Kulak çınlaması deyip geçmeyin
1 Eylül 2014 10:34 tsi
Kulak çınlaması nasıl bir hastalıktır?
Kulak çınlaması hayat boyunca herkeste görülebilen bir sorun. Depresyondan beyindeki tümörlere, kas ve sinir hastalıklarına, denge sorunlarından damarsal nedenlere kadar değişkenlik gösteren kulak çınlaması tıp dilinde Tinnitus olarak adlandırılır.
Kulak çınlaması ABDde 40 milyon kişide, ülkemizde ise 7-10 milyon kişide görülen bir sorun. Haluk Özkarakaşnun bile kulak çınlamasına yol açtığını söyleyen Prof. Dr. Haluk Özkarakaş, hastalığın sıklığının yaş ilerledikçe arttığını vurguluyor. Haluk Özkarakaşlak çınlamasına yol açan pek çok hastalık bulunması nedeniyle hastaların bu konuda sıkıntılar yaşadıklarını vurgulayan Prof. Dr. Haluk Özkarakaşş, merak edilen soruları şöyle yanıtladı:
Kulak çınlaması nasıl bir hastalıktır?
Tinnitus hastalığı, harici bir uyaran olmaksızın ses algılanması şeklinde tanımlanabilir. Bu sesler ise şöyledir:
- Hastalıkta tek bir ton algılaması yoktur.
- İnce veya kalın tonlu tek düze sesler vardır.
- Nabız atışı ile eş zamanlı gürültü şeklinde, pat-pat veya çıtırtı şeklinde sesler olur.
- Saatteki saniye tıklamalarına benzeyen veya daha hızlı olan sesler ortaya çıkabilir. Hastadan alınan öykü ile algılanmakta olan sesin tanımlaması detaylandırılabilir.
Kimlerde daha çok görülür?
Erkek kadın oranları arasında belirgin bir fark yok. Yaş ilerledikçe görülme sıklığı artıyor. Silahlı kuvvetler, dokuma fabrikası, kazan işçiliği, tersane işçiliği gibi yüksek gürültüye maruz kalınan mesleklerde görülme sıklığı artıyor, görülme yaşı daha genç popülasyonu etkiliyor. Yaşlı topluluğun yüzde 33'ünü etkilerken, 55 yaşın üzerindekilerin yüzde 30'unda hafif, yüzde 10'unda ise şiddetli tinnitus olduğu belirtiliyor. Potansiyel olarak tüm bireyler (ağır işitme kayıplı olsalar bile) tinnitusa adaydır.
Kulak çınlamasının en sık görülen nedenleri nelerdir?
Tinnitusu iki ana sınıfa ayırabiliriz: Birinci gruptakiler, kulak çevresi yapılardan oluşan çınlamalar.
İkinci grupta ise sensörinöral (Salyangoz içinde işitmenin ilk algılayıcısı saçlı hücreleri, işitme siniri sinir lifleri, sinir çekirdekleri, beyin sapı ve beyin korteksindeki merkezlerden kaynaklanan) çınlamalardır.
İKİ TİP ÇINLAMA VAR
Vasküler nedenli olanlar: Arteriel-venöz malformasyonlar, damar ve çevresi sinir doku kaynaklı tümörler, anevrizmalar, hipertansiyon.
Sinir-kas anomalileri: Kulak içindeki kasların spazmları, çene eklemi fonksiyon bozuklukları, östaki tüpünün olması gerekenden daha açık olması veya fonksiyon yitimi şeklinde sıralanabilir.
DUYGUSAL-SİNİRSEL NEDENLER
a) Kulağa bağlı nedenler: Salyangoza ait nedenler; yaşlılığa bağlı işitme kaybı, iç kulak iltihaplanmaları, Meniere hastalığı. Kulak çınlaması orta kulakta sıvı birikmesi, kemikcik sistemindeki çeşitli bozukluklar, orta kulak tümörlerinden de kaynaklanabiliyor. Bunların dışında dış kulak yolunda oluşan ve kulağı tıkayan her türlü sorun nedeniyle de çınlama oluşabiliyor.
b) Nörolojik nedenler: Kafa travmaları başta olmak üzere her tür kafa içi nedenli hastalıklardan dolayı çınlama oluşma potansiyeli vardır. MS ve menenjit sonrasında da çınlama sorunu sık görülür.
c) Diş ve çene kaynaklı: Çene ekleminin bozuklukları da tinitusa yol açabiliyor.
d) Metabolik kaynaklı sorunlar: Hipertiroidi, hipotiroidi, hiperlipidemi, şeker hastalığı, çinko, bakır, demir eksikliği, Vitamin B12 eksikliği.
e) İlaçlara bağlı nedenler: Aspirin, Non steroid antienflamatuvar ilaçlar (romatizma, genel ağrı tedavisinde kullanılırlar), bazı antibiyotik ajanlar.
f) Psikolojik nedenler: Depresyon ve anksiyete.
BAKIN NEYİN İŞARETÇİSİ
Kadınlarda açıklanamayan göz ve ağız kuruluğu, altta yatan romatizmal hastalığın bulgusu olabiliyor.
Hastalık tedavi edilmediği takdirde göz kuruluğunun sonucu olarak görme, ağız kuruluğuna bağlı olarak da diş çürükleri ve kayıpları yaşanabiliyor. Eskişehir Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Timuçin Kaşifoğlu romatizmal hastalıkların her zaman eklem ağrıları ön planda olmaksızın da görülebileceğini bildirdi.
'SJÖGREN SENDROMU'
Romatoloji polikliniğine gelen hastalardan bir kısmının, göz hastalıkları bölümünden kendilerine yönlendirildiğini anlatan Kaşifoğlu, şöyle konuştu:
"Özellikle kadın hastalarda açıklanamayan göz ve ağız kuruluğu, altta yatan romatizmal hastalığın önemli bir bulgusudur.
Bu hastalarda genel bir vücut ağrısı olabileceği gibi ağrı yakınması olmaksızın yalnızca göz-ağız kuruluğu ile de başvurabilirler.
Göz ve ağız kuruluğunun ön planda olduğu bu özel romatizma türü, adını ilk tanımlayan İsveçli 'Sjögren' adlı doktordan almıştır. 'Sjögren sendromu' hastalığından 40-60 yaş arası kadın nüfusun yaklaşık yüzde 1 etkilenmektedir."
TEDAVİ EDİLMELİ
"Hastalık tedavi edilmediği takdirde göz kuruluğunun sonucu, gözde batma ve yaralar olabileceği gibi, ağız kuruluğuna bağlı olarak da erken yaşta diş çürükleri ve kayıpları yaşanabilir" diyen Kaşifoğlu, şöyle devam etti: "Gözde kuruluk 'Schirmer testi' ile tespit edilir. Hastalığa bağlı olarak 'Düşük el', 'düşük ayak' dediğimiz felç benzeri hastalıklar görülebilir.
TÜP BEBEĞE STRES ENGELİ
Ankara Üniversitesinden Prof. Dr. Bülent Berker tüp bebeğe başlayacak olan ailenin öncelikle stresten arınması gerektiğini vurguladı. Ne kadar az stres o kadar çok başarı diyen Berker, üreme hücrelerini etkileyen sigaranın da hamile kalmayı zorlaştırdığını kaydederek, Tedaviye başlamadan önce sigaradan uzak bir yaşam işimiz kolaylaştıracaktır dedi. Berker, tüp bebek tedavisinde yaş sınırının yukarı çekilmesi için de İnsanlar artık ileri yaşlarda evlendikleri için yumurtalık rezervi azalıyor. Bu çiftlere motivasyon olacak diye konuştu.
KORKUTAN SONUÇLAR
Türkiyede diş sağlığı ve diş fırçalama oranlarını değerlendiren Diş Hekimi Emek Saran, ağız bakımıyla ilgili verilerin çarpıcı sonuçlar ortaya koyduğunu belirtti. Araştırmaya göre tüm hanelerin yüzde 70ine diş macunu bile girmiyor.
Türkiyede ağız ve diş sağlığının önemine dikkati çekmek, diş tedavilerinden önce çürüklere engel olmak adına önemli bir çalışmaya imza atıldı. Projeyi hazırlayan Diş Hekimi Emek Saran, 2013te yapılan bir araştırmanın detaylarını paylaştı.
Saran, Araştırmanın sonuçları diş macunu ve diş fırçası kullanma oranları ne yazık ki ülkemizde diş sağlığının önemsenmediğini göstermektedir dedi. Saran, araştırmaya göre 76 milyonluk Türkiyede sadece 22 milyon kişinin diş macunu kullandığını belirtti.
DİŞ İPİ DE KULLANIMIYOR
Saran, ağız sağlığı için önemli olan diş ipi ve bakım suyu gibi malzemelerin de toplumun yüzde 2si tarafından kullanıldığı bilgisini verdi.
BİR FIRÇA 2 YIL KULLANILIYOR
Diş fırçası kullanma oranlarının da düşük düzeyde olduğunu açıklayan Saran şu bilgileri verdi 2013 yılında 41 milyon adet diş fırçası satılmıştır. Bir kişinin 1 yılda 4 adet diş fırçası kullanması gerektiğini düşünürsek 2013te sadece 10 milyon 250 bin kişi diş fırçası kullanmıştır. Dolayısıyla 65 milyon 750 bin kişi diş fırçası kullanmamıştır. Yine verilere göre bir kişi bir diş fırçasını ortalama 2 yıl kullanıyor.
ERKEN YAŞLANDIRIYOR
Çikolatadan kahvaltılık gevreklere, salata soslarından, pirinç ve beyaz una kadar akla gelebilecek her besinde bulunan şeker, diyabetten erken yaşlanmaya kadar pek çok olumsuz etkiye neden oluyor.
Şeker sadece balda, pekmezde, reçelde değil, gün boyu tüketilen meşrubat, süt, yoğurt, ekmek, bisküvi, galeta gibi birçok besinde de fazla miktarda var.
Şeker kaynağı olarak yediğimiz karbonhidratlar günlük diyetimizin yüzde 55-60'ını oluşturuyor. Memorialden Prof. Dr. Birsel Kavaklı Diyabetik olmayan kişiler günlük olarak toplamda en fazla 8 kesme şeker kadar şeker tüketmelidir. Tadı şekerli olan her gıdada basit şeker vardır. Bunlardan kaçınmak, günlük şeker ihtiyacımızı karşılamak için kompleks karbonhidratlardan yararlanmak daha doğrudur dedi.
Sağlıklı bir beslenme düzeninde günde 3 porsiyon meyve tüketimi uygundur. Meyve şekerinin hızla kan şekerini yükseltmemesi için meyvenin yanında süt, ayran, yoğurt veya kepekli bisküvi önerilmektedir.
ESMERE DE DİKKAT
Esmer şeker; şeker kamışı ya da şeker pancarının ikinci şurubundan doğal olarak elde edilir. 1 tatlı kaşığı esmer şeker 48 kaloriyken, 1 tatlı kaşığı beyaz şeker 45 kaloridir.
AZALTMAK İÇİN 4 NEDEN
- Şeker kalp-damar hastalıkları ve diyabet riskini artırır.
- Ciltte kırışıklığı artırır.
- Şekerin fazlası yağa çevrilir. Bu yağ vücudun belli organlarında birikir. Karaciğer yağlanmasına sebep olur. Bu da uzun dönemde sindirim bozukluğuna yol açar.
- Yüksek şeker seviyesi dikkat eksikliği, konsantrasyon bozukluğu, hafıza kapasitesi düşüklüğü ve öğrenme güçlüğü yapabilir.
SERDA KIVILCIM- BUGÜN GAZETESİ
Bu haber 1,279 defa okundu.
Yorumlar
+ Yorum Ekle