En Sıcak Konular

Zehirli kimyasalları vücudunuza almayın!

26 Aralık 2011 09:19 tsi
Zehirli kimyasalları vücudunuza almayın! Dünya genelinde şimdiye kadar 85.000 değişik cins sentetik madde üretilmiş ve yine her yıl 1.000 adedin üstünde yeni sentetik madde de mevcutlara ilave oluyor.

Bu maddelerin çoğu zararlı olup başta kanser ve nöropsikiatrik hastalıklar olmak üzere birçok hastalıklara neden olmaktadır. Bültenimizin bu sayısında

Kimya Mühendisi Mennan Aysan Kuzanlı konu ile ilgili görüşlerine yer vereceğiz.

Bu yazı yazarın ‘Kansere Çare Var’ çok yazarlı kitabının içindeki yazısından özetlenerek. alınmıştır. Hayy Kitap’tan çıkan bu kitabın yazarları arasında editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın da bulunmaktadır.
Zehirli Kimyasalları Vücudunuza Almayın!

Sanırım başınızdan bir prostat kanseri geçti. Hikâyenizi dinleyebilir miyiz?

Yaşanmış hikâyeler her zaman bir derstir. Anlatacağım hikâyeden de dinleyen ve anlayanlar ders çıkarabilir. Ben 40 yaşıma kadar gerekli olan hiçbir ‘check up’ testine gitmedim. Keşke gitseydim, çünkü gecikmeli de olsa her yıl rutine koymaya muvaffak olduğum yıllık testlerin birinde genç doktorum, biz erkeklerin nefret ettiği işlemlerden sonra prostatımda anomali tespit etti. Bulduğu anomaliyi kontrol ettirmem için bir ürolog meslektaşına gitmemi söyledi.

Sonraki süreç o zamana kadar yaşamadığım bambaşka bir duygu atmosferi içinde süratle geçti. Çeşitli muayeneler, testler vesaireler sonucunda sevgili doktor arkadaşlar prostat kanseri olduğumu lisanı münasiple bildirdiler. Söylemeliyim ki, bana en kötü haberi veren de, anlattıkları vakalarla yaşama ümidimi canlı tutan da onlar oldu.

Sanırım yapamadığımız şeylerden birisi kendimizle hesaplaşmak... Bunun için kısa da olsa insanın tüm gailelerden uzaklaşması gerekiyor. İşte ben bu fırsatı kendime tanımayı ve aklımdan hiç çıkmayan (sanırım herkese oluyor) “NEDEN BEN?” sorusunun cevabını bulabilmek için kendimle hesaplaşmayı denedim.

Geriye, ta çocukluğumdan başlayarak nelerin yanlış olduğuna baktım.

Gördüm ki yanlışlar, doğrulardan daha fazla (tabii bugünkü görüş ve tecrübelerime göre). Şimdi beni ilgilendiren bu yanlışların bazı detaylarını sizinle paylaşmak istiyorum.

Çocukluğum ve bir bölüm gençliğim gayet güzel geçti, sıkıntısız, az stresli bir ailem vardı. Yoğun egzoz gazlarından uzak, açık ve temiz havada oynadım, spor yaptım. Fast food yiyecekler yoktu, dışarıda yemek yemezdik, giysilerimizde sentetik maddeler yoktu ve genelde pamuk ve yündü. Arada bir atılan ve havalandırılan yatak ve yorganlarımız da pamuklu veya yünlü idi.

Plastikler henüz çok azdı ve evde gerek yemek gerek muhafaza kapları kalaylı kaplardı, hatta babamın su tası gümüş idi, telli telefon, buzdolabı (daha sonra) ve telli radyo dışında elektrikli cihaz kullanmadık. Hafta sonrası dinlenmek için pikniğe gidilir ve açık havada vakit geçirilirdi, manavdan babamın aldığı meyve ve sebzeleri annem maharetli elleri ile bizim için hazırlardı.

Televizyon çok sonra geldi, bugün insanların şehirden kaçarak yaşamak istedikleri yaşamın çok daha doğalını Ankara da şehrin göbeğinde yaşıyorduk. Daha sonra İstanbul’da üniversite yılları başladı, süreç gene sağlıklı ve oldukça iyi idi. İşte bu noktada aşırı spor yapmama rağmen nikotin içeren sigara denilen musibetle tanıştım ve bu kötü beraberlik 40-45 yıl sürdü.

İTÜ’de Kimya Mühendisliği’nde okuyordum, sanayi tesislerinde mecburi stajlar yapıyor ve kimyasallarla tanışıyordum ve tabii zehirlenmeye de başlamıştım. Bir stajımı Almanya’nın en büyük kimya tesisinin boyar maddeler üreten bölümünde yaptım, son derece zehirli ve kanserojen olan bu kimyasallar tabii benimle birlikte çalışan Alman arkadaşları da etkilemiştir. Daha sonra profesyonel olarak Türkiye’nin önemli kimya kuruluşlarında üretim kademelerinde yer aldım.

Bunlardan en önemlisi Almanya’da çalıştığım fabrikanın Türkiye’de bulunan ve tarım ilaçları üreten iştirakiydi. Burada 5-6 yıl süreyle yoğun şekilde böcek ve mantar ilaçlarının en güçlülerine yoğun şekilde ve önlemsiz olarak maruz kaldım.

Şimdi düşünüyorum da acaba orada benden daha yoğun olarak kimyasallar ile çalışan işçi arkadaşlar nasıllar? Ne haldeler? Sonrasında zehirli kimyasallarla birliktelik 10-15 yıl daha devam etti. Çalıştığım yerlerden birisi de ham deri işleme tesisi idi, orada beraber yaşadığımız çok zehirli kimyasalları da burada yâd etmeden geçemeyeceğim.

Sizin anlayacağınız hikâye uzun ama özel hayatımı da daha fazla deşifre etmeyeyim. Sizi, kitabın bana ayrılan bölümünde kaleme aldığım bu kimyasallar ile ilgili riskleri okumaya davet ediyorum.

Sonuçta yetenekli ve konusunda uzman doktor arkadaşlarımın yardımıyla bu prostat kanseri belasından başarılı bir operasyonla kurtuldum, tetkikler herhangi bir sıçrama olmadığını gösterdi, düzenli olarak yaptırdığım testlerde de Allah’a çok şükür bir sorun yok.

Söylemek ve vermek istediğim mesaj şu: Bakınız ben bir doktor babanın oğluyum, birinci derece akrabalarım arasında en az 4 doktor var ve hemen herkes yüksek tahsilli, çevrem her meslekten başarılı olmuş insanlarla dolu, ülkemizin nadide eğitim kurumlarında eğitim aldım, çok önemli firmalarda üst düzey görevler aldım. Buna rağmen prostat kanseri hastalığına yakalandığımı öğrenene kadar kimyasalların neler yapabileceklerine karşın aklı başında hiçbir tedbir almayı denemedim bile.

Peki, sormazlar mı adama neden diye? Sorarlar tabii, işte cevabım:

Eğitim ailede anne babadan başlamalı, ilkokuldan itibaren üniversiteyi bitirene kadar zorunlu ders olarak okutulmalı ve insanlar Allah’ın mukaddes olarak bizlere emanet ettiği canı korumayı, sağlıklı yaşamayı öğrenmeli ve uygulamalı.

Bu şekilde yetişen nesiller gerek ürettikleri işlerde gerek kişisel yaşamlarında, gerekse çevre konusunda bilinçlenerek tüm memleketimiz ve dünyaya yararlı olma fırsatına erişeceklerdir.

Hocam aslında en güzel cevabı da yazdığınız Nasıl Zehirleniyoruz, Nasıl Korunuruz? kitabıyla verdiniz. Bu kitapta verdiğiniz bilgiler hayati önem taşıyor. Kimyasal maddeler hem endüstrinin ve ekonominin can damarı hem de insanoğlunun baş düşmanı. Bu nasıl bir çelişki? İnsanlar göz göre göre, kendi kendini mi zehirliyor?

Allah’ın yarattığı vücudumuz, insanlar tarafından üretilmiş kimyasal maddelere direnç gösterecek şekilde tasarlanmamış ve yaratılmamıştır. Bu sebepten, kullanmak veya tüketmekte olduğumuz doğal olmayan ve insan yapımı her tür maddeye karşı dikkatli olmalıyız.

Kimyasal maddeler, çok geniş bir yelpazede yüz binlerce maddeyi içeriyor ve insan vücudundaki birikimleri de isimlerini sayamayacağımız kadar çok hastalık ve soruna neden oluyor. Biz burada sadece ‘kanser’ oluşumuna sebep olanları incelemeye gayret edeceğiz.

Dünya genelinde şimdiye kadar 85.000 değişik cins sentetik madde üretilmiş ve yine her yıl 1.000 adedin üstünde yeni sentetik madde de mevcutlara ilave oluyor. İnsanların icadı olan bu kimyasal ürünlerin bir kısmı güvenli olmakla beraber, büyük bir kısmı güvenlik testleri yapılmadan pazara veriliyor.

İstatistiklere göre, sadece ABD’de 2001 yılında 400 milyon ton kimyasal üretilmiştir. Diğer taraftan EPA (Envorimental Protection Agency), 50.000 değişik kimyasalın %82’sinin insan sağlığı için toksik ve bunlardan bazılarının da kanserojen olabileceğini açıklamıştır.

ABD Ulusal Araştırma Birliği de, ülkede kullanılan böcek ilaçlarının (pestisit) sadece %10’unun insan sağlığına zararlı olup olmadığı konusunda testlere tabi tutulduğunu, bu oranın medikal ilaçlarda da sadece %18 olduğunu bildirmiştir. ABD’de durum bu ise daha az gelişmiş ülkelerdeki durumun ne olabileceğini tahmin etmek pek istemiyorum.

Çeşitli yollardan vücudumuza aldığımız kimyasallar genellikle uzun vadede etki gösteriyor, ancak bu süreçte hangi hasarlara sebep olabileceği bilim adamlarınca da günümüzde yeteri kadar bilinmiyor.

Bu bağlamda suyun, havanın, gıda maddelerinin, temizlik ve kozmetik ürünlerinin, hatta giydiğimiz kıyafetlerin içinde bulunabilecek toksik (sentetik) kimyasallar ile vücudumuzdaki (doğal) kimyasalların birleşmesinin ne gibi olayları tetikleneceğini henüz net bir şekilde bilemiyoruz.

Sık sık hastalanıyorsanız, dikkat edin eviniz yoğun biçimde toksiktir! Aynı şekilde sıklıkla aşırı stres problemi yaşıyorsanız, sizin toksik olma durumunuz yüksek safhadadır.

Bazı kişiler daha dayanıklı olabilirler yani biraz daha uzun süre dayanabilirler, ancak sonuçta toksik kimyasallar aksatmadan görevini yapacak ve bundan evvel başkaları tarafından defalarca tekrarlanmış olan “Ahh, keşke bilseydim bu hatayı yapmazdım” lafını bir kez de siz tekrar etmiş olacaksınız.

“Bana bir şey olmaz”, “Bir şey değil, şimdi geçer”, “Hasta değilim ki, neden endişeleneyim?” laflarını sık sık duyarız. Ne kadar genç, sağlıklı, sportif, kötü alışkanlıklardan uzak olursanız olun, yapılacak en iyi şey yapay ve kimyasal içerikli ürünlerden uzak durmaktır.

Peki, özellikle kanserden korunmak için uzak durmamız gereken kimyasallar ve bunları içeren ürünler hangileri?

Uluslararası Çevre Çalışma Grubu’nun (Enviromental Working Group of Commonwealth) bir çalışmasında insan vücudunda aşağıda yer alan maddeleri de kapsayan 167 değişik kimyasal toksik maddeye rastlanmıştır. Bunlardan 76’sı kanserojen, 94’ü beyin ve sinir sistemi için toksik, 79’u da sakat doğum ve anormal gelişime sebep olacak nitelikte kimyasal toksik maddelerdir.

 Vücudumuzda biriken bazı kimyasal toksik maddeleri şöyle sıralayabiliriz:

Dioksin’ler ve furan bileşikleri: PVC üretiminde kullanılan, endüstriyel beyazlatma yan ürünleri olup, insan vücudunda endokrin sistemin hasarına ve kansere neden olabilir.

Fitalat: Kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinde bulunabilen plastizer maddeler olup, prematüre bebek oluşumuna ve kadın üreme organlarında sorunlara sebep olabilir.

Uçucu organik kimyasallar: Ksilol ve etil benzen içeren benzin ve endüstriyel çözücüler olup, sinir sistemi için toksik etkileri vardır ve kanserojendirler.

Ağır metaller: Boyalardaki kurşun, konserve kutularındaki cıva, kirlenmiş sulardaki arsenik, boyalı pişirme kaplarındaki kadmiyum gibi maddeler olup, hafıza kaybı, gelişme gecikmesi, hareket gecikmesi ve kansere sebep olabilirler.

PCB’ler: Endüstriyel yalıtım ve yağlayıcı maddeleri olup, kanser ve sinir sistemi hastalıklarına neden olabilirler.

Organik fosfat esaslı ve klor içeren böcek ilaçları: Artıkları gıda maddeleri üzerinde bulunurlar. Toksik olup, sinir sistemini etkilerler ve bazıları kanserojendirler.

Halojen bileşikleri: Bu grubun kimyasalları, flor, klor, iyot ve brom ile bunlardan üreyen kompleks yapıya sahip bileşiklerdir. Benzin, diş macunu, boya, dezenfektan ve temizlik ürünleri, böcek ilaçları, su dezenfekte ediciler (klor) ve hastalıkları tedavide kullanılan ilaçlar (ilaçların bazılarında klor vardır) halojen içeren ürünlerdir. Halojenler nedeniyle kansızlık, hormonal hasar, beyin hasarı, enerji düşüklüğü, hiperaktivite, şişmanlama veya zayıflama, kalp aritmisi, bağışıklık sistemi zayıflığı ve kanser gibi sağlık problemleri ortaya çıkabilir.

Plastik grubu: Bu grupta en zararlı olanı PVC’dir. Çevreye dioksin yayabilir. Dioksin, meme, prostat ve bağışıklık sistemi kanserleri, hormonal dengesizlik, kalple ilgili sorunlar ve obezite gibi hastalıkların sebeplerinden kabul edilmektedir.

Plastik grubunda yer alan, dioksin ve diğer plastik yapıcı maddeleri içerebilen, günlük kullanım sonucunda kimyasal etkilerine maruz kaldığımız ürünler şunlardır:

    Su boruları
    Plastik şişeler
    Sentetik lastik ve plastikten mamul ürünler
    Suni deri
    Su ve yağ esaslı boyalar
    Karton kaplamaları
    Su geçirmez kaplamalar
    Makine halısı sırtı
    Yapıştırıcılar ve zamklar
    Deterjanlar
    Petrolden üretilen temizlik maddeleri
    Sanayi temizlik maddeleri
    Ev haşere ilaçları
    Haşere kovucu ilaçlar
    Parfüm, şampuan, saç ürünleri, tırnak cilaları vb kozmetik ürünler
    Metal ve alüminyum kutu kaplamaları
    Plastik kap içinde veya plastik örtü ile örtülmüş gıda maddeleri

ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) araştırmasında 100 kişilik insan grubunun vücutlarında bulunan bir bölümü kanserojen olan toksik maddelerin oranı Tablo-1’deki gibidir.

Tablo-1: 100 kişilik insan grubunun vücutlarında bulunan bir bölümü kanserojen olan toksik maddelerin oranı

Madde

Alınan kaynak

% (100 kişide)

Heptaklor  

Butilbenzyilfitalat

Kloroform

PCB

Toluen            

DDE 

Benzen

Diklorobenzen    

Dioksin

 

Sitiren

 Ksilen

Karınca kovar

Plastikler

İçme suyu

Hava, su ve gıda maddeleri

Benzin

Böcek ilacı

Benzin

Güve ilacı, oda kokuları

Yabancı ot ilacı, egzoz dumanı, tahnitlenmiş ağaç

Atık plastik köpük kaplar, halı arkaları

Benzin ve boyalar

67

69

76

83

91

93

98

100

100

 

100

 100





Saydığınız bu ürünler, neredeyse hepimizi kendilerine tutsak etmiş! Yani farkında olmadan hayatımızın vazgeçilmezi olmuşlar. Bu durumda bu kimyasallara karşı acil önlem paketi olarak ne önerirsiniz?

Her şeye rağmen kötümser gibi görünen bu manzaradan çıkış zor değildir. Toplum bilincini oluşturarak, yeterli derecede bilgilenerek, kullandığımızı, giydiğimizi, yediğimizi, içtiğimizi bilinçli seçerek, biraz dikkat ve sabır göstererek bunu başarabiliriz. Kimyasalların vereceği zararlara veya risklere ‘akut’ (ani oluşan) ve ‘kronik’ (zaman içinde oluşan) zararlar olarak iki temel bölümde bakabiliriz.

Kronik zararlar, uzun dönemde ortaya çıkan, tedavisi son derece zor ve bazen imkânsız olan zararlar olarak tanımlanırlar. Yaşadığımız devirde bu riskleri tam anlamıyla ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını hepimiz biliyoruz. Ancak bununla beraber şöyle önlemler alabilir ve olası riskleri minimize edebiliriz:

Kimyasal bir ürünü satın almadan önce kendimize şu soruları sorabiliriz:

-Bu ürüne hakikaten ihtiyacım var mı?

- Alacağım ürünün güvenlik önlemleri alınmış mı?

- Daha güvenlisi var mı?

- Ürün içinde sağlığımızı riske sokabilecek, kansere sebep olabilen kimyasal var mı?

- Evde güvenli bir şekilde depolayabilir miyim?

Aldığımız ürünü kullanırken de şu önerileri uygulamaya gayret edebiliriz:

Sentetik kimyasal içerikli ürünleri, yiyecek ve içeceklerin yanına depolamayalım. Kullanmadan önce ambalaj üzerindeki uyarıları okuyalım ve tehlikeleri bertaraf edelim. Ürünü kendi ambalajında muhafaza edelim. Bu tür ürünlerle çalışırken yemek yemeyelim, sıvı içecekler içmeyelim, sigara kullanmayalım. Ayrıca özellikle bir ürünü başka bir ürünle karıştırmayalım, tehlikeli karışımlar ortaya çıkabilir.

Risk taşıyan ürünleri sadece zaruri ihtiyaç halinde kullanalım. Kullanma sırasında ortamı iyi havalandıralım. Kullandıktan sonra ambalajın kapağını iyice kapayıp, ortalığı temizleyelim. Güvenliğimiz için gözlük, eldiven, gaz maskesi, şapka, ilave havalandırma vb kullanabiliriz. Hamile kadınlar mümkünse toksik maddelerle temas etmemeye özen göstersin.

Diğer temel ve basit önlemler:

Çevresel ilaçlama zamanlarında, su depoları veya sebze-meyvelerin yetiştiği tarlaların ilaçlanması ya da şehir içi ve okulların haşereye karşı ilaçlanmaları konularında dikkatli davranmak. Bu tür ortamlarda ilaçlı havayı solumaktan, suyu içmekten ve o su ile yıkanmaktan, meyve-sebzeyi yemekten sakınmak!

Evde veya iş yerinde, böcek ilacı, oda parfümü, sentetik kokulu mum vb ürünleri mümkünse az kullanmak veya hiç kullanmamak. Kanserojen katkı maddeleri ihtiva eden sıvı sabun, şampuan, losyon vb kozmetik ürünlerin kullanımından mümkün olduğunca kaçınmak!

Tıbbi olarak, gereksiz yere ilaç kullanmamak. Zorunlu hallerde ilaç kullanırken de prospektüsünü okuyup, uyarılara, yan etkilere ve içindeki maddelere karşı dikkatli olmak.

Hamile kadınlar toksik maddelerle temas etmesin dediniz. Anne karnındaki bebeklerin riski daha mı fazla?

Yetişkinlere göre ölçüleri küçük, vücut ağırlıkları az ve metabolizmaları daha hızlı olduğu için çocuklar, bebekler ve özellikle de ceninler kanserojenik ve toksik etkilere çok daha fazla açıktırlar.

Yapılan bir araştırmaya göre ABD’de her yıl 15 yaşın altındaki 9.000 çocuk kansere yakalanmakta ve bu çocukların 1.500’ü ölmektedir. Teşhislerin %80’inde, hastalığın vücudun diğer yerlerine de yayılmış olduğu görülmektedir. Ancak ne yazık ki, anne-babalar çocuklarının hayat alanlarına nüfuz etmiş olan çeşitli kanser yapıcı etkiler hakkında bilgi sahibi değiller ya da uyarılara karşı duyarsızlar.

Örneğin, çocukların içtikleri su, kullandıkları eşya ve oyuncaklardaki toksik kimyasallar neler? İlaçların prospektüsünde hangi uyarılar yer alıyor? Fast food yiyeceklerin riski ne? Bu ve benzeri soruların sorgulanmaması sebebiyle de anne-babalar, maruz kaldıkları tehlikelerden korunmaları için ne yapmaları gerektiği konusunda maalesef çocuklarını uyaramıyorlar. Hatta bu tür ürünleri kendileri bile teşvik edebiliyorlar. İşte bu sebeple toplumumuz, korku salmayan ancak eğlenceli bir biçimde tehlikeyi anlatan, ulusal boyutta eğitici TV programları ile bilgilendirilmelidir.

Hangi kimyasallar hangi kanser için risk oluşturuyor? Bununla ilgili bir bilgi var mı?

    Toksik kimyasalların başlıca gruplarını şöyle sıralayabiliriz:
    Her gruptan böcek ilaçları
    Toksik ağır metaller
    Solventler
    Bazı plastikler
    Her gün yiyerek veya başka şekilde tükettiğimiz ve kullandığımız insan yapımı ürünlerde bulunan kimyasallar
    Hayvansal ve bitkisel ürünlerde yoğunlaşan sentetik hormon ve steroidler

Bu konuda kontrol mekanizması, ne yazık ki, fevkalade yavaş çalışıyor. Örneğin¸ 1990’lı yıllarda ABD’de üretilen ve ticari amaç için kullanılan 60.000’den fazla kimyasal maddeden sadece ve sadece 300 civarındaki küçük bir bölümü kanser testinden geçirilebilmiştir. Test sonucunda ise bunların yarısından fazlasında kanserojen maddelere rastlanmıştır.
Hangi kimyasalların hangi kanserleri tetiklediği konusunda şunları söyleyebiliriz:

Prostat kanseri: Çoğu erkekte tam anlamıyla ortaya çıkmamakla beraber, 50 yaşın üstündeki erkeklerde %40, 80 yaşın üstündeki erkeklerde ise %70 oranında prostat kanseri oluşumu olduğu ve bu olgunun genellikle kimyasal toksik maddelerle tetiklenmesi halinde zararlı kansere dönüşebileceği belirtilmektedir. Prostat kanserinin tetikleyicileri arasında çevre kirleticiler, kadmiyum başta olmak üzere toksik metaller, sigara dumanı, her gruptan böcek ilaçları, egzoz gazlarını sayabiliriz.

Meme kanseri: Kadın kanser ölümlerinde ön sırayı alan meme kanseri, genetik kalıtım ve çevre kirlenmesine sebep olan kimyasal toksik maddelere bağlanmaktadır. Bu toksik maddelerden birisinin de östrojeni taklit eden ya da östrojen aktivitesinde değişikliklere yol açan maddelerden olan ve doğum kontrol haplarında bulunan ‘xenoestrogen’ olduğu ifade olunmaktadır.

Meme kanserine sebep olabilecek diğer kimyasallar ise şunlardır: Deterjanlar, organo-klorin içerikli (DDT, PCB, dieldrin, lindan) böcek ilaçları, plastikler (BPA, pet şişe vb), klor içeren kimyasallar, solventler, hormon amacıyla kullanılan sentetik estrogenler, doğum kontrol hapları, toksik metaller (kadmiyum, baryum, krom, lityum, kurşun asetat, tributylin, antimuan), organo-fosfat ve sentetik bazlı (pyrethroid) böcek ilaçları.

Bağışıklık sistemi kanserleri: Son zamanlarda yoğun olarak görülen kanser türlerinden kan kanseri, Hodgkins lenf kanseri, kemik iliği kanseri ve non-Hodgkins lenf kanseri gibi bağışıklık sistemi ile ilgili kanserleri tetiklediği ifade olunan kimyasalları şöyle sıralayabiliriz: Vinil klorür esaslı plastikler (PVC), oyuncak ve çocuk bakım eşyalarındaki fitalatlar, böcek ilaçları (karbamatlar, organo-klorinler, organo-fosfatlar, yabancı ot ilaçları (phenoxy-asit bazlı), yabancı ot ilaçları (2-4 dichlorophenoxyasetik asit grubu; dicamba, karbon-tetrachlorid ve atrazine grubu), mantar ilaçları (kaptan grubu), yoğun trafik nedeniyle oluşan hava kirlenmesi, saç boyaları, kozmetikler, nükleer enerji, tıbbi ilaçlar (romatoid artrit, HIV vb ilaçları), PCB ve dioksin gibi çevre kirleticiler, solventler.

Saydığınız bu kimyasallar yüzünden şu an risk altında olanlar ne yapmalı?

Kimyasalları, detoks yöntemleriyle vücudumuzdan atarak ve yeni toksik maddeleri de vücudumuza almayarak hem kanserden korunabilir hem de ilerlemesini engelleyebiliriz.

Maruz kalınan kanser oluşumunu tetikleyebilecek toksik maddeleri, bol miktarda içilecek alkali yapıdaki suyun da yardımıyla vücudumuzdan süpürüp atabiliriz. ‘Alkali su’ içmek ve alkali nitelikteki taze sebze ve meyve gibi canlı yiyeceklerle beslenmek, vücudumuzda hücre beslenmesi ve yenilenmesini sağlayarak hastalıklardan korunmamıza yardımcı olur.

A, C ve E vitaminlerinin, çinko ve selenyum gibi minerallerin kanser hücrelerini yok ettiği gibi yeni kanser oluşumlarını da engelleyebildiği; B ve D grubu vitaminlerin tümör oluşumunu engelleyen güçte olduğu; magnezyum ve omega-3 yağının kanser riskini ve metastaz (sıçrama) riskini azalttığı bilimsel birçok çalışmada vurgulanmaktadır.

Doğal ve çiğ yiyecekler, likopen ve üzüm çekirdeği gibi anti-kanser doğal bitki özleri, egzersiz gibi rahatlama teknikleri ve diğer tamamlayıcı tıp uygulamaları günümüzde kanserin önlenmesinde ve tedavisinde kullanılmaktadır.

Kozmetik ürünlerin de risk oluşturduğundan bahsettiniz. Kişisel bakım için kullandığımız malzemelerde hangi kimyasallar var? Bunlar bizi nasıl etkiliyor?

Cilde ve deriye uygulanan preparatlar, cildin geçirgen özelliği nedeniyle direkt olarak vücudumuza girer ve kılcal damarlar vasıtasıyla kan dolaşım sistemine geçebilirler. İçerdikleri maddeler toksik ve kanserojen ise bunları da bu vesileyle vücudumuza almış oluruz. Eğer derimiz ve cildimiz geçirgen olmasaydı tehlike bu kadar önemli olmazdı. Ancak cildimizce emilen kimyasalların içinde kanserojen ve nörotoksik maddeler, özellikle koku amaçlı katkılarda metilen klorid, toluen, metil etil keton, etilen glikol, benzil klorid gibi değişik toksik kimyasallar bulunabilir. Bu binlerce kimyasaldan %84’ünün, insan üzerindeki toksik etkileri test olunmamıştır.

Ürünlerin üzerindeki ‘natürel’ veya ‘%100 doğal’ ifadeleri, içindeki kokuların doğal olduğunu garanti etmez. Naturel veya doğal olarak pazarlanan kozmetik ürünlerinin çoğunda bulunan koku maddeleri sentetiktir.

Günümüzde, vücudumuzun en duyarlı, narin bölgelerinde kullandığımız ve uyguladığımız sabun, deodorant, parfüm, diş macunu, kolonya, krem vb gibi ürünlerin büyük çoğunluğu, üreticilerin dışında tarafsız ve güvenli bir kontrol mekanizması tarafından test edilmiyor. ABD’de bu işlerle görevli olan Food and Drug Administration’ın (FDA) tahminine göre, ülkedeki 5.000’den fazla kozmetik distribütörünün sadece %3’ü ürünler nedeniyle ortaya çıkan sorunları rapor etmektedir. ABD’de 1990 yılında kozmetik kullanımı nedeniyle 38.000 hastanelik vaka olmuş. Bu rakamın içinde hastanelere gitmeyen ancak kozmetikler nedeniyle alerji ve tahriş sorunları yaşayan on binlerce vaka olduğunu tahmin edebiliyorum.

Doğal veya doğal olmayan bazı kozmetiklerin etiketlerinde görünen DEA (dietilamin) ve TEA (trietilamin) kanserojen madde değildir. Ancak üretimden sonra rafta beklerken kozmetiğin içinde bulunan diğer kimyasallarla reaksiyona girerek nitrozamine dönüşebilir ve işte bu kimyasal madde kanserojendir. Kozmetik sanayinde kullanılan ‘Blue-1’, ‘Gren-3’, ‘DCRed-33’, ‘FDCYellow-5’ adlı suni renklendiricilerin de (boyalar) kanserojen olabileceği FDA tarafından ifade edilmektedir.
Kişisel bakımda kullanılan ürünler ve risklerini şöyle sıralayabiliriz:

Lanolin: Kendisi kanserojen değildir ve cilt için faydalı bir maddedir. Ancak ABD’de üretilen kozmetik sınıfı lanolinlerde yapılan testlerin bazılarında kanserojen böcek ilaçlarına rastlanmıştır.

Şampuanlar: Sentetik deterjan içerdiklerinden saç derisinde doğal yağ kaybı ve gözlerde yanma gibi tahrişlere neden olabilirler. Kepek şampuanları formaldehit, diğer şampuanlar da suni koku, renk verici, kanserojen etkili kresol ve PVP (plyvinilprolidon) maddelerini içerebilirler. Ayrıca bazı hallerde quaternium-15 kodu ile koruyucu madde olarak da formaldehit kullanılabilmektedir. Formaldehit, potansiyel bir kanserojen maddedir. Yine bazı şampuanlarda kanserojen amin bileşiklerinin üremesine neden olan ‘2-bromo-2-nitroprono-1,3 diol’ ve ‘polyethilen glikol’ kimyasalları bulunabilir. Bu preparatlardan, kömür katranı ve formaldehit içeren tüm şampuanlardan uzak durulmalıdır. Polisorbat-80 ve polisorbat-60 içeren saç ürünleri kanserojen 1,4-dioksan ile kirlenmiş olabileceklerinden kullanılmamalıdır.

Şekil vericiler: Saça form vermek için kullanılan bu ürünlerin görevi, saç tellerini kalınlaştırmaktır. Kanserojen olabileceklerinden DC red33, FDC blue1, FDC yellow-6, FDC red-4, FDC red-40 olarak kodlanan boyar madde, formaldehit ve polysorbat-80 içeren saç şekil vericiler kullanılmamaya gayret edilmelidir.

Saç spreyleri: Suni koku, sıkıştırıcı gaz, alkol ve kanserojen nitelikli formaldehit PVP (plyvinilprolidon) gibi kimyasalları içerebilir. BHA, TEA, DEA, FDC yellow-6, FDC yellow-5, FDC red-40, FDC blue-1, FDC green-3, DC red33 ve padimate-o içeren spreylerden kanserojen risk nedeniyle uzak durulmalıdır.

Saç boyaları: Özellikle koyu ve siyah, kahverengi ve kızıl renkli boya ve permaların, lenf kanseri ve kan kanseri riski taşıdığı belirtilmektedir. Acid orange- 87, acid blue-168, solvent braun-44, asit violet-73 ve fenyldiamin gibi maddelerin kansere sebep olabileceği belirtilmektedir. Perma ve yarı perma özellikli saç boyalarının ise Hodgkin hastalığı, lenf (lymphoma), ilik (myeloma), kan (leukemia) ve meme kanseri hastalıkları ile bağlantılı olabileceği belirtilmektedir. Araştırma raporlarına göre saç boyası üretiminde, kanserojen yapıda olan yaklaşık 30’a yakın değişik kimyasal kullanılmaktadır. Uzun yıllar saç boyası kullanmış 45 yaşın üzerindeki kadınlarda yapılan araştırmada, göğüs kanseri risklerinin daha fazla olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak saç boyaları çok zorunlu olmadıkça kullanılmamalıdır.

Deodorantlar: Koltuk altında kullanılan bazı preparatlarda koruyucu olarak kullanılan paraben maddesinin, sık temas halinde göğüs kanserine neden olabileceği açıklanmıştır. Deodorantların içeriklerinde kanserojen etkili maddelerden amonyak, formaldehit, quaternium-18, koku amaçlı BHT ve BHA, renklendirme amaçlı FDC blue-1, FDC yellow-5, FDC green-3, DC red-33, DC green-5, FD Cred-4, FDC yellow-6 maddeleri bulunabilir.

Antibakteriyel ve deodorant etkili sabunlar: Üretimi sırasında kullanılan fenol, triklosan (thriclosan), triklokarban (thriclocarben) ve klorosilenol (chloroxylenol) gibi kanserojen risk taşıyan kimyasalların deri tarafından emilerek karaciğer ve diğer organlarda birikebileceği belirtilmektedir. Ayrıca bazı sabunlar dayanıklılıklarını artırıcı koruyucular ile kanserojen etkili BHA (butylated hydroxyanisol) ve BHT (butylated yhdroxytoluene) içerebilir.

Tıraş kremi ve köpüğü: İçeriğinde BHA, TEA, FDCred-4, FDCred-40, FDCblue-1 maddeleri bulunan tıraş kremi ve köpüğü ürünlerinin uzun süreli kullanımı kanser riski doğurabilir.

Floridli diş macunları: Diş macunları, etanol, amonyak, sodyum benzoat, florid, suni renklendirici ve kokular ile kanserojen olan formaldehit, mineral yağlar, PVP (polivinylprolidon) ve sakarin içerebilirler. İçinde, FDC blue-1, sakarin, dioksin, polysorbat-60 ve polysorbat-80 maddeleri bulunan diş macunlarını kullanmamaya özen gösterilmelidir!

Cilt germe preparatları: Formülasyonunda DEA, TEA, 1-3-diol, 2-bromo-2-nitropropan maddeleri bulunan cilt germe ürünleri kanser riski doğurabilir.

Parfümler: Temel maddesi alkol olup, ilaveten doğal esans yağları ve aroma, ayrıca metilenklorid, metil-etil keton, etanol, benzil klorid, toluen gibi çeşitli toksik kimyasallar içerebilir.

Kâğıt havlular, tuvalet kâğıdı, bebek bezi, vajinal tampon vb ürünler: En sık kullandığımız bu tür ürünlerle ilgili problem de yine dioksinin varlığından kaynaklanıyor. Dioksinler, kâğıt sanayinde klorla ağartma işlemi sırasında oluşuyor. Satın aldığımız tuvalet kâğıtları, kâğıt havlu, peçete ve mendiller, süt veya meyve suyu kartonları, kahve filtreleri, tek kullanımlık çocuk bezleri ve kadın pedleri, vajinal tamponlar, kâğıt tabakalar vb ürünler eğer klorlu ağartma işleminden geçiyorlarsa düşük dozlarda dioksin içerirler. Dioksinler, bu ürünlerden vücudumuzun duyarlı kısımlarına geçebiliyor. Bu bileşiklerin laboratuvar hayvanlarında kansere sebep olduğu belirtiliyor. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) dioksinleri “Olası insan kanserojeni” sınıfına alıyor. İngiltere’de yapılan bir araştırmada, vajinal tamponlarda 130 ppm, pedlerde ise 400 ppm dioksin bulunmuştur. Bunlar çok ufak miktarlardır ancak deri tarafından kolayca emilen dioksinin en toksik maddelerden biri sayıldığı, kanserojen olduğu, bağışıklık sistemini negatif etkilediği akıldan çıkartılmamalıdır.

Talk pudrası: Kanserojen etkisi ispatlanmış olan asbest lifleri içerebilir ve bu şekilde vücudunuza sürdüğünüz bir tutam pudrada bulunabilecek asbest lifleri akciğerlerinize rahatlıkla gidebilir. Genital organlar civarında talk kullanılması kanser riskini artırabilir. Dr. Daniel Cramer tarafından yapılan bir araştırmada, genital bölgede talk pudrası kullanımının yumurtalık kanserine neden olabileceği gösterilmektedir. Özellikle bebeklerde teneffüs yoluyla önemli solunum risklerini beraberinde getirdiğinden, kullanılmamalıdır.

Güneşten korunma preparatları: Bu preparatlarda canlı hücrelere zarar veren OMC (octyomethoxycinnamate) bulunabilir. Üretimde kullanılan diğer bir madde de güneş ışınlarını yansıtan titanyum dioksittir ki, bu ABD Ulusal Mesleki Sağlık ve Güvenlik Enstitüsü (NIOSH) tarafından potansiyel kanserojen risk olarak nitelendirilmiştir. Kozmetiklerin arasında hangileri en toksik maddeler diye bir sıralama yapacak olursak, birinci sırayı rujlar (dudak boyası), ikinci sırayı maskara, üçüncü sırayı da talk alır. Diğerleri de kısa aralıklarla peş peşe dizilirler.

Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kanserojen oldukları kanıtlanan sakarin, mineral yağlar, PVP (polyvinylpyrolidon) ve suni renklendiriciler rujlarda kullanılan temel kimyasallardır. Düşünün ki, gün boyunca yemek yerken, su veya çay içerken ya da konuşurken dudaklara sürülen toksik maddeleri devamlı olarak yalar ve yutarsınız.

Dünyaya açılan penceremiz olan gözlerde kullanılan maskaranın içerdiği toksik kimyasallar ise olasılıkla formaldehit, alkol ve plastik reçinelerdir, bunlar bu hassas ve önemli organımızda kızarıklık, yanma, sulanma, tahriş gibi sorunlar doğurabilir.

Göz farları ve her tür pudrada bulunan talkın, içinde ise kanserojen olan ‘asbest’ ve ilaveten alerjik reaksiyonlara sebep olabilen suni kokular bulunabilir. Birçok likit makyaj malzemesinde bulunabilen mineral yağları da, daha önce ifade ettiğimiz gibi kanserojen yapıya sahiptir.

Peki, yiyeceklerimizde durum ne?

Yiyeceklerimiz ne kadar taze, canlı, doğal ve ilaçsız ise bizim için o derecede yüksek yaşamsal değere sahiptir. Tersine besin değeri ne kadar yetersiz, bakteri ve kimyasallarla kirlenmiş, işlenerek değerini yitirmişse o derecede ideal değerin altında ve zararlıdır. Tüm canlılar gibi böcekler de kendilerine besin ararlar ve bol besin bulabilecekleri yerleri bizim tarım alanlarımızı seçerler. Yaşam ömürleri çok kısa olan bu böcekler, tarımsal alanlara ulaştıklarında kendilerine uygun besin maddelerinin fazlalığı nedeniyle hızla çoğalırlar ve tarladaki sebze-meyvelere zarar verirler.

İnsanlar, tarıma geçişten kısa bir süre sonra böceklerle tanışmış ve ürünlerini onlardan korumak için çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir.

İnsektisit (böcek öldürücü), herbisit (yabani ot öldürücü), fungusit (küf öldürücü), rodentisit (kemirgen öldürücü) gibi çeşitli adlar verilen ve özetle pestisit olarak tanımlanan kimyasal böcek öldürücüleri yaklaşık olarak 150 yıl önce kullanılmaya başlamış. İlk yıllarda büyük başarılara imza atan bu zehirli bileşikler kısa sürede daha geniş çaplı kullanılır olmuştur. Dünyada tarım ilaçları üretimi, ortalama 2,8 milyon ton civarındadır.

Amerikan Ulusal Bilim Akademisi’nin verilerine göre, laboratuar hayvanları üzerinde yapılan testlerde böcek ilaçlarının %30’unun, yabancı ot ilaçlarının %50’sinin ve mantar ilaçlarının %90’ının kanser oluşumuna yol açtığı gösterilmiştir. Buna karşın, ne yazık ki kullanılan böcek ilaçlarının sadece %36’sının toksidite testleri yapılabilmiştir. Dolayısıyla tarım ilacı artıklarının uzun dönemde insanlarda ne gibi potansiyel hastalıklara neden olabileceği konusunda çok az bilgi mevcuttur.

Yiyecek ve içeceklerimiz, üretim kademelerinden başlayarak, toplama, depolama, işleme süreçleri sırasında çeşitli kimyasallarla karşı karşıya kalırlar.

Meyve, sebze ve tohumlar böcek ilaçlarıyla; süt ve süt mamulleri, et ve et ürünleri, deniz mahsulleri ve işlenmiş yiyecekler ise kimyasal katkı maddeleri, hayvanlara verilen büyüme hormonları, antibiyotikler, böcek ilaçları ve diğer ilaçlarla kirlenmektedirler. Bu kimyasalların çoğu kanserojen, nörotoksik (merkezi sinir sistemini etkileyici) ve immunotoksik (bağışıklık sistemini etkileyici) özelliklere sahiptirler. Bunların kullanılması sonucunda çocuklarımızın ve bizim yoğun bir tehlike içinde olduğumuzu söylemek abartılı olmayacaktır.

1993 yılında kadınlar üzerinde yapılan bir çalışmada, kadınların kanlarında görülen DDT kalıntılarının, 1970 yılında yapılan çalışmaya göre 4 kat daha fazla meme kanseri riski taşıdığı ortaya çıkmıştır. Amerikan Kanser Derneği tarafından, beyin, böbrek, mesane, prostat, kan ve non-Hodgkin lenf kanseri gibi kanser türlerindeki vaka artışlarına, 1950 yılında dört kişiden birinde rastlanırken, bu rakamın içinde bulunduğumuz yıllarda her üç kişiden bir kişiye yükselmiş olduğu belirtilmektedir.
Hangi gıdalarımızın hangi kimyasallar sebebi ile risk altında olduğu konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Bugün hazır gıda sektöründe yiyeceklerin hazırlanması sırasında katkı maddesi ve koruyucu adı altında yaklaşık 3.000 civarında kimyasal kullanılmaktadır. Bunların birçoğu güvenli olarak tanımlanmasına karşın, önemli bir kısmı sağlık açısından risk oluşturan aktörlerdir. Yiyeceklerimizi kimyasal bir kokteyl haline getiren bu katkı maddelerinin genelde sağlığımıza hiçbir faydası yoktur. Boşuna kalori almamıza neden oldukları gibi, yedikten bir süre sonra tekrar acıkmamızın temel sebebidirler.

Kanserojen risk taşıyan bazı güvensiz katkı maddelerini, kullanıldığı gıda gruplarına göre şöyle sıralayabiliriz:

Suni renklendiriciler

Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde hemen hepsinin kanserojen nitelikte olduğu ifade olunmaktadır.

E129 (Allura red): Kırmızı gıda boyasıdır. İçecek ve tatlı yiyeceklerde kullanılabilmektedir. Fareler ile yapılan deneylerde kanser oluşumuna neden olduğu gösterilmiştir.

Blue -1: Kanserojen olarak tanımlanmaktadır.

Citrus red-2: Kanserojen olarak tanımlanmaktadır. Kromozom hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Red-3: Hayvanlarda tiroit kanserine, ayrıca kromozom hasarı hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Red-40: Hayvanlarda kanserojen etki gösterdiği belirtilmektedir.

Yellow-6: Hayvanlarda böbrek ve adrenal bezi kanserine, ayrıca kromozom hasarına sebep olduğu gösterilmiştir.

Suni tatlandırıcılar

E951 (Aspartam): Kanser ile bağlantısı olduğu belirtilmektedir.

E954 (Sakarin): Böbrek ve mesane kanserine neden olabileceği ifade olunmaktadır.

Meyveler

Meyveleri yıkarken zaman zaman elinizin hissettiği kaygan madde, petrol ürünü bir mumdur. Elma, avokado, greyfurt, limon, portakal, kavun, karpuz, şeftali, ananas vb gibi meyvelerin kabuklarında bu mumlara sıklıkla rastlayabilirsiniz. Meyveye parlaklık verir ve koruyucu bir tabaka oluşturur. Bu mumların içinde muhtemelen kanserojen mantar ilacı olan benomil (benomyl) ve SOPP (sodium ortho-phenyl phenate) kimyasalları bulunabilir.

Bazı portakalların da daha renkli görünmeleri için kanserojen olarak bilinen citrus red-2 kodlu boya ile boyandığı ifade olunmaktadır.

Et ve et ürünleri

Etlerde, kesimlik sığırlara verilen doğal veya suni seks hormonlarının kalıntılarına rastlanmaktadır. Eksperler, uygun dozlar kullanıldığında bu hormonların insanları etkilemeyeceğini söylemektedirler. Ancak uygun doz miktarının uygulandığı konusunda kuşkular vardır. Nitekim Uluslararası Kanser Araştırma Ajansı’nın raporuna göre, hayvanlarda kullanılan büyüme hormonları, insanlar için kanserojen yapıya sahiptir. Bu bağlamda doğal veya organik olarak yetiştirilmiş özgür hayvanların etlerini tercih etmek daha sağlıklıdır.

Geleneksel üretim esaslarından uzak fabrikasyon ortamında üretilen salam, sosis, sucuk ve pastırma gibi et ürünlerinin büyük kısmı ‘nitrit’ içerebilir. Bu maddenin kullanılma sebebi, butulizm bakterilerini önleme ve kırmızı rengi koruma özelliğidir. Nitrit ve nitratlar, E250 ve E251 kodları ile tanımlanmaktadır.

Nitrit tek başına kanserojen olmamasına rağmen, ortamda bulunan bazı organik maddelerle birleşerek kanserojen olan nitrozaminlerin meydana gelmesine sebep olur. Bu reaksiyon, ürün market rafında alıcısını beklerken, pişirilirken veya yendikten sonra insan midesindeyken vuku bulur ve mide kanserine sebep olabilir. Yapılan bir araştırmada haftada 12 adetten fazla sosisli yiyecek yiyen çocukların, kan kanserine yakalanma risklerinin 10 kat daha fazla olduğu açıklanmıştır. Hamile annelerin de bu tip yiyeceklerden uzak durmaları tavsiye olunmaktadır.

Süt ve süt ürünleri

Süt hayvanlarının besiciliği sırasında hayvanlara verilen kimyasal ilaç ve antibiyotikler, ayrıca yemlerdeki böcek ilacı artıkları kirlenmenin temel sebepleridir. Toksik maddeler, genel olarak yağ moleküllerinde toplandıklarından imkân dâhilinde organik olarak yetiştirilmiş hayvanların süt ve süt ürünlerini kullanmak ya da az yağlı ürünleri tercih etmek daha güvenli olabilir.

Hayvan yemlerinde bulunabilecek DDT, dieldrin, heptaklor vb ilaçların kalıntılarına, tereyağı, dondurma, tam yağlı süt ve peynir gibi ürünlerde rastlanabilmektedir. Örneğin, süt hayvanlarına verilen sülfatlı ilaçların kalıntısı olan sulfamethazine adlı kanserojen maddeye bazı süt örneklerinde rastlanmıştır. Kanada’da yapılan çalışmalarda, ABD menşeli karton süt ambalajlarında çok az miktarda da olsa dioksine rastlanmıştır ki, daha önce de ifade ettiğimiz gibi dioksin önemli bir kanserojen maddedir.

Deniz mahsulleri

Kimyasal maddeler, denizlerin kirletilmiş bölgelerinde üreyen balıkları ve diğer canlıları da etkilemektedir. Kirli bölgelerde yaşayan balıklar, yaşadığı çevreden 200 kat daha fazla kirlilik içermektedir. Bu kirli bölgelerde ölü balıkların üzerinde yapılan analizlerde cıva, dioksin, DDT ve PCB gibi toksik metallere rastlanmaktadır.

Şeffaf filmler

Bazı peynir, meyve, sebze, et, tavuk, balık vb gıdaların ambalajlarında kullanılan şeffaf filmler, özellikle yağlı yiyeceklere nüfuz edebilecek kanserojen etkiye sahip olan DEHP (di-2-ethylexyl phthalat) ve DEHA (adipat) içerebilir.

Teflon pişirme kapları

Yapıştırmayan tavaların özelliğini sağlayan PFOA (perflurooctanoic acid) maddesi teflon ve diğer yapıştırmaz yüzeylerin üretimleri sırasında kullanılıyor. Bazı araştırmalar, bu kimyasalın pankreas, karaciğer, testis ve meme kanseri riskini artırabileceğini, ayrıca hamilelikte düşük riski, kilo kaybı, tiroit problemleri ve bağışıklık sisteminde zayıflık gibi farklı sorunlarla da ilişkili olabileceğini vurguluyor.

Barbekü

Barbeküde hazırlanmış yiyeceklerin çoğu kansere sebep olan benzopiren (benzoapyren) maddesini içerebilir. Ortaya çıkan benzopirenin miktarı, kullanılan barbekü ve ızgaradaki pişirme sıcaklığı, yakıt cinsi ve pişirilen etin ihtiva ettiği yağ miktarı ile yakından ilgilidir. Yakıt cinsi olarak odun kömürü, en fazla benzopiren oluşumuna neden olan yakıt olup, ızgaradaki etler kömüre ne kadar yakınsa o derece fazla kanserojen etki altında kalırlar.

ABD Havai Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, ızgarada pişmiş etin yanında yenen çiğ yeşil sebzelerin içinde bulunan klorofilin, hazım sırasında benzopireni absorbe ederek kanserojen etkiyi engelleyebildiği vurgulanmaktadır. Bu deneyime göre sık olmamak kaydıyla, ızgara et yemek istendiğinde yanında bol miktarda yeşil sebze tüketilmeli, ızgara sıcaklığı 150°C derecenin altında olmalı, barbekü yerine fırında pişirme yöntemi tercih edilmelidir.

Mikrodalga fırında ısıtma

Özel ambalaj (kâğıt, polimer plastik, karton, alüminyum vb) içinde bulunan ürünlerin mikrodalga fırında ısıtılması durumunda, bu ambalajlarda bulunabilecek kanserojen maddeler yiyecekleri etkiler. Örneğin plastik içeren ambalaj malzemeleri, 147°C’dan yukarı ısılarda bozularak benzen, toluen, ksilen (xylen) gibi kanserojen maddelerin ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Her ne kadar tavsiye etmesek de mikrodalga fırın kullanmayı tercih edenler, bu fırınlarda cam ya da porselen kapları kullanmaya özen göstermelidir.

Bundan 20-25 yıl öncesine kadar büyük şehirler de dâhil olmak üzere sularımızı ya cam damacanalardan alır ya da hemen her sokak başında akan çeşmelerden doldururduk. Şimdilerde ise ya plastik damacanalarla ya da plastik borularla evimize ulaşıyor. Durum böyle iken sularımıza hangi zararlı kimyasallar karışıyor?

Su, yaşamımız için birincil öneme sahip temel maddedir. Yeni doğmuş bir bebeğin vücudunun %97’si, sağlıklı bir yetişkinin ise %75’i sudur. Beynimizin %75’i, kemiklerimizin de %22’si sudur. Hatta dişlerimizin minesinde bile %2 oranında su vardır. Vücudumuzdan %2 su kaybedersek enerjimizde %20 azalma olur. Su kaybı %5’i bulduğunda koma durumu, %20’ye ulaştığında ise ölüm gelir.

Temiz, canlı ve sağlıklı su içmenin hücre yenilenmesiyle çok yakın ilişkisi vardır. Örneğin ‘alkali su’ içerek hücre beslenmesi ve yenilenmesini sağlayabilir, hastalıklardan korunabilir, bize verilmiş ömrün sağlıklı ve verimli olmasına da katkıda bulunabiliriz.

Suda bulunan ve kansere sebep olabilen maddeler

Bu maddeleri üç ana grupta toplayabiliriz;

Bölgesel jeoloji nedeniyle oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bunlar yörenin jeolojik yapısı veya sanayi artıkları nedeniyle oluşabilir. Örneğin arsenik, asbest ve radyonükleid maddeler bu grupta yer almaktadır.

Sanayinin ve insanların çevreyi kirletmesiyle oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bu gruptaki birçok kimyasal madde insanoğlu tarafından üretilip ve ne yazık ki yine insanoğlu tarafından sorumsuzca toprağa ve suya bırakılmaktadır. Nitratlar, azot içeren çeşitli tarım koruma ilaçları (böcek öldürücüler, yabancı ot ve kemirgen ilaçları), suni gübreler ve hayvan gübreleri aracılığı ile suya karışan kimyasallar bu grupta yer almaktadır.

Araştırmalar azot nedeniyle oluşan N-nitrozaminin kanserojen olduğunu kanıtlamıştır. Tablo-5’te organik ve inorganik kimyasal maddeler ve bunların suları kirletmesi nedeniyle oluşabilecek sorunlar ve nedenleri sıralanmaktadır.

Suyun klorlanması ile oluşan potansiyel kanserojen maddeler: Bakteri, virüs, mantar ve parazitlerden suyu temizlemek için dünyada en çok kullanılan ve uygulanan yöntem, klorlama yöntemidir.

Oysa klorun kendisi son derece zehirli ve öldürücüdür. Kimyasal bir element olarak klor, karbon ile güçlü bir bağla bağlanabilir. Bu sebepten karbon-klorin bileşikleri, stabil (dayanıklı) olup kolay bozulmazlar, böylelikle toprak ve suda yoğunlaşabilirler. Bu organo-klorin maddelerin en önemlisi THM (trihalometanlar) ve haleoasetatlardır. Yapılan deneylerde, suyun içinde bulunan THM miktarının yükselmesi halinde farelerde karaciğer, böbrek ve bağırsak kanseri ortaya çıktığı gösterilmiştir.

İnsanlarla ilgili olarak, suların klorlandığı ve klorlanmadığı bölgelerde yapılan mukayeseli araştırmalarda, klorlanmış su içen bölgelerdeki insanlarda bağırsak, rektum ve böbrek kanserinin daha yoğun olduğu gözlemlenmiştir.

Örneğin duş sırasında, kullanılan suyun sıcaklığı ve basıncı arttığında sudaki kimyasallar buharlaşır, su sıcaklığı 42 derece olduğunda kloroformun %80’i ve TCE (trichloretilen) havada buharlaşarak solunum yoluyla akciğerlere, oradan da kan dolaşımına geçerek çeşitli sorunlara sebep olabilir.

Soluduğumuz havada ne gibi riskler var?

Kapalı mekânlarda oluşan hava kirliliğinin, dış ortama göre 100 kat daha fazla olabileceği yapılan ölçümlerle belirlenmiştir. Günlük yaşamda çoğunlukla vaktimizin ortalama %80’nine yakın kısmını, kapı ve pencerelerin kapalı olduğu, havanın yeteri kadar tazelenmediği, kirliliğin artarak kendini gösterdiği, kalabalık ortamlarda geçiriyor, bu yüzden birçok sağlık sorununa zemin hazırlıyoruz.
Havayı en çok kirleten ve insanları olumsuz etkileyen faktörleri şöyle sıralayabiliriz:

Sigara dumanı:

İç mekânı kirleten ve insan sağlığına son derece zararlı olan 4.000’den fazla kimyasal madde içerir. Bunlar arasından benzen, formaldehit, hidrojensiyanit, amonyak ve karbon monoksit toplum tarafından en çok ismi duyulmuş olan zehirleyici maddelerdir.

Sigara dumanından pasif içiciler de aşırı zarar görürler. Sigara içen bir kişi, oluşan dumanın sadece %4’ünü içine çekerken, geriye kalan %96 gerek içici gerekse aynı mekânı paylaşan kişiler tarafından paylaşılmaktadır.

Asbest:

Gözle görülemeyen küçüklükteki, ince asbest elyaflarının akciğerde toplanması, akciğer kanserine sebep olabilir. Asbest, bazı vinil yer kaplamalarında, odun, kömür veya mazot ile çalışan bazı ısıtıcılarda ve sıcak su borularının bezli izolasyonlarında bulunabilir.

Plastikler:

Petrol veya kömür esaslı maddeler olup, yaşamda iç içe olduğumuz birçok maddede çok değişik formlarda bulunurlar. Örneğin soluduğumuz havadaki plastik buharları, cildimizle devamlı temas eden yastıklardaki plastik elyaflar, yiyeceklerimizi kaplayan plastik kaplar ve ambalajlar, plastik su boruları ilk aklımıza gelenler.

Termoset plastik grubunda yer alan ‘üre-formaldehit’ plastik reçineleri, sıkça kullandığımız ürünlerden kontrplak, kâğıt mendil, tuvalet kâğıdı, kâğıt havlu, yer parkeleri, inşaat izolasyon malzemeleri vb gibi ürünlerde bulunabilir. Bu ürünler, yeni olduklarında zamanda devamlı olarak kanserojen olan formaldehit gazını salarlar.

Akrilik plastikler, kanserojen olduğu düşünülen bir madde olan akrilonitrilden üretilirler. Battaniyeler, halılar, giysiler, yer cilası, yapıştırıcılar, kontak lensler, takma dişler, bazı mutfak aletleri, duvardan duvara halı tabanları, çocuk bezleri, ayakkabı astarları, boyalar, kâğıt kaplamalar ve ahşap bağlayıcıları akrilik plastikle üretilen ürünlere örnek gösterebiliriz.

Günlük yaşamda plastik maddelerden üretilen ürünlerin sağlık risklerinden korunmak için ahşap, bambu, pamuk, cam, seramik, toprak vb gibi doğal maddelerden yapılabilen birçok eşyayı alternatif olarak kullanabiliriz.

Böcek öldürücüler:

İnsektisit ve pestisit olarak adlandırılan bu maddeler, akut olarak gerek ciltte gerekse solunum sisteminde tahriş edici, kronik olarak da kanserojen, sinir sistemini etkileyen (nörotoksik), üremeyi etkileyen (reproduktif) özellikleriyle son derece tehlikelidirler.

Yapılan araştırmalar, doğumdan evvel, ev ve bahçede yoğun miktarda böcek ilacı kullanılan evlerde doğan çocuklarda, lösemi hastalığı bulgusunun 7-8 kat daha fazla olduğunu göstermektedir.

Uçan böceklerin imhası için kullanılan DDVP (dichlorvos) buharlarının, kanser riskini 10 kat artırdığı ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından açıklanmıştır.

Peki, durum bu kadar vahim görünürken evimizden kanseri uzak tutmanın yolu ne?

Evimizdeki kanserojen tehlikeyi bertaraf etmenin birinci yolu, bu maddeleri eve getirmemek, ikinci yolu ise varsa bunları evimizden uzaklaştırmak ve yerine alternatif ürünler kullanmak olmalıdır.
Kanserojen risk taşıyan ev ürünlerini şöyle sıralayabiliriz:

Koku gidericilerin çoğu koku gidermeyip, kendi kokuları ile kötü koku moleküllerini kaplarlar veya burnunuzdaki koku algılama sinirlerini etkilerler, bunlarda kullanılan kimyasallar, kanserojen olan fenol, kresol, etanol, ksilol ve formaldehit gibi maddeler olabilir.

Krem formundaki ev temizlik malzemeleri amonyak veya klor içerebilirler. Klor içerenler ile amonyak içerenleri karıştırmamalısınız! Bu iki bileşik karışınca kanserojen ‘kloramin gazı’ çıkmasına sebep olabilirsiniz.

Talk tozu içeren bazı deterjanlar, talkın ‘asbest’ içermesi nedeniyle kanserojen etkili olabilirler. Bazıları renklendirmek amacıyla katılan kömür katranından elde edilen kanserojen suni renklendiriciler içerebilirler.

Birçok halı ve koltuk temizleme şampuanında kanserojen olan perkloretilen ve naftalen (neft yağı) ile etanol, amonyak gibi aşırı toksik maddeler kullanılmaktadır. Küf temizleyicilerinin içerdiği gazyağı (kerosen), fenol ve formaldehit gibi maddelerin buharları kanserojendir.

Dezenfekte edici ürünlerde de kanserojen fenol ve formaldehit kimyasalları bulunabilir.

Çamaşır ağartıcılar, potansiyel kanserojen madde olan ‘klor’ içerirler

Likit deterjanlarda ‘etoksi-alkol’ bulunuyor ise bu madde kanserojen olan ‘1.4-dioksan’ içerebilir.

Kuru temizlemede kullanılan perkloretilen buharları, teneffüs edildiğinde kanser ve karaciğer hasarına sebep olan kimyasal bir solventtir.

Mobilya ve yer cilaları da kanserojen ‘fenol’ içerebilirler.

Yağ esaslı duvar boyalarının içindeki uçucu organik kimyasal miktarı %45-65 arasındadır. Bu kimyasalların içinde en yoğun kullanılanı ise solventler olup (etilen benzen, mineral spirit, butil ester ve ksilol), bunlar kronik kanser riski taşırlar. Ayrıca duvarların zımparalanması sırasında çıkan ‘kuartz tozu’ solunduğunda da kanserojen niteliğe sahiptir.

ABD’de yapılan bir araştırmada, boyacılarda yemek borusu, mide ve böbrek kanserlerine ulusal ortalamanın %20, akciğer kanserine ise %40 üstünde rastlandığı belirtilmektedir.

Sentetik halıların üretiminde kullanılan toluen ve ksilol gibi sinir sistemini etkileyen solventler, antimikrobiyal etki için ilave edilen böcek öldürücüler, benzen ve formaldehit gibi maddeler potansiyel kanserojendirler.

Eski halının yerinden sökülmesi dikkatli ve acele etmeden yapılmalı, sökme sırasında toz çıkmasına mani olmak için elektrik süpürgesi ile ayrıntılı bir temizlik yapılmalıdır.

Yeni döşenen halılardan buharlaşan uçucu organik kimyasallar, örneğin ‘4-phenylcyclohexan’ alerjik reaksiyon, hassasiyet ve gribe benzer sağlık sorunlarına sebep olabilmektedir. Bu sebeple yeni halı döşenen yerlere, en az 72 saat havalandırdıktan sonra girilmelidir.

Poliüretan köpük ile doldurulmuş akrilik, polyester ve PVC esaslı kumaşlarla kaplanmış koltuk, kanepeler, ayrıca yeni mobilya, kütüphane, çalışma masası vb eşyalar sıkıştırılmış ağaç talaşı yapıştırıcısından buharlaşan formaldehit yayabilirler. Sentetik elyaftan üretilen perde kumaşlarının aprelenmesi sırasında da yine formaldehit kullanılmaktadır. Bu daha önce de ifade ettiğimiz gibi alerjen ve potansiyel kanserojen bir maddedir.

Bir de ‘ağır metaller’ olarak tanımlanan maddeler var. Onlar neler?

Yerkabuğunda doğal olarak bulunurlar. Ağır metaller bozulmaz ve yok edilemezler. Tehlikelidirler, çünkü biyobirikme eğilimlidirler. Zaman içinde vücudumuzda birikebilir ve metabolize edilemediklerinden veya atılamadıklarından yoğunlaşırlar. Vücudumuza kirlenmiş içme suyu, hava ve gıdalar yoluyla girerler. Yüksek miktarda alımlarında vücutta ağır metal zehirlenmesi oluşabilmektedir. Zehirlenmelerin çoğu çevresel kirlenme sonucunda meydana gelmektedir.
En riskli ağır metaller arasında şunları sayabiliriz:

Arsenik

En toksik elementlerden bir tanesidir. İnsanlar arseniğe gıdalar, su, hava ve deri teması yoluyla maruz kalabilirler. Gıdalardaki arsenik miktarı oldukça düşüktür, ancak balıklar ve deniz mahsullerinde yüksek olabilir. Çünkü balıklar yaşadıkları sulardaki arseniği absorbe ederler. Şans eseri buralardaki arsenik, oldukça zararsız olan organik formda ise risk yoktur.

Fakat arseniğin inorganik formunu önemli miktarlarda içeren balıklar, insan sağlığı için bir tehlike olabilir. Yani inorganik arsenik DNA’ya hasar verebilmektedir. Organik arsenik ise kansere veya DNA hasarına neden olmamaktadır.

Arsenikle çalışan kişiler, önemli miktarda şarap içenler, korunmuş ahşap içeren evlerde yaşayanlar yüksek miktarda arseniğe maruz kalabilmektedirler. İnorganik arseniğe maruz kalındığında, cilt, akciğer, karaciğer ve lenf kanseri riskinin arttığı belirtilmektedir.

Kadmiyum

Tütün dumanı kadmiyumu akciğerlere taşıyan önemli bir vasıtadır. Sigara içen insanlarda akciğerlere temizlenmeye gelen kan, temizleneceği yerde pislenerek kadmiyumu vücudun diğer kısımlarına taşır. Proteinlerle birleşen kadmiyum da böbreklere taşınır, burada birikir ve filtreleme mekanizmasına zarar verir. Kadmiyumun böbreklerde birikmesinden önce insan vücudundan atılması çok uzun bir süre almaktadır.

Kadmiyum, akciğerlerde de ciddi hasarlara neden olabilecek toksik bir maddedir. Kan yolu ile karaciğere taşınan kadmiyum, bağışıklık sistemine ve DNA’ya hasar verebilir, kanser gelişimine sebep olabilir.

Gıdalardan gelen kadmiyum toksiditesi nadirdir. Sadece çevresel kirlenmeden sonra veya kadmiyum miktarı yüksek gıdaların kronik alımından sonra meydana gelebilir.

Krom

Miktarı hava ve suda genellikle düşüktür. Kirlenmiş kuyu suları tehlikeli olan krom(IV) içerebilirler. Sigara içen kişilerde de krom(IV) bulunabilir, bu kişiler toksik zehirleme ve akciğer kanseri riski ile karşı karşıyadırlar.

Nikel

Genelde paslanmaz çelik ve diğer metal malzemelerin üretiminde kullanılır. Çikolata ve katı yağların da, nikel içerdiği bilinir. Deterjanlarda da bulunabilir.

İnsanlar, solunum yoluyla, içme suyuyla, yenen gıdalarla veya sigara içilmesiyle nikele maruz kalabilirler. Sigara içenler, ciğerlerine yüksek oranda nikel alırlar. Kirli topraklardan elde edilen sebzelerin yüksek miktarda tüketilmesiyle de nikel alımı artabilir.

Nikelin fazla miktarda alınması akciğer, burun, prostat ve gırtlak kanserlerini riskini artırır. Nikel ve belirli nikel bileşenleri ciddi anlamda kanserojen olarak kabul edilen malzemeler listesinde bulunmaktadır. Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC), nikel bileşenlerini grup-1’de (insanlarda kansere yol açtığına dair yeterli kanıt bulunan), nikeli ise grup-2B’de (insanlarda kansere yol açma olasılığı bulunan) listelemiştir.

Burada, yaşamınız boyunca karşılaşacağımız zararlı ve bazen kanserojen olabilecek sentetik ve doğal kimyasallardan bahsettik. Söylenenlerin sizi biraz sıkacağını belki de telaşlandıracağını biliyorum, ancak bütün bunlar bilinenlerin bir tekrarından ve bir uyarıdan ibarettir.

“Peki, ne yapacağız?” dediğiniz zaman söyleyeceğim iki şey var:

Allah dünyayı ve canlıları yaratırken her şeyi bir düzen içinde yaratmıştır.

Bu düzeni ise biz insanlar bozuyoruz. Öncelikle çevre kirlenmesi ve ekolojik dengenin bozulmasına sebep olmamalıyız! Daha sonra tüketici olarak içtiğimiz, yediğimiz, teneffüs ettiğimiz, kullandığımız maddeler hakkında bilinçlenmeli ve doğru seçimler yapmalıyız.

Daha geniş bilgi sahibi olmak isterseniz “Nasıl Zehirleniyoruz, Nasıl Korunuruz” (Dharma Yayınları 2008) adlı kitabımdan faydalanabilirsiniz. Bir paradoks olmasına rağmen, bilim adamlarının ürettiği pekçok kimyasal dünyamızı kirletirken, bu kirlenmeyi önlemek ve ortadan kaldırmak amacıyla birçok bilim adamı harıl harıl çalışıyor. Bence temel olan doğru bilinçlenmektir, başta yönetim kademeleri olmak üzere, bilim adamları, sanayiciler ve bizlerin oluşturduğu toplum kuruluşları bu işin önderleri olmalı ve cesaretle savaşmalıdırlar.

Örneğin ben bu konuda 10 yıla yakın süredir kişisel çabamı sürdürüyorum, çevreyi kirletmeyecek ve insanları kimyasallardan bir nebzecik olsun uzaklaştıracak bir teknolojinin memleketimizde tanınması ve uygulanması konusunda kısmen ticari de olsa gayret sarf ediyorum. (Çalışmakta olduğum konu hakkında bilgiye, www.ekobiyo.com adlı web sayfasından ulaşabilirsiniz.) Ancak itiraf etmeliyim ki henüz başarılı değilim. Bununla beraber başarının geleceğine ve bu tür çalışmaların artacağına inanıyorum.

Mennan Aysan Kuzanlı, Kimya Mühendisi


Bu haber 1,579 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,518 µs