En Sıcak Konular

Türkiye’ye de aynı oyun oynanıyor!

10 Ağustos 2011 09:20 tsi
Türkiye’ye de aynı oyun oynanıyor! Afrika'yı açlığa mahkum eden oyunların benzerinin Türkiye'de de oynandığını biliyor muydunuz? İşte ortak noktalar...

Prof. Dr. Osman Özsoy/ Haber 7

Bir otomobil firması Türkiye’nin en değerli tarım arazisine fabrika kurmak isteyince, kamuoyunda yükselen “koca ülkede başka yer mi kalmadı” eleştirilerine, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, “Gerekirse Çankaya’nın bahçesinden bile yer veririm” demiştir.

Bursa ve Kocaeli’de benzer tesisler ev verimli tarım arazilerine kurulmuştur. Batı ülkelerinde olduğu gibi bu tür tesisler kıraç arazilere de kurulabilecekken, ne hikmetse hep tarım arazileri talan edilmiştir.

Geri kalmış ülkelerdeki çarpıklar da bu minval üzerinedir. Doğru gibi yapılmaya çalışılan işler bile özünde problemlidir.

Bugünkü yazımıza yaptığımız böylesine bir girişten sonra, Afrika’daki açlığın nedenlerini sorguladığımız “Afrika'da oynanan büyük oyun” başlıklı bir önceki yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.

Afrika insanı yardıma değil, adalete muhtaçtır...

Açlıktan kıvranan Afrika ülkelerinin şu an ki gıda üretimleri bile kendi halklarını doyurmaya yetmektedir. Gelin görün ki, sömürgeci devletlerin bu ülkelerde kurduğu kirli ve kanlı çark, bu ülkelerin varlık içinde yokluk çekmelerine de neden olmaktadır.

Aşağıda vereceğimiz rakamlar bu yalın gerçeği de ortaya koymaktadır.

Yıl 1973...

Açlıktan insanların perişan olduğu ve milyonlarca insanın yeterli beslenemediği için öldüğü Habeşistan’da resmi rakamlar, üretimin son zamanların en üst seviyesine çıktığını gösteriyordu.

Yıl 1943...

1973 yılında meydana gelen bu olayın bir benzeri 1943 yılında Bengal’de de görülmüş ve bir önceki yıla göre üretimde anormal bir azalma olmadığı halde, milyonlarca insan açlıktan perişan olmuştur. Açlığın ve yokluğun getirdiği sefalet sonucu, milyonlarca insan da salgın hastalıkların pençesinde kıvranmış ve hayatını kaybetmiştir.

Afrika’da gıda dengesi Batıların lehine, Afrikalı’nın aleyhine bozulmuştur. Son yıllarda Afrika’da Batı’nın ihtiyaç duyduğu çay üretimi dört, şeker pancarı üretimi de iki kat artmıştır. Buna rağmen Afrikalı’nın kendi kendine yeterlilik oranı aynı dönemde yüzde 70 azalmıştır.

Gıda ihraç eden Afrikalı ülkeler...

İnsanların açlıktan en fazla perişan olduğu ülkelerden Sudan’ın ihraç ettiği mallara baktığımızda şekerpancarı, susam, pamuk, kahve ve tütünün üst sıralarda yer aldığını görürüz. Aynı dönemde Hindistan ise İngiltere’ye bol miktarda baklagiller ihraç etmiştir.

İhraç malı hububat yetiştirmek için yerli tüketimin ihtiyacı olan ürünü üretmekten vazgeçen Afrika insanı, yetiştirdiği mahsulün Avrupa pazarlarında para etmemesi üzerine ihtiyacı olan gıda maddelerini de dışarıdan almakta zorlanmış ve dış borçlanma çıkmazına saplanmıştır.

Afrika ülkelerinin ihraç ürünlerinden elde ettiği gelir, II. Dünya Savaşı’ndan sonra elde ettiği gelirin de altına düşmüştür. Satış artsa da gelir giderek azalmıştır. Halbuki aynı dönemde Afrika nüfusu dört kat artmıştır. Afrika’daki açlığın temel nedeni nüfus değil, Batı ülkelerinin pazarlarına eklemlenmiş ürünleri üretmek zorunda kalmasına rağmen, bunlardan yeteri ölçüde gelir elde edememesidir. Batı ülkelerinin Afrika insanına reva gördüğü yaşam tarzıdır.

Fasit daire ve çaresizlik...

İhracat ve ithalat arasında bozulan denge bu ülkelerin liderlerine ülkenin en verimli arazilerini para eden hububatın ekimine açmaya yöneltmiştir. Bu ülkelerin içine düşürüldüğü fasit daire tam bir bataklığa dönüşmüştür.

Bütün bunların neticesi olarak Afrika, varlık içinde yokluğun, bolluk içinde kıtlığın hüküm sürdüğü ve dünyanın utanç duyması gereken  bir kıta haline gelmiştir. Afrika bu haliyle, 20. asır dünya medeniyetinin acımasız yüzünün bir fotoğrafı olmuştur.

IMF reçeteleriyle ekonomilerini düze çıkaracağını düşünen ülkeler için işler baştan iyi gidecek gibi görünse de, Batı pazarlarına mahkum hale geldikten sonra faturanın ağırlığını çeken, sonunda emeğin karşılığını elde edemeyen ülkeler haline geliyorlar.

Bizdeki durum...

Bazı üretim kalemlerinde ülkemizin durumu da içaçıcı değildir. Örneğin dünya fındık üretiminde en büyük pay sahibi olmamıza rağmen, istediğimiz fiyattan dünyaya pazarlayamıyoruz. 5-6 sene önce kilosu 6-7 TL olan fındığın fiyatı şu an 2-3 TL civarında. Dünyanın nikotin oranı en düşük sayılı tütünlerinden birini yetiştirmemize rağmen, bu ürünlerin pazar fiyatlarının belirlenmesinde de lokomotif olduğumuz söylenemez.

Başta krom madeni olmak üzere birçok yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizin pazar değeri tamamen Batılı ülkelerin insafına terkedilmiş durumda. Herşeyin değerinin piyasa koşulları içinde oluştuğu iktisadi açıdan doğrudur. Ama oluşturma biçiminin insani olduğu doğru değildir.

Kaldı ki, Üçüncü Dünya Ülkeleri’nin güç birliğine giderek ellerindeki cevherlerin kıymetini artırmaya yönelik çabaları Batılı ülkeleri endişelendiriyor.

Sonuç olarak:

Afrika ülkelerindeki  açlığın sebebi sadece; kuraklık, aşırı nüfus ve teknoloji eksikliği değildir. Üzerinde 50’den fazla (görünüşte) bağımsız devletin bulunduğu Afrika’nın Batı’nın çiftliği haline dönüşmesinin bir sebebi de, bu ülkelerin kendi aralarındaki diyalog zayıflığından kaynaklanmaktadır.

Yapay ihtilâflar nedeniyle birbiri ile savaştırılan bu ülkeler, kendi insanlarının kursağından ve refahından sakındıkları paraları, Batılı silah fabrikalarına yatırıyorlar. Her iki durumda da kazanan hep kirli eller oluyor. Batı ödediği her kuruşu tekrar geri çevirmesini biliyor. Eğer bugün Üçüncü Dünya Ülkelerinin sahip olduğu cevher Batılıların elinde olsaydı, yoksul ülkeler bunları çok daha pahalıya almak durumunda kalırdı.

Körfez’deki petrolün üzerinde saltanat süren İslâm ülkeleri, eğer Allah bu nimeti kendilerine nasip etmemiş olsaydı, şu an ki bilinçsizlikleri ve tembel yapılarıyla,  Afrika ülkelerinden çok daha acınacak duruma düşerlerdi.

Şu an muhtaç durumdaki Afrikalının çaresizliğinin nedeni sadece hasım dünyanın ezici sermaye gücü ve gaddarlığı değildir. Tüm faturayı Batı dünyasına çıkarmak da adalet olmaz. Bu ülkelerin sahip oldukları nimetlere karşı takındıkları şükürsüzlük, bunları değerlendirme konusunda sergiledikleri bilinçsizlik ve yaygın eğitimsizlik de başlıca nedenler arasındadır.

Bediüzzaman Said Nursi yaklaşık 100 yıl önce, “bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır” diyerek İslam dünyasının temel problemlerinin altını çizmiş ve sorunların çözümü için de altın değerinde öneriler getirmiştir.

Herkes elinden geldiğince aç ve açıktaki kardeşlerimize yardım etmek için seferperver olmalıdır. Unutmayalım, yardım etmek için varlıklı olmak gerekmez, vicdanlı olmak gerekir. Herkes gücü nispetinde yardım etmelidir.



Bu haber 1,947 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,208 µs