En Sıcak Konular

Neden Organik!

12 Haziran 2009 10:56 tsi
Neden Organik! GDO’lu üretimleri destekleyen çok uluslu şirketlerin öne sürdüğü en büyük neden, daha fazla ürün veren ekim alanları yaratarak dünya açlığına çare bulmaktır. Fakat gerçek bu değildir! Serkan Yimsel yazıyor...

NEDEN ORGANİK?
Sağduyu araştırmayla tanışıyor!
Yazan: Serkan Yimsel

*GDO’lu üretimleri destekleyen çok uluslu şirketlerin öne sürdüğü en büyük neden, daha fazla ürün veren ekim alanları yaratarak dünya açlığına çare bulmaktır. Hâlbuki genetik mühendisliğinin ilerlemesi ve GDO’lu tohumların köylülere büyük vaatlerle satılmasından itibaren özellikle gelişmekte olan ülkelerde süratle bitki çeşitliliğinde azalmalar ve gıda yetersizlikleri görülmeye başlamıştır. Fatih Uğur ve Ayşe Adlı’nın hazırladığı yazıda da belirtildiği gibi, GDO’nun kullanıldığı tarım alanları, genellikle mono kültür (tek bir tarım ürününün sürekli kullanıldığı) tarım alanları olduğu için zamanla verim büyük ölçüde azalmaktadır. Bunlara en güzel örnek, GDO’lu tohumlara evet imzasını ilk atan ülkeler arasında bulunan ve GDO’lu soya üretiminde dünyada ilk üç arasında yer alan Arjantin’dir.

Sözde haşerelere dayanıklı soya tohumları, Arjantin’de köylülerin gittikçe daha fazla tarım ilacı kullanmasına sebebiyet vermiştir. Bu sürekli artan toksinlik büyük çapta bakteri çeşidini ortadan kaldırmış, bakteriler olmayınca çürümeyen soya bitkileri ekosistemi olumsuz yönde etkileyerek sürekli yeni ekilme alanlarının açılmasına neden olmuştur. Neredeyse 26 bin kilometre kare ekilmeye elverişli alan ziyan edilmiş, 150 bin küçük çiftçi ailesi topraklarından sürülmüştür (7). Üstelik ülke genelinde 18 yaşın altındaki çocuklarda görülen yetersiz beslenme belirtileri yüzde 40’ların üzerine çıkmıştır. Bu durum hemen akıllara şu soruyu getiriyor: “Genetik teknolojisi dünyadaki en büyük üç üreticisinden birisinin çocuklarını dahi besleyemez iken, bütün dünyayı nasıl besleyecek?

*Yüzyılımızın yeşil altını olarak görülen gen kaynakları, ülkemizin de içerisinde bulunduğu birçok üçüncü dünya devletinde batılı ülkelere göre çok daha çeşitlidir. Şöyle ki bugün ülkemizde var olan 11 bin bitki türü, bütün Avrupa kıtasındaki bitki türü sayısına neredeyse eşittir. Ülkemizin bitki örtüsünün üstünlüğü bununla da bitmiyor. Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun da belirttiği gibi deniz seviyesine yakınlığı sebebiyle dördüncü ve son buzul devrini yaşamayan Anadolu topraklarındaki bitkiler, evrim sıralamasında buzul devri gören topraklardaki bitkileri 100 bin yıl önden takip etmiştir. (8)…..

Bizlerin evrimini tamamlamış ve bol çeşitli tarım bitkilerinin tohumları, (yani yeşil altını) batılı ülkelerin GDO’lu tohumları ile yer değiştirdikçe bu ülkelere ve anonim şirketlere olan bağlılık kaçınılmaz hale gelecektir.

* Görüldüğü gibi hatırı sayılır sayıda uzman, gıda ve tarım endüstrilerinde kullanılan genetik teknolojisinin küresel açlığa çareden çok neden olacağı görüşünde birleşmektedirler. Bununla kalmayıp GDO’lu ürünler kimyasal artıkları da geride bırakacak bir gıda güvenliği riski taşımaktadır çünkü bütün kimyevi madde kalıntıları er ya da geç ekolojik sistemde yok olurken, GDO’lu ürünler ise tam tersine çoğalma ayrıcalığına sahiptir. (7) Antibiyotiğe karşı direnç kazanmış olan GDO’lu ürünler, insan vücudundaki bakteri dengesini olumsuz yönde etkileyerek, zamanla antibiyotik tedavisinin sonuç vermemesine yol açabilmektedirler. Arpam Pusztai isimli bilim adamının araştırmalarında GDO içeren patates farelerin iç organlarına ve bağışıklık sistemine zarar vererek kanserlere yol açmıştır. Benzer şekilde mayanın fermantasyonunu arttırmaya çalışan bilim adamları, istemeden aynı mayadaki bir doğal toksinin miktarını 40 ila 200 misli arttırdıklarını fark etmişlerdir. Daha hızlı büyüyen bir domuz geliştirmek isteyen uzmanlar, hasta domuzlar üretmişlerdir. Tütünden bir tür asit üretmeye çalışan teknisyenler, bilinmeyen bir zehir oluşumuna yol açmışlardır. Yüzyılımızda gittikçe artan besin alerjileri yine GDO’lu ürünlere bağlanmaktadır.

Eldeki bütün teknolojik imkânlara rağmen, bilim adamları gen aktarımı sonrasında neden bu beklemedikleri sonuçları almaktadır? Bu sorunun yanıtını, 10 yılı aşkın bir süredir GDO’lu ürünlere karşı birçok kampanyada görev alan Jeffrey M. Smith söyle açıklamaktadır:

“Başka bir canlıdan alınan, ya da laboratuar ortamında kodifiye edilerek üretilen bir gen diğer bir canlıya aktarıldığında,(aktarımın yapıldığı canlıya ait) gerek RNA kod değiştiricileri, gerek proteinleri kodifiye eden fosfat-sülfat-şeker ya da lipit yapıları, gerekse Chaperon denilen bazı protein türlerinin etkileşimiyle ekosistemin hiç tanımadığı protein molekülleri oluşturulabilir. Canlılardaki bu karmaşık işlemler tabiat ana tarafından evrim sürecinde milyonlarca yıldır test edilmekte ve ekosistem başarıyla sürdürülmektedir. Ancak mazisi topu topu 40 seneyi geçmeyen genetik teknolojisinin testleriyle yaratılan bu yeni protein türlerinin canlılara ve insanlara zarar vermeyeceğini ummak yüzyılın en büyük hatasıdır (7).”

* Genetik teknolojisi ile ilgili en korkutucu iki gerçeği henüz duymadınız. Bunlardan ilki GDO içeren bir gıdanın etiketlenme zorunluluğunun olmaması. (7) Öyle ki şu aralar marketten rastgele aldığımız bir gıdanın içerisinde GDO içeren bir molekülün olup olmadığını anlamanın tek yolu artık o gıdayı tam teşekküllü bir laboratuara götürüp test ettirmek ne yazık ki. Bunu öyle düşük bir olasılık sanmayın; 1996’larda 15 bin kilometrekarelerde gezinen dünya genelindeki toplam GDO’lu tarım alanı miktarı, 10 seneden az bir süre içerisinde 2003’te tam 400 bin kilometrekarenin üzerine çıkmıştır. (9) Genetik teknolojisi liderlerinin etiketleme kanununu kaldırma konusunda bu kadar ağır savaşlar vermelerinin çok önemli bir sebebi var tabii. Böylece GDO içeren bir gıdanın insanlara verebileceği negatif bir etkinin takibinin yapılabilmesi ve kayıtlara geçmesi ihtimalini ortadan kaldırmış oluyorlar. Diyelim siz bir annesiniz ve bebeğinize soya bazlı bir mama alıyorsunuz ancak bu mamadaki soya GDO olmasına rağmen bununla ilgili hiçbir etiket yok. Varsayalım çocuğunuz bu mamaya alerjik ya da toksik bir reaksiyon gösterdi. Sizin bu durumun mamadaki geniyle oynanmış soyadan kaynaklandığını bilmenize olanak yok çünkü etikette belirtilmiyor.

* Biyoteknoloji ile ilgili ikinci korkunç gerçek, bu teknolojinin belkemiğini oluşturan ve raporlarında belirtilecek her bir kelimenin insan sağlığını yakından ilgilendirdiği bilim adamlarının %95’inin Monsanto ve benzeri anonim üretici firmalar tarafından kiralanmış olması.(9)  Sadece ve sadece %5’i bağımsız çalışan ve herhangi bir etki altında olmayan araştırmacılar… Düşünebiliyor musunuz, ne ile besleneceğimize karar verecek uzmanların neredeyse hepsinin üretici firmalarla çıkar ilişkisi halinde olabileceğini? Zaten Monsanto’nun iletişim müdürü açık açık söylüyor, “Bizi asıl ilgilendiren ürünlerimizi olabildiğince çok satabilmektir, bunların güvenliğini test etmek devlet dairelerinin işi” diye…  Durum böyle olunca GDO içeren gıdalarla ilgili problemlerin, medyaya yansıyan taraflarının aslında buzdağının sadece su üzerinde görünen kısmı kadar olabileceği ihtimali akıllara gelmez mi?

* Organik tarımda GDO içeren ürünlere kesinlikle izin verilmez.(1) Bütün organik tarım dernekleri, genetik teknolojisinin henüz yeterince gelişmediğinin, insan ve çevre sağlığına olası tehlikelerinin kesin olarak bilinmediğinin ve GDO’lu ürünlere karşı kesin önlemler alınması gerektiğinin bilincindedirler. Bu nedenle organik tarım yapılan bir saha ile GDO’lu tarım yapılan sahalar arasında hatırı sayılır mesafeler bırakılır. Hatta ve hatta aralara arazi ya da patika yolları, çayırlık alanlar vb. gibi tampon bölgeleri serpiştirilir. Böylece olası bir çapraz tozlaşma yoluyla GDO’lu bir tohumun organik tarım tohumlarıyla birleşmesi ve yayılması olasılığı en aza indirilir. Bütün bu işlemler bazılarınıza gereksiz gibi görünebilir ancak 1997 yılında Kanadalı organik kanola çiftçisinin başına gelenler bu işlemleri zorunlu kılmıştır. Rüzgârın ve tarım hayvanlarının sürüklediği genetiğiyle oynanmış kanola tohumları bu zavallı çiftçinin organik tohumlarıyla tozlaşarak bütün emeklerini ziyan etmiş, üstüne üstlük genetik tohumların patent sahibi Monsanto tarafından tohumları kendisinin kaçak olarak ektiği gerekçesiyle bir de 100 bin dolar talebiyle mahkemeye verilmiştir. (9)

1. http://www.soilassociation.org/

7. Doğru Beslenmeyle İlgili Yanlış Bildiklerimiz, Serkan Osman Yimsel, Hayy Yayınları, 2007

8. http://beslenmebulteni.com/besin/index.php?option=com_content&task=view&id=186&Itemid=73


9. Life Running Out of Control, “Yaşam Kontrolden Çıkıyor” , Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) ile ilgili bir belgesel film, Yönetmen Bertram Verhaag



Bu haber 1,569 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,732 µs