Diyetin diyeti | " /> Diyetin diyeti | "/>

En Sıcak Konular

Diyetin diyeti

14 Eylül 2008 21:26 tsi
Diyetin diyeti 'İnce beden' uğruna ödediğimiz bedel çok ağır. Doğurganlığın azalması, hormon dengesinin bozulması, psikolojik sorunlar, kalpte ritm bozukluğu... Daha sayalım mı?

Çağın hastalığı olarak nitelendirilen obezite, birçok sağlık sorununu da beraberinde getiriyor. Ancak toplumun önemli bir kesimi şişmanlığa sağlık yönünden bakmıyor. Medya aracılığıyla oluşturulan ‘ince beden makbul’ anlayışı, insanların kilo konusundaki düşüncesini sağlıktan görselliğe kaydırıyor.
Çocukluk çağı obezitesinin giderek yaygınlaşması, özellikle beden algısının önem kazandığı ergenlik çağında, yeme davranışında normalden sapmalara yol açabiliyor. Fazla kilolardan kurtulmak amacıyla yapılan bilinçsiz diyet uygulamaları sonucunda oluşan hızlı kilo kaybı, tüm vücut sistemlerini etkileyebiliyor. Türkiye’de son yıllarda aile, çevre, toplum ve medya baskısı sonucunda doruk noktaya ulaşan zayıf görünme telaşı, bazen sağlığın bozulmasına, hatta ölümlere bile yol açıyor. Nitekim açtı da, medya ve kamuoyu 19 yaşındaki Dila Kurt’un Doktor Muzaffer Kuşhan’ın Polonezköy’de bulunan zayıflama merkezinde 45 günde 15 kilo verdikten sonra hayatını kaybetmesiyle travmatize oldu adeta.

Psikopatolog Deniz Keziban Çakıcı, kitle iletişim araçlarındaki ideal beden tasvirlerinin gençlerdeki yeme bozukluklarını tetiklediğini ifade ediyor.Ona göre yakalandığımız ‘ince beden’ hastalığında, yanlış davranış kalıplarının ve sağlıksız beden standartlatlarının hızla yayılmasına neden olan küreselleşmenin de payı var.

Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Psikolog Zehra Erol, beslenme alışkanlığının kişinin anne karnındaki döneme ve bebekliğine kadar uzandığını belirtiyor. Bebeklerine aşırı yediren ailelerin ergenlik çağında kilo alan çocuklarına bu sefer de ters yönde baskı yaptığını belirten Erol, insanoğlunun yemekle probleminin anne babanın yanlış tutumuyla başlayıp, çevrenin yaklaşımı ile pekiştiğine işaret ediyor.

Anne ve bebek demişken, bir kötü haber daha verelim. Fit kalma arzusuyla kahvaltı alışkanlığından vazgeçen genç kadınlarda doğurganlık özelliğinin azaldığı tespit edilmiş durumda. Doğurganlığı olmayan kadınların dörtte biri zayıf.

Şişmanlığa çare arayanlar sürekli yeni yöntemler deniyor. Kimileri midelerine balon veya kelepçe taktırıyor. Beslenme uzmanına başvuran da var, internetten veya eşten dosttan aldığı diyet programlarını uygulayan da. Beslenme uzmanı olmayanların açtığı zayıflama merkezlerine rağbet gösterenlerin ise hayatlarını ne ölçüde bir tehlikeye atmış oldukları, Muzaffer Kuşhan kliniğinde can veren genç kızın trajedisiyle bir hayli anlaşılır oldu.

Diyetisyenlere göre, bilinçsiz yapılan diyetler tiroit bezlerinde işlevsel bozukluklar, hipoglisemik ataklar, kortizon yüksekliği, ergenlik gecikmesi, psikolojik sorunlar, reflü, gastrit gibi mide rahatsızlıkları, kalpte ritim bozukluklarına sebep oluyor. Ölüme götüren yanlış diyetler de var.

Konya Özel Selçuklu Hastanesi Diyetisyeni Mevra Çimili, görülme sıklığı giderek artan şişmanlığın, kronik hastalıklara yol açan, tedavisi güç ve zaman gerektiren bir hastalık olduğunu ifade ediyor. Fazla kilolarından kurtulmak umuduyla bilinçsiz diyet uygulayarak hızlı kilo veren şişmanlarda pek çok hormonal ve metabolik sorunlar ortaya çıktığını belirten Çimili, obezitenin fizyolojik, organik, hormonal, metabolik, estetik, psikolojik ve sosyal sorunlara neden olabildiğini aktarıyor.

Son yıllarda gazete ve dergilerde yayınlanan, uzman olmayan kişilerden alınan veya internetten bulunan diyetlere sıkça rastlandığını bildiren Çimili, şunları kaydediyor: “Rastgele uygulanan diyetler başlangıçta hiçbir sağlık sıkıntısı olmayan bireylerin kilo kaybetmelerini sağlayabilir. Ancak ilerleyen zamanlarda vücutta vitamin ve mineral dengesizliklerine sebep olur. Enerji ve besin öğeleri ihtiyacı kişinin yaşı, kilosu, boyu, cinsiyeti ve laboratuvar bulgularına göre değişir. Bu nedenlere diyetler kişiler için ayrı ayrı düzenlenmelidir.”

Kısa sürede aşırı derecede kilo kayıplarının tehlikeli olduğunun altını çizen Çimili, ayda 4 kilogramdan fazla kilo kaybetmenin insanlarda ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirdiğini vurguluyor. Diyet programlarının kişiye özel olduğunu hatırlatan Çimili, uzman olmayanların önerdiği diyetlerin kesinlikle uygulanmamasını istiyor.

İnce beden hastalığı, bir ‘küreselleşme’ rahatsızlığı

Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Uzman Psikolog Zehra Erol, beslenme alışkanlığının kişinin anne karnındaki döneme ve bebekliğine kadar uzandığını belirtiyor. Bebeklerine yedirme gayreti içine giren ailelerin ergenlik çağında aşırı kilo alan çocuklarına bu sefer de yedirmeme baskısı yaptığını belirten Erol, insanoğlunun yemekle probleminin anne babanın yanlış tutumuyla başlayıp, çevrenin yaklaşımı ile pekiştiğine işaret ediyor. Anne babaların gençlik çağına gelen evlatlarının görünümüyle ilgili kaygılar yaşayabildiğini dile getiren Erol, toplumun şişmanlara bakışının ailelerin bu kaygılarını daha da artırdığı görüşünde. Psikolog Erol’a göre, çoğu zaman kilo sorununun görsel değil kişinin sağlığıyla ilgili olduğu söyleniyor; ancak çözüm yolları aranırken sağlık en geri planda kalabiliyor.

Konya Psikolojik Danışma Merkezi’nden Psikopatolog Deniz Keziban Çakıcı ise, kitle iletişim araçlarındaki ideal beden tasvirlerinin gençlerdeki yeme bozukluklarını tetiklediğini ifade ediyor. Şişmanlama korkusunun neden olduğu ‘ince beden’ rahatsızlığı vakalarının giderek arttığını bildiren Çakıcı, bu vakaların çoğunun bilinçaltındaki dışlanma, itilme, değersizleştirilme duygularına karşı, kusursuz bedene sahip olma çabasından kaynaklandığını belirtiyor.

‘İnce beden’ rahatsızlığını, 21. yüzyılın tetiklediği çağdaş bir hastalık olarak nitelendiren psikopatolog Çakıcı, şöyle devam ediyor: “2. Dünya Savaşı’ndan sonra gittikçe artan bu rahatsızlık son yıllarda daha çok araştırılan ve tartışılan bir ruhsal bozukluk haline geldi. Hastalığın yaygınlık alanı ve oranıyla ilgili genel kanı, Batılı, gelişmiş ülkelere ve sosyo ekonomik düzeyi yüksek ailelere işaret ediyor. Fakat küreselleşmenin, insan bedeninde ve ruhunda yarattığı değişimler, yeme bozukluklarının ve sonuçlarının, tüm sosyo-ekonomik ve kültürel katmanları içeren bir sorun haline gelmesine sebep oldu.”

Kilo kontrolü ile doğurganlık arasında da bir bağ var

Uzman Diyetisyen Canan Uysal, “Doğurganlık için ağırlık yönetimi şart.” diyor. Dyt. Uysal, ağırlık fazlalığının ve obezitenin kadınlarda hormon dengesini bozarak âdet düzeninin bozulmasına, yumurtlamanın engellenmesine ve kısırlık tedavisinin başarısının azalmasına sebep olduğunu belirtiyor. Doğurgan olmayan kadınların yarısında, fazla kiloluluk gözleniyor. Ilımlı kilo kaybının (4-11kg) yumurtlamayı ve gebelik oranını artırdığı saptanmış durumda. Kilo fazlalığının erkeklerin üremesini de olumsuz yönde etkilediğini belirten Uysal, fazla kilolu her üç erkekten birinde testisler ve sperm üretiminin olumsuz etkilenmesinin üzerine kısırlık gözlendiğini söylüyor. Ancak ağırlık azlığı (zayıflık), enerji kısıtlaması, fazla kilo kaybı ve vücuttaki yağ miktarı azlığının da doğurganlık açısından hem erkek hem kadın için olumsuz etkileri var. Bu gibi durumlarda da, kadınlarda yumurtlama ve rahim iç tabakasının gelişmemesi, döllenen yumurtanın rahme tutunamaması gibi durumlar söz konusu oluyor: “Vücut ağırlığı normalden az olan kadınlara önce kilo almaları ve kısırlık tedavisine normal vücut ağırlığına eriştikten sonra başlamaları önerilir. Çünkü tedavi için uygulanan hormon terapileri, kilo alınana kadar çok başarılı olmayabilir. Normal vücut ağırlığına erişen kadınların birçoğu hiçbir tedavi görmeden gebe kalabilir. Doğurganlığı olmayan kadınların dörtte biri zayıftır.” Normal ağırlığı sağlamayla birlikte, doğurganlığın 4 ay-1 yıl içinde tekrar güçlendiğini belirten Uysal, doğurganlığı az olan her 10 kadından 8’inin şiddetli kilo verdiğinin, 10 kadından 5’inin şarlatan diyetleri uyguladıklarının gözlendiğini açıklıyor.

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Aytuğ Kolankaya ise hamile kalamama sorunu olan İnfertilite hastalığının tüm toplumlarda gün geçtikçe yayıldığını belirtiyor. Dünyada bu oran yüzde 15-20’lere varmakta; yani doğurganlık çağındaki ortalama her 6-7 çiftten biri çocuk sahibi olamamakta. Kolankaya, günlük hayatta karşılaşılan pek çok faktörün bu artışa yol açtığını belirtiyor ve her hastalık gibi infertilitenin de vücudun kusurlu çalışmasına bağlı olduğunu söylüyor. Opr. Dr. Kolankaya da Dyt. Uysal’ın söylediklerini doğruluyor ve aşırı şişmanlığın da aşırı zayıflığın da kadınların hormonal dengelerini, yumurtlama düzenini bozduğunu belirtiyor. “Erkekte de erkeklik hormonu (testosteron) azalır ve özellikle şişman erkeklerde kadınlık hormonları artmaya başlar; dolayısıyla da sperm üretimi düşer.”

Dikkat; kahvaltıdan vazgeçmek, bebekten vazgeçmek olabilir

Dyt. Canan Uysal, doğurganlıklar üzerine yapılan bilimsel çalışmalardan da bahsediyor ve bu çalışmaların sonucunu şu oranlarla aktarıyor:

Doğurganlığı olmayan kadınların yüzde 81’lik gibi büyük bir bölümü, besin desteği alanlardan oluşuyor. Doğurma özelliğini yitiren kadınların yüzde 26’sını vejetaryenler oluştururken yüzde 27’lik bir oranla yağsız beslenen kadınlar da doğurganlıklarını kaybedenler arasındaki yerini alıyor. Kahvaltı alışkanlığının birçok aileye yeterince yerleşmediği günümüzde kahvaltıyı atlayan kadınları da doğurganlıklarını yitirme tehlikesi bekliyor. Ve yapılan çalışmalar da gösteriyor ki kahvaltı alışkanlığı edinmeyen kadınlar yüzde 31 oranla doğurganlığı olmayan kadınlar arasına katılıyor. Çok fazla kafein tüketen kadınlar da doğurganlığı azalan kadınlar arasında. Kafeinin kahve, çay, yeşil çay, kolalı içecekler, çikolata ve kakaoda bulunduğunu belirten Uysal, “Günde 4 kupa kahve (500 gm’dan fazla kafein) içen kadınlarda doğurganlık azalmıştır.” diyor ve günde 300 mg kafeinden fazlasını tüketmeyi önermediklerini belirterek 300 mg kafeinin maksimum 2 kahve veya 5 çaya eşdeğer olduğunu söylüyor.

Egzersiz ve üreme konusuna da değinen Dyt. Uysal, aşırı egzersizin doğurganlığı düşürdüğünü belirtiyor ve herkesi orta düzeyde aktivitelerde bulunmaya teşvik ediyor. Vücut geliştirici ilaçların ise kesinlikle yasak olduğunu söyleyen Uysal, bu ilaçların kadınlarda âdet ve yumurtlama düzenini bozduğunu belirtiyor.

Dyt. Uysal, hormonların düzgün çalışabilmesi için yeterli su tüketiminin olması gerektiğini vurguluyor ve bir kadının ortalama 2- 2,5 litre, bir erkeğin ise 3 litre sıvı tüketmesi gerektiğini de sözlerine ekliyor. 

Ünal Livaneli - Fikriye S. Çelik / Zaman Pazar



Bu haber 1,717 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,870 µs