En Sıcak Konular

İçeceklerdeki tehlikeli sır...

17 Temmuz 2009 10:40 tsi
İçeceklerdeki tehlikeli sır... Günümüzde gıdanın bir silah olarak kullanıldığı düşünülürse, günümüz içeceklerin de toplum sağlığını bozmakla kalmayıp, genetik yapısını değiştirme gibi büyük bir risk taşıdığını belirterek başlayalım...

Kemal Özer / Gıda hareketi

Günümüzde tüketici süt, ayran, bal şerbeti, bitki ve meyve suları, hoşaf gibi doğal içecekler yerine kola, renkli ve renksiz gazozlar ile toz içecekler yoğun olarak tercih ediyor

Kuşkusuz dünyanın en ünlü içeceği 1886’da ABD’de kurulan CocaCola. Kola (CocaCola) ilk olarak eczanelerde satılmak üzere üretilen bir ilaçken içeriğinde değişikliğe gidilerek 1895’de gizemli bir içeceğe dönüştürüldü.

Tüketicilerin yiyip içtikleri gıda ürünlerinin tüm içeriklerini bilmeleri temel insan haklarından biri olduğu halde tüketiciler, CocaCola başta olmak üzere birçok ürünün içeriğinde ne olduğunu tam olarak bil(e)memekte.

Hâlen kolanın içeriğinde bulunan yedi adet gizli maddeden söz edilmekte. Hakkında öylesine ürkütücü bilgiler dolaşmasına rağmen; alkol, sigara ve diğer madde bağımlılarında olduğu üzere ezici çoğunluk bir türlü bırakamıyor. Neden acaba?

İçeriğinde bulunan maddeleri sadece iki kişinin bildiği ve bu bilgilerin bir banka kasasında saklandığı, bunun da ‘ticari bir sır’ olduğu gibi birçok bilgi dolaşan bu üründen, dünyada saniye de 8 bin, yılda ise 252.288.000.000 (252 milyar 288 milyon) kutu -CocaCola- tüketilmekte. Yani dünyanın CocaCola tüketimi kişi başına ortalama 36 kutu. Pepsi ve diğer yerel markaların tüketimlerini de dâhil ettiğin de yıllık kişi başı ortalama 200-250 kutuluk sadece kola tüketimi ortaya çıkmakta.

Diğer gazlı içecekleri dikkate almazsak sadece kolalı içecekler için yılda 600 milyar ton su kaynağı israf edilmekte. Buna kolalar gibi diğer sağlıksız içecekleri eklersek, ürkütücü boyutlarda su kaynağının birkaç şirket tarafından petrolden pahalı olarak pazarlanması, dünyanın kaynaklarının ve insanların sömürüldüğü görülecek. Türkiye’nin -tarım sulaması hariç- yıllık 7 milyar ton su tükettiğini düşünürsek bir kola firmasının 600 milyar ton su tüketmesi insanlığın ortak kaynağının nasıl sömürüldüğünü gösterir.

Dünyanın birçok bölgesinde insanlar günlük içme suyuna bile erişemezken, verimli su kaynaklarının bu tür sağlıksız ürünler için heba edilmesi, üstelik 0,2 sent sevilerinde mâl ettiği bir ton suyu, 2 bin dolara satması bu sömürünün boyutlarını göstermek için yeterli olmalı.

Öte yandan bugün dünyanın taşınabilir su kaynaklarının yüzde 25’inden fazlası tek başına ‘The Coca-Cola Company’ firmasının elinde. Hindli aktivist Vandana Shiva’nın da ifade ettiği gibi, bu durum bile tek başına büyük bir insan hakları ihlalidir ve umuma ait olan yeryüzünün su kaynaklarının bir şirketin tekeli geçmesi, Türkiye Cumhuriyeti de dâhil devletlerin bu büyük firmaların su kaynaklarını keyfine göre kullanıp bir milyon kat kârla satması için bekçilik yaptığı ortada. Kaldı ki bu tür firmaların tüm suları yasal yollarla elde edip etmediği ayrı bir konu iken, bu firmaların faaliyet gösterdiği bölgelerde su sevilerinde çok büyük düşmeler yaşanmakta ve içme suyu temininde zorluklar ile maliyet artışları ortaya çıkmakta. Doğal olarak bu bedelde yerli halklara ödetilmekte.

Peki, bu durumda suçlu sadece devletler mi? Elbette bu tür alkollü olması da bir yana sağlıklılığı tartışmalı ürünleri suya tercih eden bizler masum olabilir miyiz? Acaba başımızı iki elimizin arasına alıp kendi suçumuzu ne zaman itiraf edeceğiz?

Hâlbuki tüm devletlere düşen, tüm yer altı ve yer üstü kaynakların tekellerin eline geçmemesi ve doğru bir şekilde kullanılmasını sağlamak. Bugün bunu yaptıkları söylenebilir mi?

Kola ülkemize 1964 yılında, Mason Dolaksızoğlu Süleyman Sami Gündoğdu (Demirel)’in has adamı, Kadir Has tarafından getirilir. Bunun hatırına olmasa da Plevne kahramanlarımızdan Abdülezel Paşa’nın adı İstanbul’un büyük caddelerinden birinden silinerek, bu illeti Anadolu halkına bulaştıran Kadir Has’in ismi verildi. Üstelik bu hata, Kadir Topbaş tarafından ecdada ve tarihe karşı kadirşinaslık böyle olur dercesine yapıldı.

Kapitalizm ve Amerikan emperyalizminin sembolü haline gelen birkaç üründen biri olan kola, ikinci dünya savaşından sonra ABD devletinin de katkılarıyla başta Avrupa olmak üzere tüm dünyayı sarar. 1990 başlarında sona eren soğuk savaş sırasında girişi yasak olan, eski Sovyetler Birliği toprakları ile başta Doğu Avrupa ülkeleri olmak üzere bu bloğa bağlı diğer ülkeleri de istila ederek tam bir hâkimiyet kurar.

1905'e kadar resmen kolaların içeriğinde kokainden elde edilen bir maddenin varlığı kabul edilmekte iken, içeriğinde halen bu maddelerin varlığı iddialarının devam etmesine rağmen yok gibi gösterilmekte. Ancak Red Bull isimli kola içeceğinden Almanya’dan sonra Hong Kong’da da kokain bulunması üzerine geçen ay yasaklandığı gerçeği üzerinden gidilir ise, bu ürünlerin gerçek içerikleri maalesef başta Türkiye olmak üzere birçok ülkede etiketine yazılmamakta.  Bununla da kalmayarak mesela Hindistan’da sağlıksız su kaynaklarından kolalı içecekler üretilmesi nedeniyle bu içeceklerde kurşun ve kadmiyum gibi kalıntılar içerdiği tespit edilmiş.

Bugün ilaç üreticisi bile olsa herhangi bir firmanın ürettiği ürünün içeriğini gizleyemez iken kola firmalarının gizlemesi tuhaf değil mi?

İçeriği sağlıksız ve dinlerce tartışmalı hatta birçok kimse tarafından ‘haram’ kabul edilen bu tür ürünlerin, iftar ve sahur sofralarını süslemesi ve insan sağlığını bozması bir yana, insan nesli ve gen yapısı konusunda nasıl bir tahribat ve değiştirme yaptığı gerçeği, üzerinde en çok durulması gereken boyut. Bir yandan GDO’ları konuşurken, bu ürünlerde gizemin yanı sıra içeriğindeki GDO’lu katkı maddelerinin, Ulusal Biyogüvenlik Yasaları ile önlenemeyeceği ortada.

Bu durum bize, ‘GDO’ları Ulusal Biyogüvenlik Yasası ile zapt-u rapt altına alacağız’ söyleminin de içi boş bir cümle olduğunu göstermekte. Konumuz GDO değil gibi gözükse de artık, GDO’nun konu içine girmeyeceği bir dış politika hatta güvenlik konusu bile olamaz. Çünkü bugün GDO’lu ürünler, tüketime sunulan sanayi mamullerin neredeyse yüzde sekseninde en basit şekilde katkı maddesi kılıfı ile girmekte. Bu durum, uluslararası güçlere karşı bağımlılık yapması bir yana, kendi isteğimizle sağlıksızlaştırılma ve kısırlaştırılma operasyonuna tâbi olduğumuzu gösterir.

‘Yine ürktük’ diyenlere ‘bu içecekler yerine doğal içeceklere yöneliniz’ tavsiyesiyle birlikte daha bu ne ki demekten kendimi alamıyorum. Bütün bunlara komplo teorisi diyenlere yine F. William Engdahl’ın “Hayır hayır! Bu bir komplo teorisi değil insanlığa yapılan komplodur!” cümlesini hatırlatmak isterim.

Yine uzadı biliyorum. Fakat bugün bir dostum “Yazılarınızın arası açıldı. Neden yazmıyorsunuz” dedi. Üzerimdeki rehavet bir yana okuduklarımı ve gördüklerimi kaleme almaya bazen yetişemiyorum, bazen de elim varmıyor. Doğrusu oynanan senaryonun dehşeti karşısında insanda mecal kalmıyor... Bir de buna toplumun ölüm uykusu eklenirse gerisini siz düşünün...

Uzun yazıyorsun diyenlere diyorum ki “Yapmayınız ve lütfen beni anlayınız. Bu kirli tezgâh birkaç cümle ile nasıl anlatılabilir ki? Kaldı ki bazen yapsak da, gündelik gelişmelere karşı yazmış olmak için yazı üretmek gibi bir derdimiz yok!

Konumuza geri dönerek diyoruz ki: Çocuğunuza süt içmesini öğütlemeden önce bunu sizin yapmanız gerektiğini unutmamak şartıyla; süt, ayran, hoşaf, şerbet gibi sağlıklı ve besleyici içecekler tercihe yöneliniz. Bunu yaparken bu ürünlerinde endüstriyel olanlarından kaçınınız. Bakmayın siz o köşeleri tutmuş borazanların ‘sokak sütü’ diye küçümsemelerine. İyi kaynatın ve için. Raftan asla süt almayın!

Günümüzde daha çok üretim, daha fazla raf ömrü, daha çok kazanç gibi nedenlerle hiçbir şey gerçeği ve olması gereken gibi üretilmiyor. Zaten dünyanın kirli bilgisi, kaynak alınarak hazırlanan mevzuat hazretleri de bunları öngörür.

Örnek verecek olursak; gerçek ayran, yoğurda su ilave edilerek yayık ya da benzeri yöntemlerle oluşturulması gerekir. Ancak endüstriyel yöntem, yoğurt sürecini atlayıp direkt sütü, katkı maddeleri ile ayrana dönüştürmekte. Gerçekte ayran olmayan bu ürünü, bizler ‘ayran’ adıyla tüketmekteyiz.

Hakikat şu ki, içecek konusunda oldukça zengin bir mazi ve kültürümüz var. Eski günlerin sofralarını, yayık ayranının yanı sıra erik, kayısı, vişne, ahududu gibi meyvelerden yapılan farklı hoşaf türleri süslerdi. Sağlık deposu olmaları, doyumsuz tatları ve albenili renkleri sayesinde sofralarımıza hayat katarlardı. Katarlardı desem de önemsemeyin benim sofralarıma hâlâ hayat katıyorlar!

Seçkin bir misafiriniz gelse ya da siz bir yere misafir olsanız; sultanların içeceği bal, kızılcık, frambuaz, vişne, çilek, gül, karadut benzeri sayısız kaynaktan yapılan şerbetlerin mi yoksa kola türlerinin ikram edilmesini mi isterlerdi ya da isterdiniz? Aslında bu muhteşem doğal içecekler yerine, zararlı ve sağlıksız yapay katkı içecekleri sunmak misafire verdiğiniz değerin nişanesidir.

‘Kola ve benzeri gazlı içecekleri içmeyeceksek ne içelim’ diyenlere yukarıda saydıklarımız yeterli gelmemişse su, çay, kahve, kuşburnu, adaçayı, ıhlamur –yapay tozları hariç– gibi sayısız bitki çayları söylemek ayıp olur.
 



Bu haber 905 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,550 µs