En Sıcak Konular

Kolesterol değil metot tartışması!

15 Aralık 2011 09:34 tsi
Kolesterol değil metot tartışması! 'Halkın kafasının karışması çok iyi bir şeydir.'

Hasan Bülent Kahraman / Sabah 

Büyüdükçe büyüyor. Bu ilaçların bugünkü kullanımını yanlış bulup eleştirenler vurdukça, konu, un çuvalı gibi tozdukça tozuyor. Hemen belirteyim ben tıp doktoru değilim. Hiç işin o bölgesine girmem. Ama ortada bir metodoloji sorunu olduğunu görüyorum. Görünce suskun kalmayı kabul edemiyorum. Bakın neden...

***

Benim de dostum olan Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın bu konudaki yazılarına eski tabirle geç muttali oldum. İzleyince kolesterol konusunun başka boyutları olduğunu fark ettim. Hele benim de başıma aynı hadise gelip bir doktor normalin (o da hangi normal?) biraz üstündeki kolesterolüm için ilaç kullanmam gerektiğini söyleyip öteki doktor buna gerek görmeyince oturup metot bakımından bu konuyla uğraşmaya başladım. Eh ne de olsa serde "profesörlük" var, metot meseleleri de beni öteden beri ilgilendirir.

***

Kolesterol ilacı kullanımı konusunda bilim dünyası ikiye ayrılmış durumda. Yeni araştırmalar beyin veya kalp krizi geçirmemiş insanların bu ilaçları koruyucu olarak kullanmasını doğru bulmuyor. Oysa bilhassa bizde bu ilaçların yaygın kullanımı koruma amaçlı. Yani "80 yaşına yatırım" için kullanılıyor. Oysa tıpta spor yapmak, kilo almamak gibi "yapısal" düzenlemeler dışında ve bir klinik tabloyu düzeltmek dışında, "geleceğe yatırım imkânı" bulunmuyor. Bu koruma işinin standartlaştığı tek alan aşılar. Ötesi yok.
Kolesterol ilaçlarının koruma getirmediğini kanıtlayan kapsamlı araştırmalar var. İki denek grubu alınıyor. Bir gruba kolesterol ilacı veriliyor. Diğerine verilmiyor. İki grubun da kalp krizi geçirme oranı aynı. Zaten işin başlangıcı da karışık: Önce kolesterol var. Sonra kötü kolesterol bulunuyor. Onun bu şekilde sorun doğurmadığı görülünce bu defa ultra kötü kolesterol icat ediliyor.

***

Buradan iki sonuç çıkıyor. Birincisi, Küçükusta'nın da içinde bulunduğu grup, dünyada da, kolesterolün klinik değil laboratuvar tablo olduğunu öne sürüyor. Bir kötü kalpli düşman değil yani kolesterol. Yararları da var. Öyle olunca bu grup, söz konusu ilaçların yanlış kullanımını gündeme getiriyor. Koruyucu olarak işe yaramıyorsa niye koruyucu maksatla kullanalım?
Bu çok hayati bir soru ve problem. Çünkü ardında ilaç endüstrisi yatıyor. Onun mekanizmaları var. Şimdi Milliyet gazetesinde Metin Münir de aynı konuyu irdeliyor. İlaç endüstrisi ilaç kullanımından dehşetli kazançlar sağlıyor. Bu bakımdan da tıp uygulamalarıyla oynuyor. Bir örnek tansiyon ilaçları. Normal yüksek tansiyon daha önce 12 kabul edilirken 11'e indirildi. Şimdi 10'a düşürüp düşürmeme tartışılıyor. O bir sayılık farkta milyarlarca dolarlık ilaç kullanımı yatıyor.

***

Bir kere konunun bu yanıyla ele alınıp enine boyuna tartışılması gerekir. İlaç firmalarının ve doktorların bu uygulama "şaibelerinden" arınması şart. Bir televizyon programında Prof. Küçükusta'nın bu konudaki sorusunun karşı görüşü savunan diğer iki doktor tarafından cevapsız bırakıldığını Metin Münir yazıyor. Dolayısıyla kolesterol ilacı- piyasa- doktor ilişkisini aydınlatmadan "yararlıdır" diyenlerin pozisyonlarını savunması çok zor.

***

Öte yandan bir bilimsellik ve bilimsel yöntem sorunu söz konusu: Prof. Küçükusta ve Prof. Karatay'ı kolesterol ilaçlarının profilaktik/ koruyucu kullanımını savunan iki doktorla birlikte televizyonda izledim. Karşı taraf ortaya getirilen araştırmalardan haberdar görünmediği gibi söylenenleri dikkate almayan cevaplar veriyordu.
Yani ortada metot tartışmasının yapılacağı bir zemin yoktu. Karşı taraf sürekli olarak bu zemini kaybederek bir zihin bulanıklığı yaratıyordu. Verdikleri yanıtlar eski modelin cevapları idi. Oysa eski metot hâlâ savunulabilir, kullanılabilir ama hiç değilse yeni yöntemin gerçekliği kabul edilebilirdi. Ya da en iyisi, zikredilen çalışmalar yanlışsa o araştırmaları aşan yeni araştırmalara referans verilir, mantıksal deyimiyle Prof. Küçükusta ve Karatay "değillenirdi."
Bu yapılmadı. Yapılmıyor. Yapılmadığı gibi kolesterol karşıtı grup ortaya yeni bir iddia atıyor "halkın kafası karıştırıldı" diyor ki, o daha da önemli.

***

 

İyidir bazı kafa karışıklıkları

Kolesterol ilaçlarının koruyucu olamadığını söyleyen kesimin görüşleri cevaplandırılmıyor. Ama onun yerine başka bir propaganda yapılıyor. Halkın kafası karıştırıldı, hastalarımıza ilaç yazamıyoruz deniyor.
***

Bir kere halkın kafasının karışması çok iyi bir şeydir. Benim de kafam karıştı. Ve çok iyi oldu. Nedenini pazartesi günü belirttim. Bir doktor bana kolesterol ilacı yazdı, diğeri kullanma dedi. Şimdi kullanmıyorum. Çünkü biraz çalışıp "kullanma" diyenin gerekçesini daha haklı buldum. Öyleyse "ilaç veremiyoruz" diyenlerin yapması gereken bir şey var: televizyon programlarında, gazetelerde, internet sitelerinde, çalışacaklar, bu hapların koruyucu olarak kullanımı yanlıştır diyenlerin görüşlerini bilimsel olarak çürütecekler. Değilse o maksatla ilaç vermeyecekler. Verdikleri zaman karşılarındaki hastayı ikna edecekler. Bu konuda inandırıcı olacaklar. Sorun orada; güven kaybında.
***

Anti-kolesterol lobisi (yani yüksek kolesterol zararlıdır diyenler) güven yitirdi, inandırıcı değil. Ben bunu dışarıdan bakan bir hakem olarak görüyor ve söylüyorum. Çünkü gene kolesterol lobisi (yani kolesterol tepeden tırnağa zararlı değildir diyenler) bir iddiada bulunuyor, diyor ki, kolesterolün bu derecede kötülenmesinin altında ilaç şirketlerinin payı, rolü, etkinliği vardır. Kardiyoloji Derneği de bu konuda aydınlatıcı, inandırıcı, güven verici bir açıklama yapmıyor. İşte bu nokta ortalığın karışmasına yol açıyor. Eğer kardiyologlar hastalarına ilaç kullandırtamıyorsa öncelikle bu güven sorununu aşmak zorundadır. Bu bakımdan halkın kafasının karışması çok iyi olmuştur.

Çünkü tıp aynı zamanda bir toplumsal olgudur. Sağlık sistemi ve uygulamaları bir politika konusudur. Değişik politik modeller tıp konularına değişik biçimlerde yaklaşır. Bu derecede toplumsallaşmış bir konuda halk sürekli olarak bilgilendirilmek, farklı görüşleri karşısında tartışır bulmak hakkına sahip olmayacak mı?
***

Ayrıca, dünyanın her yerinde bilimsel bilginin popüler bir dille halka, sonuna kadar bilimsel gerçeğe sadık kalınarak, anlatılması elzemdir. Aksi takdirde bilimin hegemonyası başlar. Bilim mutlaklaşır, dogmatikleşir. Bilim adamı Tanrılaşır. Oysa bilimin demokratizasyonu son derecede önemlidir. Bu, halka sorarak bilim yapılır demek değildir. Bilim halka anlatılmalıdır manasına gelir.
Tıp dünyası bu bakımdan diğer bilim alanlarına oranla daha da ilginç bir yerdedir. Bugün hasta hakları diye özel bir kavram ve alanın mevcudiyetinden söz ediyoruz. Doktor Tanrı değildir. Doktor her adımda, her aşamada hastasına bilgi vermek, sürdürdüğü tedaviyi, kullandığı yöntemi onunla paylaşmak zorundadır. Bu ilaç kullanımı bakımından da böyledir.
***

İnsanlar şu sıralar haddinden fazla tıp bilgisine muhataptır, sağlık konularına açık hale gelmiştir ve sağlık bir "saplantıya" dönüşmüştür. Sağlıkla ilgili bir endüstri söz konusu. Her endüstri gibi parayla ve kazançla iç içe. Doğaldır. Ama bu sektörün bir parçası da hekimlerdir. Dolayısıyla hekim bu kazanç-çıkar dünyasında konumunu son derecede dikkatle saptamak zorundadır. Bu bir bilimsellik ve etik meselesidir. Türkiye'nin bu konuda evrensel şartları kabul etmesinin ve uygulamasının zamanı geldi geçiyor. Öyle olmasaydı bu tartışma başka türlü cereyan ederdi.
***

Şartlar bu iken, belli bir grubun kolesterolle ilgili gerçekleri ortaya dökmesi, bu alandaki ilaç kullanımını sorgulaması niye yanlış olsun? Ben yöntem olarak doğruluk- yanlışlık sorgulaması yapıyorum. Elbette verilen bilgiler arasında yanlış olanlar yer alabilir. Ama bilim dünyası dogmaların değil karşılıklı sınamaların, güreşmelerin alanıdır. İnsanlar çıkarlar, görüşlerini söylerler.

Kişisel olarak bu konuda öncü olan Prof. Ahmet Rasim Küçükusta'nın yanılmasını çok istiyorum. Dilerim ki, tek bir kolesterol hapı kullanayım, onunla kolesterolüm kontrol altına alınsın, böylelikle de kalp krizi tehlikesinden ebediyen uzak kalayım. Ama öyle değil işte. Kardiyologlar öyledir diyorsa bunun böyle olduğunu anlatmalı, beni ve benim gibi milyonlarca insanı ikna etmelidir. Bu da şikâyetle değil, popülizm yaparak, demagojiye sığınarak değil, bilimsel bilgiyi ortaya koyarak, inandırıcılıkla, gerçekleştirilebilir.
***

Ağlama duvarında değil tıp alanındayız.
***

İyidir eski köye yeni adet

Şu kolesterol konusunda son bir noktaya değinerek, tartışmanın özeti olduğuna inandığım bir noktayı vurgulayarak bu konuyu kapatayım.

***

Konunun bir yöntem tartışması olduğunu söyledim. Kaçınılmazdır bu tür zıtlaşmalar.
Eğer bilimin çizgisel (lineer) bir gelişme gösterdiğini kabul edersek bu daha çok böyledir. Belli bir bilgi üretilir. Bu bir model (paradigma) oluşturur. Bir noktadan sonra o artık dünyayı açıklamaya yetmez. O zaman modeli değiştirmek gerekir. Thomas Kuhn'un çok önemsenerek, insanların haddinden fazla heyecanlanarak tekrarladığı görüşü budur, Bilimsel Devrimlerin Yapısı isimli kitabında.
Bilim alanında dünyayı açıklamakta yetersiz kalan eski bilginin yenilenmesi doğal ve kendiliğinden bir gelişmeyle olmuyor. Ölçülebilir, sınanabilir, deneylenebilir bilgi alanında, bir modelin doğruluğunu daha ileri araştırmalarla sınamak her zaman mümkün. Eğer o ileri çalışmalar bir önceki sonucu doğrulamıyorsa eski model aşılmış demektir.
Kolesterol konusunda böyle oldu. Daha sonra yapılan çalışmalar daha öncekileri doğrulamıyor.
O zaman eski modeli değiştirmek gerekiyor. Eğer bilimsel düşünüyorsak bundan daha doğal bir şey olamaz. Bilim varsa, laboratuvar- sınama- ölçme denklemi kuruluyorsa bunun için kuruluyor. Bilimin dogma olmadığını gösteren yöntemsellik de budur.
Aksini savunmak, yapılan araştırmayı dikkate almamak dogmatizmdir.

***

Ben işin bu yanına bakmak istiyorum. Ne var ki, kolesterol tartışması sadece bununla sınırlı olmadı, kalmadı. Tersine, işin içine hiç hoşlanmadığım başka boyutlar girdi. İlaç firmalarının mevcudiyeti, yarattıkları imkânlar tartışmanın bir başka boyutunu meydana getirdi. Dolayısıyla konuyu sadece soyut bir yöntem tartışması olarak ele almamız artık mümkün değil. Mevcut kısıtlamayı aşmanın tek çaresi Türk Kardiyoloji Derneği'nin (TKD) çıkıp açıklamalar yapmasıdır. Bu bir.
İkincisi, Sağlık Bakanlığı Etik Kurulu var. Onun ilaç firmaları- araştırmahekim- çıkar ilişkisini çok somut ve hatta sert kurallara bağlaması gerekiyor. Sadece kolesterol ilaçları bakımından değil her ilaç için bu ilke, kural, koşul geçerlidir, geçerli olmak zorundadır. Öyle anlaşılıyor ki, o protokoller bakımından ciddi bir boşluk var ortada ve onun behemehal doldurulması zorunlu.

***

Bilimsel bilgi sınanabilir, değillenebilir, değiştirilebilir bilgidir. Eskiden kullanılan kabuller değişir. Ama böyle bakınca karşımıza daha da şaşırtıcı bir durum çıkıyor. İlerlediği, geliştiği, yeni olanaklar kazandığı su götürmez bir gerçek olan tıp alanında konvansiyonel, bir manada geleneksel bilgi, ne kadar hızla değişmelidir ve eski paradigmalar nereye kadar kullanılmalıdır? Amerika'da ilaçların kullanımını uzun araştırmalardan sonra onaylayan FDA herhangi bir tartışmalı konuda bir hakemdir. O henüz onaylamamışsa hiçbir hekim o ilacı yazamaz. O doğrulamamışsa hiçbir uygulamayı hekimler öneremez. Biz "icat eden" bir ülke değiliz. "Oradan" geliyor bize ilaçlar ve tıp teknikleri, araçları. İnsanlar da belli hekimlik önermelerini böyle bir kurumun bilgisi olmaksızın kabulleniyor. Çünkü o kurumların etkinliği gündelik hayata, sokaktaki insana uzanabilmiş değil. O eksiklikten doğan sağlıksız durumu engelleyecek tek şey bilgi ve etik sahibi hekimlerin, hocaların yanlış uygulamaları işaret etmesidir.
Bu şartlar altında serbest tartışma ve bilimsel bilginin gündelik mecralarda popülerleştirilmesi şart. Ama bunun bir koşulu olmalı. Her gece televizyona çıkıp ebegümeci, susam ve karpuzla kanserin tedavi edilebileceğini, engellenebileceğini söyleyen onkoloji profesörlerinin bulunmasına izin var da, hâkim bir modeli sorgulayan profesörlere mi izin yok? TKD bu noktada da yeni bir durum değerlendirmesi yapmalı.
Tam tersini düşünüyorum. Daha çok tartışılmalıdır her şey. Eksinin aşılması zordur.
Hele işin içinde sanayi, üretim ve kâr varsa daha da zordur. Ama Malraux haklıydı, "bir insan hayatı hiçbir şeydir ama hiçbir şey bir insan hayatının yerini tutamaz" derken.

***

İyidir çok "icat çıkarmak" ve "eski köye yeni adet" getirmek..



Bu haber 1,898 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,896 µs