleri kullanıyoruz. Buzdolabı gibi şeyler kullanmayarak enerji de tüketmiyoruz. Bu ev, kullandığımız bu yöntemler zannedildiği gibi teknolojiyi reddetmek anlamına gelmiyor. Ama sepet benzeri daha doğal ve zararsız araçların da bir teknoloji olduğunun anlaşılmasını istiyoruz. Bugün dünyadaki bazı ziraat fakültelerinde karasaban ve yel değirmenine dönülmesi tartışılıyor. Herkesin iyilik ve sağlığı için hayattaki dengeyi yeniden tesis etmeyi arzuluyoruz. Bu sadece şehirden köye göçerek ya da belli bir teknolojiyi reddederek olmuyor.

Bizim, hastalandıktan sonra bizi iyileştirecek şeylerden önce vücudumuzu baştan hasta etmeyecek şeyleri üretmeye ve tüketmeye ihtiyacımız var. Amacımız toplumun sağlıklı kalmasını sağlamak için yapılması gerekenleri önceden yapmak.

Sade Hayat Derneği Başkanı Faruk Günindi: "İşe İlk Önce Yemeğimizi Düzeltmekle Başladık"

- Çağdaş hayat ve gelişmenin getirdiklerine karşı yine bu hayatın içinde kalarak daha doğal, daha insani bir hayatı tercih ettiniz. Neydi sizi bu arayışa götüren?

Modern hayatta yiyip içtiklerinize, giydiklerinize hep başkaları karar veriyor. Artık modern hayatın bizim önümüze koydukları karşısında tercih yapmaya başladık. İnsan daha en başta yediğini doğru seçince fikirleri de düzeliyor. Fikir düzelince fiiller de düzeliyor. Bu şekilde yediğimiz, içtiğimiz ve hayatımıza soktuğumuz her şeyi tabii ve sağlıklı, katışıksız olanlardan tercihe başladık. Bu şekilde yapay, hazır, kimyasal ve genetiği değiştirilmiş gıdaları, deterjanları, kimyasal sabunları, şampuanları terk ettik. Bakın mesela çamaşır makinesi ve deterjan kullanmayınca yumuşatıcı gibi şeyler kullanmıyorsunuz, onu da kullanmayınca böbrek hapı kullanmanız gerekmiyor.

- Peki siz modern hayatın, teknolojinin getirdiği nelerden şikâyetçisiniz?

Bu hayat tarzı yaratılışa, fıtrata hiç uygun değil. İnsanın biyolojisine uygun bir hayat değil. En başta bundan rahatsızız. Ne yiyip içtiklerimiz, ne kokladıklarımız, ne kıyafetlerimiz, ne de kullandığımız araçlar fıtratımıza uygun. Gördüğümüz renkler dahi fıtratımıza uygun olmayan, yapay renkler. Etrafımızı saran kokular da doğal kokular değil. Bu hayatın temposu da yaratılışımıza uygun bir tempo değil.

- Peki yeni hayatınızı yaşamak için nelerden vazgeçtiniz, neleri benimsediniz?

Bütün paketli ürünlerden, endüstriyel gıdalardan, sentetik giyeceklerden ve sentetik olan her şeyden vazgeçtik. Bizi kendine bağlayan ya da hayatımıza suni etkiler getiren her şeyden vazgeçtik. Doğal, işlemden geçmemiş, katışıksız su ve yiyeceklerle vücudumuzun işleyişini de değiştirdik.

- Kendinizi korurken toplumsal hayattan uzaklaşma tehlikesine girmiyor musunuz?

"Herkes yanlış, biz doğru yapıyoruz" demiyoruz. Bizim işimiz o kadar da zor değil. Zira günlük öğünlerimiz bir ya da iki öğün. Çok fazla şey tüketmiyoruz, ancak yetecek kadar tüketiyoruz. Dolayısıyla hiçbir alanda hayatımızda çok fazla çeşit bulunmuyor.

Sınıf Atlamış Tarzanlar

Modernliğin zararlı etkilerinden kaçarak sade ve doğal bir hayat arayışları mimari ve yerleşimde de kendini gösteriyor. Ekoloji ve doğal hayatla iç içe mimari ve hayatın en çarpıcı örneklerinden birisi de Kosta Rika'da uçsuz bucaksız yağmur ormanlarının içinde ağaçlar üzerinde kurulu Finca Bellavista Ağaçevler Topluluğu. 300 dönüm alanda, dev ağaçlar arasına kurulu bu doğal yaşam ortamına ulaşmak haliyle müşkül bir iş. İşin en iyi tarafı da burada: Teknolojinin zararlı etkilerinin buraya gelmesi oldukça zor. Vahşi hayatın tam ortasında doğal kaynakları kullanarak dengeli bir yaşam tarzı oluşturmaya odaklı bir yer burası. Vahşi hayata etki etmeyecek şekilde teknolojik imkânlarla donatılmış. Enerji, güneş ve su gücüden sağlanıyor. Bol yağan yağmurları toplayan bir sistem de su ihtiyacını gideriyor. Ağaçevlerin sakinleri ortak kullanabilecekleri bir bahçe ile geri dönüşüm merkezini de ihmal etmemişler. Finca Bellavista, olağanüstü bir uygulama olarak adeta bir medeniyetten kaçış ütopyası. Ama sakinleri için doğalı korumakla gelişmeyi beraber götürme yolu. Sudan elde ettikleri temiz, sürdürülebilir ve fatura ödemeyi gerektirmeyen enerji gibi medeniyetin diğer nimetlerinden de mahrum kalmak zorunda hissetmiyorlar bu vahşi doğa içinde. Ağaçlar üzerinde kurulu nefis ahşap evleriyle ve ulaşımı sağlayan ağaçtan ağaca asma köprülerle adeta lüks hayat yaşayan Tarzanlar gibiler bu topluluğun sakinleri. Yağmur ormanının ortasında yaşayan bu sınıf atlamış Tarzanların, sahip oldukları yüksek hızlı kablosuz internet gibi nimetler sayesinde isterlerse dış dünyadan kopmama imkânları da var.

Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi Kurucusu Erol Benjamin Scott:

"Tüm Canlıların Hayatı Cehenneme Dönüşmek Üzere"
Patika Projesi'ni hayata geçiren Erol Benjamin Scott, eğitimini yurtdışında almış bir sistem analisti. Fakat bir süredir, Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi adlı bir grupla çalışıyor. Grupta mimarlar, tasarımcılar var. Grubun amacı çevreyle uyumlu sürdürülebilir bir yaşam oluşturmak.

- Projenizin amacı ne, sizi harekete geçiren neydi?

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi biz de bir avuç insan biraraya geldik. Sosyal, ekolojik ve ekonomik açıdan nasıl sürdürülebilir yaşamlar oluşturulabilir bunlara kafa yoruyoruz, doğanın bilgeliğinden bir şeyler öğrenmeye çalışıyoruz. Şu anda insanoğlu bu gezegende yalnız kendi varmış gibi tüm kaynakları sömürmekle kalmayıp insan merkezli bir düşünce yapısıyla tüm dünyadaki canlıların yaşamını cehenneme dönüştürmek üzere. Üstelik bizden sonraki kuşakların gereksinme duyacağı her şeyi de tehlikeye atıyorBir şeyler yapmak için yalnız 20-30 yılımız olduğunu söylüyor bilim adamları. Bu bizim her sabah ne yapabiliriz sorusuyla kalkmamıza neden oluyor

- Var olan durumu nasıl değerlendiriyorsunuz, önerileriniz neler?

Şu anda dünyanın en önemli sorununun küresel ısınma olduğunda artık herkes hemfikir. Bence bu ciddi sorun kullanılarak insanlığın kendine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu sorunu insanlık olarak çözebilirsek zaten dünyamızla ve kendimizle daha barışık yaşamayı da öğrenmiş olacağız. Sanırım başlangıç noktamız, şehirlerdeki doğaya yabancılaşmayı kırıp, şehirde bile doğanın parçası olduğumuzu hatırlatan doğadaki döngüleri oluşumları taklit eden sistemler ve alanlar oluşturmak.

- Bireysel ve toplumsal olarak daha iyi yaşamak için ne yapmamızı önerirsiniz?

Daha yalın yaşamamız gerekiyor: Bugün var olan tüketim çılgınlığına hiçbir kaynak dayanamaz. Eğer reklamlarda / filmlerde gördüğümüz yaşantı tarzlarını devam ettirirsek beş-altı dünyaya daha gereksinmemiz var ve bu tüketim hızıyla küresel ısınmayı durdurmamız mümkün değil.

Kendi başımıza yapacaklarımız sınırlı olduğuna göre muhakkak örgütlenmeliyizAnadolu gibi yerel değerlerin bizlerin her zaman yanımızda olduğunu, bizden önceki kültürlerin bize enerjileriyle / bilgelikleriyle destek olduğunu hiç unutmamalıyız.

- Sizler bu durumda neler yapıyorsunuz?

Dünyada bazı insanlar var ki el kremlerini bile ellerine soğuk sürmemek için krem ısıtıcısı alıyorlar. Bazılarıysa ekolojik ayak izlerini arttırdığı için et yemek yerine yalnızca meyvelerle beslenme yolunu seçiyor. Bu farklı yaklaşımlarda bizler yalnızca yaşadıklarımızla örnek olmanın dışında Patika'yı tüm alternatif hareketler için deneyim/öğrenim merkezi haline dönüştürmek için çalışıyoruz.

Çocuk kamplarından dans kamplarına, yoga kamplarından Permakültür kamplarına kadar pek çok alanda tasarımlar yapıyoruz. Daha yolun başındayız. Projelerimizde daha çok çocuklara / gençlere yani gelecek kuşaklara yönelmeye çalışsak da yapmaya çalıştığımız her kesimden insanı harekete geçirebilmek.

(Necla Bayraktar-Birol Biçer, Yeni Aktüel 2009 Sayı 197)

 



Bu haber 1,399 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,293 µs