En Sıcak Konular

‘Türkiye'nin GDO'ya ihtiyacı yok!

22 Haziran 2009 11:16 tsi
‘Türkiye'nin GDO'ya ihtiyacı yok! İşte gündemdeki GDO ardındaki gizli amaçlar!

Hükümetin genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimine kapıyı aralaması, tartışmaları da beraberinde getirdi. Doğru bilginin adresi iyibilgi GDO’nun perde arkasındaki gerçekleri yayınlamaya devam ediyor. 

“Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar” kitabı ile gündeme gelen Mebruke Bayram iyibilgi’nin sorularını cevapladı.

GDO'larla ilgili yazdığınız kitabın adı "Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar" aslında her şeyi anlatıyor. Ama okumamış olanlar için, hem bu adın anlamını hem de GDO'nun dünya ülkelerine ne gibi zararlar verdiğini anlatabilir misiniz?

“Genetiği değiştirilmiş gıdalar, çevre ve insan sağlığı için risk içeren, patent vb. uygulamalar nedeniyle ekonomik açıdan da sakıncalar doğurabilecek, çiftçi ve tüketici haklarını hiçe sayan uygulamaların hayata geçirilmesine yol açan gıdalardır.

Gıdalar, tarımda makineleşmenin, sentetik kimyasal ilaç ve gübrelerin, yeni nesil tohumlukların kullanılmaya başladığı 1960-70'li yıllara denk gelen "yeşil devrim" sürecinden bu yana büyük bir değişim yaşıyor. 90'lı yıllarda piyasaya sürülmeye başlayan genetiği değiştirilmiş gıdalarla birlikte bu değişim daha da hızlandı. Daha fazla ürün elde etmek uğruna yapılan işlemler gıdaları olduğundan başka bir şeye dönüştürmeye başladı. Gıdaların içeriği dahi farklılaşmış durumda. Örneğin sebze-meyvelerin içerisinde doğası gereği bulunması gereken bazı maddeler, "yeşil devrim" ürünü, sözde "yüksek verimli" tohumluklar ve üretim sürecinde kullanılan sentetik kimyasallar sayesinde giderek azalmaya başladı. Gıdanın aslıyla hiç ilgisi olmayan katkı maddeleri ve koruyucu maddelerse giderek çoğalıyor.

Büyük şehirlerde baş döndürücü bir tempo içerisinde yaşayan tüketiciler hangi gıdayı tüketeceği konusunda şaşkına çevrilmiş durumda. Gıdanın içeriği ve besleyiciliğinden çok ambalajı dikkat çekiyor. Oysa ambalajlar bize gerçeği söylemiyor. Örneğin marketten aldığınız süt, yumurta vb. ambalajların üzerinde görünen mutlu hayvanlar gerçekte yok. O ambalajın içindekini üreten hayvan gün ışığını hiç görmeden, kapalı, sıkışık ortamlarda doğasına uygun olmayan bir biçimde yaşıyor.

Yeşil devrim, "gıda miktarını artırmazsak dünya aç kalacak", "açlığı sona erdireceğiz" gibi sloganlarla sunulmuştu. Ancak süreç, endüstriyel üretim yapan, kimyasal girdileri, makinaları üreten şirketlere yaradı. Şirketler büyük kârlar elde ettiler, birbirlerini yutarak büyük devler haline geldiler. "Yüksek verimli" tohumlukları, sentetik tarım ilacı ve gübreleri kullanmaya yetecek parası olmayan, sürece uyum sağlayamayan çiftçiler ve küçük üreticilerse tarımdan çözüldü, mesleklerini terkederek şehirlere göç etmeye başladılar. İşsiz kalan, yerinden yurdundan olan küçük çiftçiler birer birer açlar ordusuna katıldı. Gıda miktarında gerçekten bir artış sağlandı ancak ne yazık ki açların sayısı da arttı. Yeşil devrim açlığı sona erdirmek bir yana açlık yaratan bir mekanizma haline geldi.

Yeşil devrimin getirdiği tarım uygulamaları, birim alandan daha fazla ürün elde etmek dışında her şeyi yok saydığı için çevrenin zehirlenmesine, toprakların verimliliğinin düşmesine, suyun tüketilmesine ve kirletilmesine yol açtı.

Şimdi genetiği değiştirilmiş gıdalar için aynı propagandayı gündeme getiriyorlar. Madem bu gıdaları piyasaya süren ulusaşırı gıda tekelleri açlığı sona erdirmek gibi ulvi bir amaca sahipler, neden ürettikleri bitki cinslerini patent altına alıyorlar? Madem ki amaç kâr elde etmek değil, öyleyse bütün patentlerin ve tohumlarda sonraki nesilde üremeyi engelleyen bütün uygulamaların kaldırılması gerekiyor.

Genetiği değiştirilmiş gıdalar, "yeşil devrim"le birlikte başlayan tarımın şirketleşmesi sürecinin bir parçası. Dev tekeller zaten büyük oranda ele geçirmiş oldukları tarım ve gıda piyasasını tamamen kendi kontrolleri altına almak için çeşit çeşit politika üretiyor, GDO'lar ve patentler de bu politikanın bir parçası. GDO üreticisi tekeller patentler yoluyla gıdayı kaynağında, yani tohum olarak kontrol altına almak istiyorlar. O nedenle kendinden sonraki nesilden ürün vermeyen tohumluklar üreterek çiftçiyi sürekli kendisinden tohum almaya zorluyorlar. Üstüne üstlük bir de patent bedeli tahsil ediyorlar. Biliyorlar ki tohumu kontrol eden gıdayı kontrol eder.  DTÖ, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, neredeyse ulusaşırı şirketlerin kârlarına kâr katması için çalışmaktan başka bir iş yapmıyor. İnsanlar için hayati önemde olan gıda, uluslararası siyaset arenasında politik oyun ve çıkarlara alet edilerek insanlara doğrultulmuş bir silah olarak kullanılabiliyor. Kitabın adını seçerken bütün bunları birarada özetlemek istedim."

"GDO'ya Hayır" platformunda da aktif olarak görev alıyorsunuz. Platform üyelerinin, GDO konusunun da dahil olduğu yasa tasarısı hakkında TBMM yetkilileri görüşmeleri oldu mu? 

"Platform içerisinde uzun bir süre aktif olarak yer aldım, ancak yaklaşık bir yıldır platformun çalışmalarına aktif olarak katılamıyorum. GDO konusu, Biyogüvenlik Yasa Tasarısı, Tohumculuk Yasası vb. yasa ve yönetmeliklerin gündeme geldiği zamanlarda sık sık tartışıldı. Platform da bu tartışmalara katıldı, görüşlerini pek çok kez kamuoyuna, meclisteki komisyonlara, zaman zaman da milletvekili ve bakanlara iletti.

Biyogüvenlik Yasası ülkemizde uzun yıllardır sürüncemede bırakılmıştı. Yasanın hazırlanmasına katkıda bulunan Biyogüvenlik Komisyonu pek çok kez toplanıp dağıldı, yeniden oluşturuldu. Komisyonda bulunan kimi bilim insanları GDO'ların ülkemiz için oluşturabileceği riskleri öne sürerek yasanın GDO'ların ekimini yasaklayacak şekilde çıkarılmasını istiyordu. Birkaç yıl önce yasa taslağı yeniden gündeme geldiğinde Platformun temsilcileri de Biyogüvenlik Komisyonu toplantılarına katılarak görüşlerini aktardı. Yasada platformun, diğer sivil toplum kuruluşlarının ve bazı bilim insanlarının görüşlerini de dikkate alarak bazı değişiklikler yapıldı. Ancak yasanın bu değiştirilmiş hali de uzun süre beklemede bırakıldı. Şimdi gündeme getirilen yasayla GDO'lar yeniden önümüze sürülüyor.

Ülkemizin bir Biyogüvenlik Yasası'na ihtiyacı olduğu doğrudur. Ancak Biyogüvenlik Yasasının biyogüvenliği gerçekten sağlayacak, halkın çıkarlarını ve çevreyi koruyacak bir yasa olması gerekiyor. GDO'ların serbest bırakılması, Türkiye gibi biyolojik çeşitlilik açısından zengin ülkeler için risk demek. Biyogüvenliği sağlamayan, biyogüvenlik açısından risk yaratabilecek her şeyi serbest bırakan bir Biyogüvenlik Yasası'nın çıkarılmasının anlamı yok. Biyogüvenlik Yasası'nın tarımsal alanda GDO'ların ekimini ve ticaretini yasaklayan bir şekilde yapılması gerekiyor."

Son olarak Almanya'nın da dahil olduğu Fransa, Avusturya, Macaristan, Yunanistan, Lüksemburg gibi Avrupa Birliği ülkeleri GDO'yu yasakladı. Peki Avrupa Birliği ile müzakereler devam ederken bu örnekler göz önünde bulundurulmadan sizce neden Türkiye'de bu yasa gündeme geliyor?

"Avrupa ülkeleriyle ABD arasında GDO konusunda yaşanan tartışmalar GDO'ların piyasaya sürüldüğü ilk yıllardan bu yana devam ediyor. AB, uzun bir süre boyunca GDO'ların Avrupa'ya girişini engelleyecek "de facto moratoryumu" olarak adlandırılan politikalar izledi. Ancak GDO üreticilerinin bütün dünya çapında sürdürdüğü, IMF, DTÖ, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşları da etkileyen lobi faaliyetlerine ve baskılara daha fazla dayanamayarak bazı GDO'lu ürünleri serbest bıraktı. Serbest bırakılan sayılı bazı ürünlerde dahi sıkı bir kontrol uygulamaya devam etti. Avrupalı tüketicilerin, çevre konusunda çalışan sivil toplum kuruluşlarının ve çiftçilerin GDO'lu ürünlere karşı yoğun bir muhalefet sergilemesi sonucunda kimi ülkeler GDO'yu yeniden yasaklamaya başladı.

Avrupa Birliği'nin hem ticari nedenler hem de çevre, insan sağlığı vb. riskleri ve çiftçi-tüketici tepkisini gözönünde bulundurarak uyguladığı bu yasak GDO ticaretinin yaygınlaşmasının önünde bir engel oluşturuyor. Bu nedenle GDO üretimi ve ticaretinin yoksul ülkelere doğru kayacağını zaten öngörüyorduk. Bu öngörüler yavaş yavaş hayata geçiyor. Gelişmiş ülkelerde istediklerini bulamayan GDO üreticileri yoksul ülkeleri hedef almaya başladı."

Toprağımız, insanımız, bitki ve hayvanlarımız açısından büyük riskler içeren GDO Türkiye'ye ne kazandıracak ki yasalaşması için bu kadar çaba harcanıyor?

"Türkiye'nin GDO'ya ihtiyacı yok. Tarım ve gıda sistemimizde doğru politikalar hayata geçirilirse, tarım ve gıdada hem kendi halkımızı hem de çevre ülkeleri doyurabilecek bir potansiyele sahibiz. Ülkemizde genetiği değiştirilmiş gıdaların ekilmeye başlaması zaten binbir türlü sorunla boğuşmakta olan tarım sistemimizi daha da sorunlu hale getirmekten başka bir işe yaramayacak.

Yukarıda sözünü ettiğim meşhur "gıda miktarı artmazsa dünya aç kalacak" propagandası ısıtılıp ısıtılıp yeniden gündeme getiriliyor. O zaman, yeşil devrim'in başlangıcından beri gıda miktarı sürekli arttığı halde insanlar neden aç kalmaya devam ediyor, bunun bir açıklaması yapılmalı.

Açlığı sona erdirmek için, propaganda edildiği gibi gıda miktarını artırmak değil, önce paylaşımın adil olmasını sağlamak gerekiyor. Paylaşımın adil olması içinse yoksulluk üreten bir mekanizma olan endüstriyel tarım ve gıda sistemi yerine, yoksul çiftçileri, yoksul tüketicileri koruyan, onların haklarını güvence altına alan, doğayla dost bir tarım ve gıda sistemini hayata geçirmek lazım..."

www.iyibilgi.com özel Nihal Doğan

Mebruke Bayram’ın, Hayykitap tarafından yayınlanan “Gıdalar, Ambalajlar, Silahlar ve Açlar” kitabı hakkında bilgi almak için lütfen tıklayınız



Bu haber 2,401 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,919 µs