En Sıcak Konular

Biz tüketmezsek onlar üretemezler!

30 Temmuz 2009 16:53 tsi
Biz tüketmezsek onlar üretemezler! "Üretmezsek üretenler ülkeyi istila ediyor ve sizi hızlı ve sessiz adımlarla kendilerine bağımlı hale getiriyor. Böylece vatandaşın emeği, kazandığı para kendi ülkesinin gelişiminde değil ithal ülkelerin gelişiminde kullanılıyor"

Nihal Güven'in yazısı...

BİZ TÜKETMEZSEK ONLAR ÜRETEMEZLER

Çok değil birkaç sene önce domatesi, salatalığı satın alırken önce kokusunu sonra tadını alırdık. Yine de onu bile beğenmezdik. Dalından kopartacaksın, yemeye kıyamazsın koklamaktan derdik. Karpuzu kestiğinizde, bazen kabak ta çıkardı ama karpuz gibi karpuzdu, tadıyla kokusuyla Diyarbakır’dı Diyarbakır. Hele kavunun kokusu pazar yerini bir tılsım gibi sarardı. Şeftali, söylemeye bile gerek yok. Bursaaaaaaa. Bursa şeftalisi. Gürsu Adaköy’de dedemin bahçesinde ağaçlara tırmanarak arsızca patlayana kadar yediğimiz o güzelim mis kokulu, lezzetli mi lezzetli Bursa şeftalisi.

Diyarbakır karpuzu, Bursa şeftalisi, Malatya kayısısı, Anamur muzu, Kırkağaç kavunu, Çanakkale domatesi, Çengelköy salatalığı ve niceleri… Daha sayamadığım onlarca sebze, meyve bu toprakların tohumlarıyla doğal yollardan çoğaltılarak üretilmekteydi. Ve hala üretiliyor. Kendi öz gen kaynaklarımızdan tohumdan, fideden yaptığımız üretimler devam ediyor. Yanlış gübre kullanımı yüzünden tatları biraz kaçsa da bizim meyvemiz, sebzemiz. Olsun düzeltiriz.

Biz millet olarak ithal mala meraklıyızdır. Taklit olsun ama ithal olsun. Mesela güzelim Anamur muzu. Ne oldu biz daha küçük yaşlardayken Çikita muz ithal edilmeye başlandı. Çikita moda oldu. Azıcık inceleme yaptım.

Aslında bir bakıma ithalde haklıydık da. Çünkü muz üretimimiz çok düşük tüketimimiz ise yüksekti. Muz Raporu 2008’e (muz.gen.tr) göre;
1994 yılında 12.000 da alanda 30.000 ton üretimle dekara 2.500 kg verim alınırken, 2008 yılında 40.000 da alanda 200.000 ton üretimle dekara 5.000 kg verim alınmaktadır.

2008 yılı sonu itibariyle üretim 200.000 ton iken Türkiye muz ihtiyacı 300.000 ton civarındadır. 100.000 ton muz ithal edilmektedir. Peki, bu ithalatın ne kadarı resmidir? 2007 yılı rakamları ile 18.000 tonu resmi yolla ithal edilmiştir. 82.000 ton ise kaçak yollarla getirilmiştir. Garip ama her şeyde durum böyle. Kaçak muz, kaçak et derken yine denetimsizlik, yine vurdumduymazlık başrolde.

AZMAN VE ŞİMŞEK, ÇİKİTA'NIN YOLUNU KESMEYE HAZIRLANIYOR

Ama güzel bir haber de var; yerli muz üzerine yapılan çalışmalar güzel sonuçlar veriyor ve çeşitlerin verimlilik oranları arttırılıyor. Azman ve Şimşek adıyla geliştirilen iki yeni yerli muz türü ile yerli üretici Çikita’nın yolunu kesmeye hazırlanıyor. Bu da yılda yaklaşık 350 milyon TL’nın yurt dışına akmasının önleneceği anlamına geliyor.

Demek ki ne oluyormuş? Ekersen bağ ekmezsen ithal oluyormuş. Dünyanın en pahalı ve kıymetli arsasında oturan bizler elimizdeki cevherin farkına varmaya başladık aslında. Üretim yapmaya üretmeye çalışıyoruz. Üretmezsek üretenler ülkeyi istila ediyor ve sizi hızlı ve sessiz adımlarla kendilerine bağımlı hale getiriyor. Böylece vatandaşın emeği, kazandığı para kendi ülkesinin gelişiminde değil ithal ülkelerin gelişiminde kullanılıyor.

Cumhuriyetin ilanı ile yepyeni bir dönem ve yepyeni bir ülke doğdu. Yeni dönemde yeniden inşa edilen ülke Fransız Devrimi ve ardından gelen Sanayi Devrimi ile demokratikleşmede ve sanayileşmede bizden 100-150 yıl ileride bulunan ülkelerden belli ürünleri ve üretim araçlarını ithal etmemiz bu kadar kısa bir sürede aradaki farkı kapatmamız için mecburi bir süreçti. Tabi ki bize balık tutmayı öğretmediler, balığı tutmuşlardı ve nasıl tutulacağını öğretmeleri bizim gibi güzel bir pazardan mahrum olmaları demekti. Ama biz önce taklit ederek sonra geliştirip üreterek balık tutabileceğimiz öğrendik. Biz hala birçok ülkenin pazarıyız. Ama birçok ülke de bizim pazarımız. Ve pazarımız gitgide büyüyor. Büyüyecek de. Bugün sanayi alanında ve ürünlerde dünyanın birçok ülkesi gibi biz de Çin’in istilası altındayız. Tarım ürünlerinde ise yıllardır suni gübrelerle bozduğumuz çölleştirdiğimiz topraklarımız şimdi de Genetiği değiştirilmiş ürünlerin (GDO) istilasına hazırlanıyor. Öyle ki doğal olmayan her yapının vücutta kanser yapıcı etkisi olduğunu veya kalıntı bırakarak gelecek nesiller de şekil bozuklukları ve hastalığa yatkınlık gibi ortamlar yarattığını artık biliyoruz.

GDO'LAR DAYATILIYOR

Önce sera ürünleri girdi hayatımıza. Dışı kırmızı ama içi boş domateslerle tanıştık. Sonra hormon kavramı girdi. Sera üretimi benimsendi ve sera ürünlerini tüketiyoruz. Pek tadı tuzu olmasa da hala kışın ortasında domates tüketen azımsanmayacak kadar yoğun bir tüketim var. Ama yıllar içinde sera üretimimiz de gelişti iyileşti ve kaliteyi yakalamak için elimizden geleni yapıyoruz.

Şimdi ise GDO’lar DAYATILIYOR. Ve işin kötüsü 1998'den beri çoğunluğu bize mısır ve soya ürünleri olarak yedirilen bu canavarlar şimdi topraklarımızı istila etsin diye özel yasalar çıkartılıyor. Tabi bu reform gibi gösteriliyor. Ve bu tohumları getiren şirketler ve zirai mücadele ilaçlarını üreten şirketler evlilikler yaparak bereketli topraklarımız ve insanımız üzerinde yeni oyunlar oynanmaya hazırlanılıyor. GDO’lu tarım Almanya ve Bulgaristan'da uygulanmaya başlanmış fakat kısa bir süre sonra tamamen yasaklanmıştır. ABD’nin baskısıyla Irak’ta GDO’lu üretim mecbur bırakılmıştır.

Bitki çeşitliliğine bakıldığında Türkiye’de bu rakam 11.000 iken Avrupa kıtasında 14.000’dir. Böylesine bir çeşitliliğin olduğu ülkemizde genetiği değiştirilmiş ürünleri ekmek, bunları tüketmek intihardır.

TMMOB yayın organı ÖLÇÜ 2005 Nisan sayısında yer alan bir anekdot çok ilginçtir: Açlıktan insanları ölen Afrika ülkelerden Zambia’nın yöneticileri ABD’nin genetiği değiştirilmiş ürünlerinden oluşan gıda yardımlarına itiraz ederek ısrarla “normal gıda” talebinde bulunmuşlardır. Buna karşılık ABD’li yetkililerin verdiği yanıt; “dilencilerin seçme hakkı olmaz!”

Biz tüketici olarak seçim hakkımızı doğaldan yana, doğadan yana kullanalım. Amerika gibi ülkelerin şirketlerinin lobi yaparak, baskı oluşturarak yerli genetiğimizi öldürmelerine, hastalıklı bir toplum yaratmalarına izin vermeyelim. %100 Türk malı kullanalım, %100 Anadolu genetiğinden gelen.

Biz tüketmezsek onlar da üretemezler.

Nihal Güven
Ziraat Mühendisi
nihalgven@gmail.com



Bu haber 1,154 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,539 µs