GDO'ya teslim mi? | " /> GDO'ya teslim mi? | "/>

En Sıcak Konular

Avrupa GDO'ya teslim mi?

28 Haziran 2008 15:19 tsi
Avrupa GDO'ya teslim mi? Genleriyle oynanmış gıdalara uzun zamandır direnen Avrupa, teslim bayrağını çekeceğinin sinyalini veriyor. İngiliz Parlamentosu'ndan çatlak sesler çıkmaya başladı.

NTVMSNBC Doğal Hayat'ta çevreci Muzaffer Abla'nın bir mektuba ironik cevabı:

"GDO'ya Hayır" bir çevreci ezberi mi?

Sevgili Muzaffer Abla, ben İngiltere’de ekonomi doktorası yapıyorum. İngilizlerin GDO’lu gıdalara karşı o “asil” karşı duruşlarını çok takdir ediyordum. Gel gör ki geçen hafta Çevre Bakanı Phil Woolas beni de şaşırtan bir şekilde, “mevcut gıda krizine bir çözüm olabileceğini düşündüğümüz GDO’lu ürünlere karşı durmanın ne kadar anlamlı olduğunu artık kendi kendimize sormamız gerekiyor” deyiverdi... Kabine de “bilimsel bir kanıt olmadan, öylesine karşı olmanın hiçbir anlamı yok” demeye başladı. Ta buraların derdini de sana soruyorum ama neler dönüyor dünyada abla? Biz de “evet!” diyelim mi artık, sadece bir çevreci ezberinden mi ibaret bu “GDO’ya hayır!” sevdası, ne dersin? Olcay/Newcastle - UK

Sevgili Olcay,
Bu GDO dediğin şey (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) pek hayırlara vesile olacak bir şey değil. Şimdilerde gençle “akıllara ziyan” diyorlar ya öyle.

Tut ki dedikleri doğru ve bunların ürünleri sayesinde tarımsal üretim artacak. İyi de bu neye çare?

Bak aç kulaklarını dinle bir ablanı:

1. GDO’lu tohumların içine bildiğin gibi farklı canlıların genleri konuyor. Patatese alabalık, domatese salmonella, mısıra petunya… ki bu sayede o ürün istenmeyen bitkileri öldüren kimyasal maddelere ve böceklere karşı dirençli olsun. Böylece tarlada mısır ekilmişse mısırdan gayrı bir bitki olmasın, tüm topraktaki besinlerden ve sudan sadece mısır yararlansın, bol ürün versin, temiz, tek tipte tohumlar elde edilsin… Buraya kadar diyelim ki iyi bir şey (yine de pek iyi değil ama, diyelim ki öyle).

2. GDO’lu tohum alıp tarlana ektiğinde bu üründen yeniden tohum üretemiyorsun. Yani ektiğin tohum bir tür kısır, yeni döl vermiyor, verse de onun ürünü bir şeye benzemiyor. Onun için her yıl zorunlu olarak gidip o tohumu üreten çokuluslu, dev şirketten paraları basıp tohum alacaksın. Çok affedersin ama bu “kelek” bir durum. Çünkü her yıl ektiği bitkiden kendi tohumunu ayıran veya komşudaki mahsul iyiyse ondan tohum alan küçük çiftçiyi şirketlere bağımlı hale getiriyor. Sadece tohum şirketlerine borçları yüzünden tarlalarına haciz gelen yüzlerce küçük Hintli çiftçinin, son birkaç yıl içinde canlarına kıydıkları biliniyor.

3. Diyebilirsin ki “onlar tohumlarını yine ayırsınlar, mecburlar mı gidip o şirketin tohumunu parayla almaya?” Evet mecburlar!  Diyelim ki sen yıllardır doğal tarım yapıyorsun ve kendi yerli domatesini tarlanda yetiştiriyorsun. O güzelim sulu, iri, şekilsiz ama kokulu pembe domates, bilmem hatırladın mı? Ben de komşunum ve salmonella geniyle üretilmiş bir GDO’lu domates tohumu aldım ve onları yetiştirmeye başladım. İlk mahsuller büyüdü ve domateslerimiz aynı anda, bitişik tarlalarda çiçeklendi. Bir rüzgar esti, benim salmonella genleri taşıyan domateslerin çiçeklerinin tozları rüzgarla gelip seninkilerle karıştı. Geçmiş olsun! Senin pembe domates artık bir hayal. Sen onu unut. Ertesi sene senin tohumlar ürün vermeyecekler. Mecbursun sen de gidip o şirketten GDO’lu tohum almaya. Nasıl? Kendi yerli tohumlarını ve üreticisini korumak için, GDO’lu pirinç tohumunun ülkeye girmesini istemeyen Çinlilere karşı bu şirketler uçaklardan GDO’lu pirinç tohumları atıyor Çin’e. Çağdaş bomba bu. Bir gün gelecek pirincin anavatanı Çin gidip ABD’li şirketten tohum alacak. Düşünsene ne büyük para, koskoca Çin’in tüm pirinç ihtiyacını bir, bilemedin iki şirket sağlıyor. 

4. Bir diğer tehlike, bu gibi girişimler doğal kaynakları birer ticari mal haline getirip piyasanın eline düşürüyor. Bildiğin gibi bu dünyada piyasanın eline düşenin bir daha iflah olma şansı yok. Geri dönülmez bir biçimde dönüştürüyor her şeyi. Bu “her şey” içine domatesin kabuğu, kokusu ve çekirdeği yanında, domates yiyen insanların domates algısı, dünyaya bakışları, inançları, ilişki biçimleri… her şeyi hızla dönüştürüyor bu piyasa. İşte benim korkum burada, piyasanın bizi de alıp yediğimiz, ektiğimiz, ürettiğimiz ürünlerle birlikte değiştirecek olması (işin komik yanı da bunu iyi bir şeymiş gibi algılamamızı sağlayıp yapıyorlar).

5. Bu GDO’lu bitkileri üreten şirketler tohumlarını sattıkları ülkelere girip, o ülkedeki yerel bitki tohumlarının patentlerini de satın alıyor ki, köylü doğada bulunan yerel tohumu bedava sanıp üretmeye kalkmasın. O doğal sandığı tohumu ekecekse yine gidip şirketin kapısını çalsın. Hindistan’da hardal yağı üreticileri sırf bu yüzden battı ve hardal tohumu üretemez hale geldi köylü. Çünkü bir ABD şirketi gelip tüm yerel hardal otu çeşitlerinin patentini aldı.

6. Bu söylediklerimle birleştirerek düşünmemiz lazım ki, dünya gıda üretimi kısa bir süre sonra birkaç şirketin elinde olacak. Sanıyor musun ki o şirketler Afrikalı, Meksikalı, Hintli fakirler doysun diye, onlara bedava tohum dağıtacak?  Sizin Çevre Bakanı (ve bu günlerde tüm AB bürokrasisi) halt yemenin daniskasını yapıyor. Bir yıl içinde tüm AB ülkeleri ve Türkiye kapılarını açacak bu GDO’lu tohumlara. Daha fazla kaçmaları mümkün değil çünkü onlar piyasanın aktörleri. Kaçtıkça görüyorlar ki senaryodaki rolleri azalacak.

7. “GDO açlığa çare olacakmış” ablan buna kaşıyla güler. Daha önce de söyledim şu an dünyada gıda üretiminin azlığı diye bir sorun yok, tüm üretilen gıdayı toplam nüfusa bölsek kişi başına günde iki kilo gıda düşüyor ki her birimiz obez olup çıkarız. Sorun gıda üretiminin dengesiz dağılımında. Zenginler çok üretiyorlar ve hesapsızca tüketiyorlar, garibanlar ise ne üretebilecek kaynaklara sahipler ne de satın alabilecek paraya. Şimdi senin aklına yatıyor mu, gıda üretimi tümüyle şirketlerin eline geçince bu denge değişecek ve aç olan yoksul ülkeler GDO’lu ürünler sayesinde daha bol gıdaya, daha ucuz ulaşabilecekler?

8. Tüketici talep etmezse üretici üretmez. Siz yedikçe köylü, adına domates dedikleri o yusyuvarlak, kırmızı, plastik mamulü üretecek. Şili’de tarladan kopartılıp, Türkiye’deki küçük kasabamın manavının tezgâhına geldikten sonra bile 10 gün geçmiş halen taş gibi gözümün içine bakan üzümleri de Şili’deki köylü üretecek.

9. İşin özü insanın doğayla kurduğu ilişkinin biçiminden kaynaklanıyor. Bu namussuzlar bizim de bir tarafımıza münasip bir gen tıkıştırmadan uyanmamız lazım. Şanslı olanlar petunya geniyle kurtarırlar da, o kadar şansı olmayanlar her bahar kabak çiçeği açıp duracaklar. 

Durum böyle Olcay kardeşim. Sen o Phil’e selam söyle, belli ki onun da kulağından salmışlar bir salmonella. Fazla yaklaşmadan  “Muzaffer abla bunları yememiş” deyiver.

dogalhayat.ntvmsnbc.com



Bu haber 1,175 defa okundu.


Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.




    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,995 µs